|
Red ve kabul siyasi iletişimin temelidir

Dünkü yazısında Ahmet Hakan demiş ki: "Dünyanın bütün iletişim bilimcileri, yanlarına yeryüzünün en namlı siyaset bilimcilerini alarak toplansınlar. Sosyal psikoloji uzmanları ile liderliğin temel esasları konusunda ciltlerce kitap yazmış yazarlar da bir araya gelsinler...

Başbakan Erdoğan"ın böyle bir ortamda Kemal Kılıçdaroğlu"na ayar vermesinin mantığını çözemezler."

Ahmet Hakan, Başbakan"ın Kemal Kılıçdaroğlu"nun bizce son derece anlamlı "destek" yaklaşımı karşısında aldığı tavrı eleştiriyor. Keşke "Teşekkürler Kemal Bey… İşte muhalefet dediğin böyle olur… Bu destekle çözüme biraz daha yaklaştık…" deseymiş.

Oysa Başbakan "Kendisi himmete muhtaç dede, nerde kaldı başkasına himmet ede!" sözünü de kullanarak Kemal Bey"in "Kredi açma" yaklaşımına ters tavır sergilemiş…

Ahmet kardeşimizin sözünü ettiği "uzmanlık sınırlarının" ne kadar içinde olduğumuz tartışılır. Ancak deneyim ve bilgimiz doğrultusunda naçizane yorumumuzu arz etmeye çalışalım. Başbakan sadece "Sen kim oluyorsun ki, bize kredi açacaksın?" demedi. "Eğer samimiyseniz arkadaşlarınıza talimat verin, çalışalım!" da dedi…

Bu tavır, diyalektiğin aslını oluşturur ve antik Yunan"dan beri bilinen siyasi iletişimin temel omurgasını teşkil eden, "Aynı anda red ve kabul" diye özetlenecek yaklaşımın ürünüdür… Hayatın bizatihi kendisinden üretilmiştir. Çünkü hayatta her şey zıddı ile birlikte var olur… Başbakan bu stratejiyi uzun yıllardır pek çok alanda uygulamaktadır. Bizim kullandığımız terminoloji ve analiz yöntemiyle açıklayarak değil belki. Ama uygulanan bu yöntemdir… Anlamak için sonuçlarına bakmak yeterli olabilir…

Bu durum, örneğin benim, Kemal Bey"in, Gazi Mustafa Kemal Atatürk"le yakından uzaktan bir ilgisi kalmamış, bu yüzden siyasetin aynı zamanda bir "ittifaklar" sanatı olduğundan bihaber "Resmi Kemalist" çizgideki CHP fanatiklerini çileden çıkaracak bu uzlaşmacı tavrını olağanüstü başarılı bulduğum gerçeğini değiştirmez. Çünkü ben siyasetçi değilim…

"Yeni Türkiye" için "yeni anlayış" gerek…

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Elazığ"da yaptığı açıklamasında, önümüzdeki 3 yıl içerisindeki seçimler sonucunda Türkiye''nin gelecek 30 yılına yön verileceğine işaret ederek şöyle demiş:

"Yeni Türkiye''yi artık kurmak mecburiyetindeyiz. 12 Eylüllerin, 12 Martların, 27 Mayısların, 28 Şubatların, 27 Nisanların izleri bütünüyle kazınıp atılmalıdır. Türkiye, bugün geldiği demokratik seviye itibariyle bu noktadadır. Yeni bir Anayasa ile Türkiye, yeni Türkiye olma yolundaki bu süreci süratle tamamlamak zorundadır."

Numan Bey de geçmişteki siyasi deneyimlerinden gayet iyi biliyordur elbette; ama yine de kendilerine "sert" ve "yumuşak" konular dengesini hatırlatmakta yarar olabilir. Hükümetin ve AK Parti kadrolarının, literatürde ''hard issue'' diye tabir edilen "sert" ve somut konulardaki, örneğin ekonomi, finans alanındaki, alt yapı yatırımlarındaki gücünü bilmeyenlerin ya da bilseler de kabullenmeyenlerin sayısı giderek azalmakta...

Ancak özellikle milli kültür politikasının oluşturulmasıyla ortaya çıkabilecek, sanata, ilime ve irfana bakışla netleşebilecek, ''soft issue''larda (yumuşak konular) bir atılıma acil ihtiyaç olduğunu ne kadar tekrarlasak azdır. Çünkü "işler" maddiyattan terse gitmez, maneviyattan gider terse…

Yeni Türkiye"yi tanımlayacak ve geleceğe taşıyacak olan en önemli öncü ve belirleyici güçler hangileri olacaktır, diye sorulsa benim vereceğim yanıt son derece nettir… Bunlar ne köprülerdir, ne duble yollar, ne fabrikalar ne de enerji santralleri… Yeni Türkiye"nin en büyük gücü, batının kaybettiğini kabul ettiği ve onu hâlâ elinde tutma şansı bulunan "maneviyatı"dır; başka bir şeyi değil… Geçmişinde en köklü unsurlarına en derinlikli şekilde rastlanan yüksek sanat ve estetik boyutunda çağa uygun yeni bir milli politikanın temelleri atılmadan "Yeni Türkiye" kuru bir hayalden öteye gidemez…

Özgür kalan kitaplar

Tam da, "kültür, ilim, irfan"dan söz edip, memleketin geleceğinde "yumuşak konular"ın ne denli ihmal edilemez derecede önemli olduğuna vurgu yaparken, farkında mısınız bu "Fareler ve İnsanlar skandalı"yla nasıl da boş yere zaman harcandı. İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu akıl dışı "sakıncalı" değerlendirmesiyle ortalığı karıştırmayı ve asıl önemlisi vaktimizden çalmayı nasıl başarabildi acaba? Biraz da o "idrak yolları" iltihabı durumunun etkisiyle "23 bin kitabın özgür" kalmasını adam gibi kutlayamadık.

Benim kuşak o yasaklamaları iyi bilir. Onca yıllık Cumhuriyet ayıbından nihayet kurtulundu. "Kitapların özgürlüğünden" söz eden demode bir ruh hali içinde olsak da hiç olmazsa bileceğiz ki, bundan sonra çeşitli mahkemelerin Cumhuriyet"in kuruluşundan bugüne kadar verdiği tüm kitap yasaklama kararları kalkacak. Marx"ın Komünist Manifesto"su, Necip Fazıl"ın Büyük Vatan Dostu Vahdettin"i, Elif Şafak"ın Baba ve Piç"inin de üzerindeki mahkeme kayıtlarından bugüne kalan kara bulutlar dağılacak.

Nelere seviniyoruz? Ya işte, "soft issue" dediğimiz mesele köklü biçimde masaya yatırılmazsa halimiz gelecekte de bundan daha iyi olmaz.

11 years ago
Red ve kabul siyasi iletişimin temelidir
Gelenek derken…
"Anadilde eğitim" mi dediniz? Yasin Ceylan"ı okuyun yeter
Bu başarı hepimizin
Bin Kayrevan’dan bir Kayrevan’a
Herkeste bir ‘ben’ var, bir de ‘gerçeklik’…