|
Devletin Kürt sorunu ile gölge savaşı

Türkiye tarihinde bir ilk daha yaşandı önceki gün ve bir genelkurmay başkanı “terör örgütü yöneticiliği” ve “darbe” suçlamasıyla tutuklanarak Silivri Cezaevi''ne konuldu.

Kanunlar önünde suçu sabit olmadıkça kimse “suçlu” değildir ve yargı süreci sonunda İlker Başbuğ''un suçlu olup olmadığı ortaya çıkacaktır.

Ancak, yargılamanın sonucunda ne çıkarsa çıksın Başbuğ''un söz konusu iddialar doğrultusunda tutuklanması Türkiye''nin demokratikleşme tarihinin önemli kilometre taşlarından birisi olarak kayıtlara geçecektir.

Başbakan Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkeyi üç dönemdir yöneten AK Parti hükümeti Türkiye''yi bir yandan hızla sivilleştirirken, sivilleşmenin ve demokratikleşmenin önünde temel sorunu oluşturan Kürt sorununda ise tersine hızla “askerileşmesi”, güvenlik ve asayiş politikalarına “tek çare” olarak geri dönmesi de sadece Türkiye''de görülebilecek bir şey olsa gerek.

12 Haziran seçimleri öncesinde Kürt sorununa endeksli olarak, ülke yeni baştan bir anayasanın yazılmasına, yeni bir toplumsal sözleşme yapılmasına odaklanmış ve bunun heyecanını yaşarken, bugün bu sözleşmenin yapılacağına dair umutların altı ay geçmeden yitirilmesi tek kelime ile acı bir durumdur.

Yeni bir yıla umutla bakarken, 28 Aralık gecesi Uludere''nin Roboski Köyü''nde 35 masum sivilin Türk F-16''lardan atılan bombalarla vücutlarının paramparça olmasının yarattığı derin travma gittikçe derinleşiyor.

Ne AK Parti''si, ne BDP''si, ne CHP''si ve ne de MHP''si böylesine acı bir olayda bile “siyasetin çirkin yüzünü” bir kenara bırakıp acıyı paylaşmada birliktelik sağlayamadılar.

Hadi dürüst olalım! Etnik kökene bakmaksızın Türkiye''de yaşayan insanlar olarak bu acıyı gerçekten ne kadar paylaşabildik?

Aralarında çocukların da bulunduğu, çoğu 20 yaşın altında bu gençlerin acısını ne kadar hissettik yüreklerimizde!

Hadi ilk saatlerde olayın tam olarak ne olduğu belirsizdi... Gazetelerde, televizyonlarda “kaçağa” giden 35 sivil Kürt gencinin hiçbirisinin mi hikayesi yoktu?

Geçmiş hikayesi, gelecek rüyası yok muydu bu çocukların?

Bir şehidin veya PKK''nın öldürdüğü insanların her birisinin hikayesi vardı da, bunların hiçbirisinin bir hikayesi yok muydu!

Bütün gördüğümüz topluca gömülmelerinin resmi miydi yoksa birilerinin hikayesi, hikayeleri anlatıldı da ben mi kaçırdım?

Bir süreliğine İstanbul''a gitmiş olan bir arkadaşım Uludere olayı konuşulurken “sanki çok uzakta olmuş olan bir olay konuşuluyor gibi konuşuluyor” demişti!

Öyle mi gerçekten! Uludere, İstanbul''a kaç kilometre uzaktır?..

İstanbul, Uludere''ye çok mu uzaktır?..

Burada, Washington''da tanıştığımız ve önceki dönem AK Parti milletvekillerinden olan bir kişi (Adını yazma iznini bu yazıyı yazarken arayıp soramadığımdan anmayacağım. Ancak isterse sonraki yazıya not düşerim) bir önceki yazı için gönderdiği e-postada aynen şunları yazmış: “Olay gerçekten çok vahim ama hükümetin duruşu 1000 kez daha vahim. Kürtlerde müthiş bir duygusal kırılma yaşandı ve bunun tamiri kolay olmayacak. İslami medya ise tamamen sınıfta kaldı. Şunu anladım devlet 90''lara dönmek isterse medya (merkez-islami) dünden hazır bu işe. (...)”

Uludere''deki o “operasyon hatası”ndan bu yana 12 Haziran öncesindeki “uzlaşma” heyecanından bugüne nasıl gelindiği sorguluyoruz.

Temmuz ortalarındaki Silvan saldırısına rağmen, Oslo''da Devlet-PKK görüşmelerinin ortaya çıkması uzlaşma umudunu yine canlandırmış, Ekim sonlarında yine Çukurca''da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül''ün asker üniforması giyerek ziyaret ettiği karakola PKK''nın düzenlediği saldırıda 24 askeri öldürmesiyle de yerini yine hayal kırıklığına bırakmıştı.

Neden? Neden? ...ve yine neden?

Şu gerçeği artık kabul etmemiz gerekiyor:

Operasyon hatasıymış, MİT yanlış istihbarat vermiş, PKK tuzak kurmuş, dış mihraklar devreye girmiş, askerin içinden bir grup yanıltmış.. bunların gerçekten bir önemi var mı?

Suçlunun veya suçluların bulunup hak ettikleri cezayı almaları için kuşkusuz var...

Ancak, devlet ve PKK şiddete son vermedikçe, eller tetikten çekilmedikçe Uludere''de 35 Kürt gencinin kimin talimatıyla ve hangi amaçla öldürüldüklerinin bir önemi olmayacaktır.

Çünkü dün olduğu gibi yarın da Uludere''ler yaşanmaya devam edecektir.

Çok değil altı ay önce AK Parti hükümetinde “Ne olursa olsun PKK çizgisinde siyaset yapmayacağız” kanaati hakimdi.

Kürt sorununun çözümünde “neyin PKK çizgisi olduğu neyin PKK çizgisi olmadığı” noktasında değerlendirmeler ve yaklaşımlar farklı olsa da, en azından hükümetin demokratikleşme adımlarını hız kesmeden devam etmesi noktasında görüş birliği söz konusuydu.

Pekiyi, bugün geldiğimiz nokta nedir? Hükümet, devlet bugün PKK çizgisinde siyaset yapmaktan ne kadar uzaktır?

Bugün hükümetin yaptığı tam da kendilerince formüle ettikleri ve “asla yapmayacağız” dediği PKK çizgisinde siyaset yapmak değildir de nedir?

Eylül ayı başlarından itibaren -ben hükümet diyeyim siz devlet- Kürt sorunu ile mücadele edeceğim diye üç noktaya kilitlendi ki bunu kamuoyu önünde açıkça dile getiriyorlar:

- PKK''yı nefessiz bırakana kadar operasyonlara ara vermeden devam etmek,

- Örgütün yurtiçi (KCK) yapılanmasını tamamen çökertmek,

- Bunları gerçekleştirirken demokratikleşme adımlarını hızlandırmak.

İlk iki unsurun uygulamalarını hep beraber gördük, görüyoruz.

PKK''yı dağda ve şehirde nefessiz bırakma yönünde olağan üstü bir gayret ortaya koyan devlet, demokratikleşme yönünde aynı gayreti ne zaman gösterecek acaba?

Hükümet/devlet, ne zaman bu kararı aldı bilemem ancak Uludere''deki acı olaydan iki hafta önce yeni bir karar daha almış oldukları ortaya çıktı. Resmi sıfatı olmayan ancak sözüne güvendiğim birisi PKK''nın üst düzey yetkililerini kastederek, hatta Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin''in adını anarak aynen şu ifadeleri kullanmıştı:

“Göreceksin, hepsini indirecekler...”

Yani öyle ya da böyle, öldürülecekler.

“İyi” dedim ben de: “Devlet, Fehman''ı, Murat''ı (Karayılan), Cemil''i (Bayık) öldürerek Kürt sorununu çözeceğini sanıyorsa hiç durmasın.”

Roboski''deki facianın sebebi bu olmasın?

Ve son bir soru: Hükümet, PKK terörüyle mücadele ediyorum derken Kürt sorununun gölgesiyle savaşıyor olmasın?

12 yıl önce
Devletin Kürt sorunu ile gölge savaşı
Sıra eşcinsellerin Türkiye’de çocuk büyütmesine geldi
İngilizler İstanbul’u tek kurşun atmadan nasıl terk etti?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı