|
Masum olan var mı?

Ataerkil siyasi kültürün özelliklerindendir, ''ne'' veya ''nasıl'' sorusu değil ''kim'' sorusu ve buna verilen yanıtlar öndedir. Bir proje, bir atılım, bir hamle söz konusu olduğunda ona yönelik fikirleri işin esasından önce kim tarafından önerildiği, yapılacağı meselesi belirler.

Aidiyet, bağlılık, kişi ve çevreye bağımlılık buradan kaynaklanan güven ya da karşı kişi ve çevre için güvensizlik öne çıkar. Cemaat esaslı, liyakattan çok sadakatı öne çıkaran bir değer sisteminden, bir siyasi algıdan söz ediyoruz.

Siyasi ve toplumsal hayat açısından bizim de önemli bir özelliğimizdir, bu ataerkil algı ve ilişki sistemi...

''Güven'' ya da ''güvensizlik'' üzerine oturan, ne yapılacağına, yapılması gerektiğine ikincil derecede kulak veren bir siyasi akıl yürütme mekanizması...

Siyasi ortam sertleşip, kutuplaşma artınca bu algının daha keskin hale gelmesi de kaçınılmaz olur.

Burada kişilerin ötesinde ait olunan gruplara yönelik bir tutum alma ve akıl yürütme başlar.

Cemaatsal doku iyice devreye girer. Bu doku, malum, simgesellik üzerine kuruludur. Cemaati, öteki cemaatleri tanımlayan simgeselliktir. Cemaatler arasındaki ilişkiyi tanımlayan da politik-ideolojik görüş farklılaşmasından çok daha fazla simgesel algıların belirleyiciliğidir.

Türkiye bir süredir bu kuşatıcı iklimi çok yakından soluyor.

Cemaat dediğim zaman aklınıza sadece Gülen cemaati gelmesin...

Sadece muhafazakar kesimler de gelmesin...

Modern-laik kesim cemaat dokusu ve ataerkillik konusunda hiç geri kalmadığı gibi, çoğu zaman at başı önde gider.

Soluduğumuz bu ataerkil ve cemaatçi iklim, doğal olarak bunların siyasal, toplumsal, zihniyet düzeyindeki türlerini ve krizlerini de içeriyor.

Siyasi iktidar düzeyindeki tartışma, ''ataerkil siyaset tarzı''nın kimi kesimler tarafından şiddetli bir şekilde reddiyle birlikte yaşanan bir yönetim krizi, bir yönetme tarzı meselesi olarak karşımıza çıkıyor. Ataerkillik tarz ve kriz siyasetin kendi dışında özerk alan kabul etmemesiyle, kültürel ve sosyal tüm sahaları emme iddiasının derinleşmesiyle ve buna kendince meşruiyet aramasıyla iyice keskinleşiyor. Bu sıkıntı hem siyasi iktidarın gidişiyle, hem onun karşısında doğan yeni toplumsal muhalefetle, hem ona yönelik bildik ''köktenci'' itirazlarla örülü.

Bunların karşılaşması ve çatışması üzerine kurulu bir dizi krizi içeriyor.

Toplumsal düzeyde ise, siyasi alandaki iktidar kavgalarının yansıması, bu kavgaların ürettiği ''meşruiyet'' tartışmaları, fikri ya da siyasi olmaktan önce keskin sınıfsal ayrışmalara yol açıyor. Pek çok liberal eski mahallerine bu çerçevede dönmüş bulunuyor. Hatta aldıkları ve ''demokratik'' olduğunu iddia ettikleri tavır toplumsal tasavvurdan tümüyle azade ve cemaatçi bir istikamette eleştiri değil, tümüyle ''dışlama esası'' üzerine oturuyor. Laik kesim ve muhafazakar kesimdeki sıradan vatandaşta ''açıklama keskinliği ve kesinliği''ni bu tablo üretiyor.

Ancak görülmesi gereken, bu ''sınıfsal tutum unsurlarının daha çok sembolik ögelerle şekillenmesi''dir. ''Simgesellik üzerine kurulu sınıfsal yakınlıkların varlığı''dır. Bu noktada belirli projelere dayalı politik-ideolojik görüşlerin belirleyiciliğinden çok ''simgelerin, simgesel algıların kültür, ekonomiyi ve faydayı üst üste oturtan belirleyiciliği'' ön plandadır.

Ataerkil ve cemaatçi dokunun kazandığı bu etkinlik kendi başına bir sorundur.

Bu etkinliğin yol açtığı toplumsal kutuplaşma krizleri de öyle...

Bu açıdan bakılırsa, sorun ciddidir...

10 yıl önce
Masum olan var mı?
Reçete
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!