|
Fırtına’nın gerçek hikayesi

Trabzonspor, tarihinin en önemli ihracatını yaptı. Yusuf Yazıcı’yı Türkiye futbol borsasının en önemli anlaşmasıyla Fransa’ya yolladı. Yazıcı’nın transferi ile tüm enerjisi bu konuya yoğunlaşan camia, git geller yaşayarak ikiye bölündü.

Şöyle bir tarih jimnastiği yaparsak, İstanbul’un üç büyüğü ile girilen amansız yarışın ilk çeyreğinde Trabzonspor’un kendi özgüveni ve modeliyle başarılı olduğunu, sonrasında rakipleri gibi olmaya çalışınca raydan çıktığını görürüz.

Ekonomik çaresizlikten kurulan yerli ağırlıklı kadrosuyla 1. Lige çıkan Trabzonspor, bir yıl sonra şampiyonluğa ulaşıp İstanbul hegemonyasına son verince dikkatleri üzerine topladı. Bir sonraki sezon yine şampiyon olunca olta atıldı. Takımı kurtarmak adına tüm Trabzon ayağa kalkmasına rağmen Ali Kemal Denizci Fenerbahçe’ye tarihin en büyük ücretiyle satıldı ve takımın kalanı bu parayla elde tutuldu. Yine de şampiyonluk gelince bu kez Serdar Bali’ye atılan kanca ile yine önemli bir gelir elde edildi ve Beşiktaş’tan alınan parayla yeni şampiyonluklar elde edildi ve gelenek 1983-84 sezonuna kadar devam etti.

İşte milat olan ve genç oyuncularla kazanılan 1983-84 sezonu şampiyonluğundan sonra önce Ahmet Suat Özyazıcı-Özkan Sümer modelinden vazgeçildi, sonrasında gelişme adına önce yabancılaşma, sonrasında başkalaşma başladı.

Yıllar yılları kovaladı; Her şampiyonluk kaybedildiğinde takımı koruma yerine takımı dağıtma moda oldu. 1994-95, 2004-05 ve 2010-11 sezonlarında yakalanan kadrolar şampiyonluk kaçınca dağıtıldı. Bir türlü istikrar sağlanamadığı gibi astronomik ücretlerle transfer modasına ayak uyduruldu.

Dönemin başkanlarından Sayın Nuri Albayrak, Fatih Tekke’yi tarihin en önemli parasıyla sattığında, “Trabzonspor, bu ekonomik yapılarla yarışamaz. Trabzonspor kendi alt yapısından yetiştirdiği bir veya iki futbolcuyu her sezon satarak kendi kendine yeten bir kulüp olmalıdır. Bu konuda istikrar yakalanırsa Türkiye’nin ekonomisi düzgün tek kulübü Trabzonspor olur” dediğinde kimse umursamadı. Üzerinde bile durmadı.

Fatih Tekke’nin satılmasına dudak bükenler, Sadri Şener’in Gökdeniz Karadeniz’i daha büyük paraya satıp kulübü kurtarmak yerine Zokora’ya 5 milyon, sevgilisine 1 Milyon Euro verdiğinde de kılını kıpırdatmadı. Bu yeni bir modelinde başlangıcı oldu ve Trabzonspor, çarptığı duvarın arkasına düştü! Ve son 10 yılında bu modaya uyup, borç yiğidin kamçısıdır modeliyle kamçı üzerine kamçı yiyerek bugünlere geldi. Sadri Şener’in borçsuz aldığı kulüp, sadece değişen üç başkan ve geçen 10 yılda bugün yapılandırdığı 1 Milyar 200 milyon TL borcun kıskacında kıvranıp duruyor.

ÖNCELİK KULÜBÜN MENFAATİ OLMALI

Bu kısa tarih özetinden sonra gelelim günümüze.

Geçen sezon ekonomik dar boğazda sıkışmanın çaresizliğiyle genç futbolculara şans vermek zorunda kalan ve en önemlisi bulunduğu durumdan şikayetçi olmayıp, her koşulda çare üretmeye çalışan teknik direktör Ünal Karaman’ın oluşturduğu tecrübelilerle, gençlerin harman olduğu Trabzonspor, taraflı tarafsız herkesin beğenisini ve sinerjisini üzerinde toplayan bir takım olurken, bu takımın kuşkusuz vitrinine çıkan en önemli oyuncularından biri de Yusuf Yazıcı oldu. Kendisini her haliyle Avrupa’ya hazırlayan lider özelliklerini üzerinde barındıran Yusuf, Türkiye standartları üzerinde bir paraya Fransa’ya gitti. Nasılını, nedenini bir kenara bırakarak Trabzonspor, paraya çevirdiği Yusuf Yazıcı’dan elde ettiği bu rakamı çok iyi yönetmeli. Bu parayı yönetmek inanın kulübü yönetmekten çok daha zor bir zanaat. Trabzonspor aslında sattığı Yusuf Yazıcı’dan bundan sonra ekonomik olmasa da vizyon olarak daha fazla kazanımlar elde edebilir.

İngiltere’nin çokta özelliği olmamasına rağmen dünya futboluna misyoner olarak sunduğu David Beckham’dan yola çıkarsak, Yusuf Yazıcı, Türkiye için çok daha fazlasını kazandırır. Bugün kraliyet sarayında yer alan 65 protokol mensubu içinde 16. sırada yer alan Beckham, saç uzattı olay, küpe taktı olay, evlendi olay, çocuğu oldu olay şeklinde dünyaya sunulurken, İngiltere’nin soğuk yüzünü ısıtan isim oldu. Peki bizim Yusuf bunları başarır mı? Bu vizyonu na o misyonu da yükleyebilirsek azlasıyla başarır…

Yeter ki Yusuf’u Trabzon ve Türkiye, her fırsatta önemsesin, değerli kılsın... En önemlisi; Yusuf üzerinden kazanılan para, babası yaşındakilere verilerek arkadan gelen yeni Yusufların hayali yıkılmasın… İşte o zaman; yazımın başında bölünmüş, enerjisi tükenmiş, karamsarlığa itilmiş camia, Yusuf Yazıcı’nın gidişine ağlayan üç-beş yaşındaki çocuklarla yeniden ayağa kalkar ve hikayesini yeniden yazar…

İşte bu hikaye de Fırtınanın gerçek hikayesi olur…

Tıpkı, çokta rağbet görmese de Fatih Tekke’nin Zenit formasıyla UEFA Avrupa Ligi kupasını alması ve o kupanın en değerli futbolcusu seçilmesi gibi…

#Trabzonspor
#Yusuf Yazıcı
5 yıl önce
Fırtına’nın gerçek hikayesi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle