|
5 yıl sonra Akkad"ı bir kez daha anacağız
25 Kasım 2007 Pazar
O günün akşamında
İstanbul-Bakırköy / Cem Karaca Kültür Merkezi
''nde benimle birlikte olanlar ya da en azından ekran başına geçip de
TV Net
ve
Hilâl TV
''yi izleyenler,
“Şehâdetinin 2''nci Yıldönümünde Yapımcı-Yönetmen Mustafa Akkad''ı Anma Töreni”
ni hiç kuşkusuz ki hemen hatırlayacaklardır.
Çalışmalarına birkaç ay öncesinden başladığım ve her aşamasına çok ciddi emekler verdiğim ayrıcalıklı bir etkinlikti.
9 Kasım 2005
tarihinde
Ürdün
''ün başkenti
Amman
''da kızıyla birlikte
El Kaide
bombalarına kurban verdiğimiz bu büyük Müslüman sinemacıyı, o akşam davetimize icabet edip salonu dolduran
600
dolayındaki sinemasever -ve aynı zamanda da vefâkâr- konukla birlikte, ruhuna dualarımızı göndererek yâdetmiştik. O''nu hayattayken birebir tanıyıp görüşmüş olanların hatıraları ve geride bıraktığı destansı filmlerden unutulmaz görüntüler eşliğinde…
O akşam, gelecekte çok zor bir araya gelebilecek türden, son derece güzide bir kitleyi buluşturmuştu
Akkad
''ın adı ve eserleri… Kimler yoktu ki salonda konuşmacı ya da konuk olarak… Bir kere, artık ebedî hayatını yaşayan merhum
Yücel ağabey
oturuyordu en ön sıralarda; Türkiye''de müslümanca bir sinema perspektifinin temellerini atan öncü sanatçı
Yücel Çakmaklı
… Sonra,
İhsan Kabil, Sefer Turan, Hüsnü Mahli, Hakan Albayrak, Nihal Bengisu Karaca, Selahattin Yazıcı
ve daha nice gazeteci, yazar, çizer, sanatçı, aktivist…
Dahası, aynı dönemlerde
Suriye Devleti
ile aramızda bugünkü gerilimle kıyas kabul etmeyecek düzeyde güçlü bir dostluk rüzgârı esmekte olduğundan, bu komşu ülkenin
Ankara Büyükelçiliği
ve
İstanbul Başkonsolosluğu
''ndan önemli simâlar da -merhum sinemacı
Akkad
''ın
Suriye asıllı
olmasından hareketle- protokol sıralarındaki yerlerini almışlardı.
TV Net
ve
Hilâl TV
''den naklen yayımlanan o anma töreni, şimdiye kadar kültür-sanat ve özellikle de sinema odaklı pek çok etkinliğe imza atmama rağmen, meslek hayatımın en
“özel”
işlerinden biriydi. Hâlâ da hatırladıkça gurur duyarım. Hele hele, etkinliği başından sonuna kadar ekip olarak izleyen
El Cezire
televizyonuna mensup Arap muhabirin tören bittikten sonra yanıma yaklaşıp da
“Bizleri utandırdınız Seyyid Ali Murat”
demesini unutabilmem mümkün değil.
“Neden ki kardeşim, hayırdır, size karşı bir kusurumuz mu oldu yoksa?”
diye sormuştum, adını şimdi hatırlayamadığım o genç arkadaşa… Muhatabım da
“Bilakis”
diye karşılık vermişti,
“Akkad bir Arap sanatçısıydı. Fakat, şehâdetinin üzerinden iki koca yıl geçmesine rağmen, İslâm coğrafyasında O''nun için bu boyutlarda bir tek anma töreni bile düzenlenmedi. Böylesine samimi bir vefâ gösterisi ilk kez İstanbul''da gerçekleşiyor ve buna da siz Türkler öncülük ettiniz. Arap bir medya mensubu olarak, benim utancım işte tam olarak bundan dolayıdır.”
Ve
Katar-Doha
merkezli
El Cezire
kanalı, benzer türden kültür-sanat haberlerinin günlük haber bültenleri içindeki hakkı genelde
3-5 dakika
olmasına rağmen, ilerleyen günlerde törenden
15 dakikalık
bir özet paketi yayımlayacaktı.
Şimdi, aradan yaklaşık
5 yıl
geçtikten sonra, teknik açıdan
2007
''deki boyutlarda olamasa bile samimiyet açısından ona denk olması için -yetkililerle yaptığımız iş bölümünün bana düşen kısmında- elimden geleni ortaya koyduğum ikinci bir
“Mustafa Akkad''ı Anma Etkinliği”
daha düzenliyorum.
31 Mart 2012 Cumartesi
günü,
İstanbul-Galatasaray
''daki
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
''nde gerçekleşecek bu etkinlik…
Projeme sahip çıkıp onun gerçekleşmesi için gerekli bürokratik zemini oluşturan mercî de
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı
… Gazeteci-yazar ağabeyimiz
Abdurrahman Şen
''in kısa bir süre önce -son derece isabetli bir kararla- yöneticiliğine atandığı, kültür ve sanat başkentimiz
İstanbul
''da yıllardan beri kültür ve sanatın nabzını tutan kurum…
Bu başkanlığa bağlı
Kültür Müdürlüğü
ve yine
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
iştiraklerinden
Kültür A.Ş.
de etkinliğin koordinatörleri arasında yer almakta…
İlgili adreslerde görev yapan bir dizi güzel kalpli insan, hiçbir ekonomik beklentimin olmadığı
(içinden sürekli cerahat akıtıp duran
“internet mağaraları”
na tünemiş bir takım
“insanımsı”
ların klavye başında iğrenç bir pervasızlık içinde atıp tuttukları gibi, bu tür kültürel-sanatsal etkinlikleri gerçekleştirdiğimizde milyonluk servetler falan götürmüyoruz. Tam aksine, üstlendiğimiz görev, verilen bütçe itibarıyla ucu ucuna bitti mi resmen zil takıp oynuyoruz!)
bu anma töreni için bana
İstanbul
''un stratejik bir noktasında hoş bir salon, konuklarımı onlara yakışır şekilde ağırlayabileceğim nezih bir ortam ve ortaya çıkacak kırtasiye masrafları için de makûl bir bütçe tahsis ettiler. Ben de şahsıma duyulan bütün bu güven ve harcanan çabaları boşa çıkarmamak arzusuyla, son bir haftadır canımı dişime takmış bir vaziyette hazırlık yapmaktayım.
Öncelikle, sinema arşivimde bulunan, yıllar içinde sabırla biriktirdiğim ve pek çoğunu da şimdiye kadar geniş geniş sergileyecek bir ortam bulamadığımdan dolayı çaresizce karton kutularda istiflediğim
yüzlerce kare lobi kartı, set fotoğrafı ve film afişlerini
orada düzenleyeceğimiz günübirlik bir sergi kapsamında ilk kez sinemaseverlerle paylaşacağım. Yıllar içinde biriktirdiğim iddialı bir arşivin bütün parçalarını olamasa bile, benim açımdan en gözde malzemeleri bu sergiye dahil ettim.
60
''a yakın foto-blokta
300
''den fazla görseli -ki bunların büyükçe bir kısmını daha önce başka herhangi bir medya organında görmediniz- inceleme fırsatı bulacak o gün anılan mekânı ziyaret edecek olan konuklarımız… Sergiyi gezmek isteyenler,
sabah saat 10.00''dan akşam 21.00''e kadar
diledikleri bir zaman diliminde
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi
''ne uğrayabilirler. Ancak, bunun
tek günlük bir etkinlik
olduğunu ve
tekrarının olmayacağını
bir kez daha hatırlatayım.
Öte yandan,
Akkad
''ı ve sinemasını ana hatlarıyla anlatan
10-15 dakikalık
bir de
tanıtıcı film
hazırlıyorum. Diyeceksiniz ki
Akkad gibi bir adam 15 dakikaya sığar mı?
Sığmaz elbette, bunun ben de farkındayım. Fakat, yine tek günlük bir anma etkinliğinde,
doyumluk
değil
tadımlık
misâli bir belgesel gösterisi bu… Daha geniş çaplısını, sanatçının
7''nci vefât yıldönümünü
anma imkânı doğarsa,
Kasım-2012
''ye yetiştireceğim inşaallah…
Ve aynı gün,
14.00-16.30
saatleri arasında yine aynı mekânda
Akkad sineması
üzerine bir de panelimiz olacak ki sinema sanatına ilişkin benzer türden kapalı salon toplantılarında şimdiye kadar görülmemiş bir çok sesliliğin simgesine dönüşmeye adaydır bu panel… Moderatörlüğünü üstleneceğim o buluşmada
Dr. Yusuf Kaplan
(Yeni Şafak köşe yazarı / İletişim bilimci)
,
Murat Tolga Şen
(otekisinema.com / medyaradar.com / beyazperde.com siteleri sinema-TV yazarı)
Bedir Acar
(Star gazetesi kültür-sanat servisi şefi)
ve
Banu Bozdemir
(cinedergi.com / beyazperde.com / otekisinema.com siteleri sinema-TV yazarı)
kendi perspektiflerinden
Akkad
''ın geride bıraktığı kültürel mirasa ilişkin gözlem ve düşüncelerini paylaşacaklar salondaki dinleyicilerle…
Ayrıca, İslâmî ilimler araştırmacısı, TV programcısı dostum
Dr. Ömer Çelakıl
''dan
Yeşilçam
''ın kıdemli yapımcı-yönetmeni
Kunt Tulgar
''a kadar çok geniş bir yelpazeden seçkin bir konuk kitlesi de o gün orada bulunacaklarına dair sözlerini şimdiden verdiler.
Bu arada, sıradanlığa saplanıp kalmayı,
defalarca yapılmışı aynen tekrar etmeyi
hiç sevmediğimi iyi bilen dostlarım şunu da bir kenarda not etsinler ki geçmişte organize ettiğimiz her etkinliğe nasıl ki farklı bazı çizgiler kazandırmışsak, gelecek hafta sonunda düzenlenecek anma töreninde de şimdiye kadar benzerlerinde görülmemiş türden bazı özel sürprizlerimiz olacak. Ben size şimdilik bunlardan yalnızca iki tanesini çıtlatmakla yetineyim.
“Çağrı”
ve
“Ömer Muhtar”
ın günümüzde artık dünya üzerinde
(bu formatta)
hiçbir sürümü kalmamış destansı müziklerini içeren, Amerikalı bir koleksiyoncudan temin edilme,
1977
ve
1981
baskı tarihli
(henüz jelatinleri bile açılmamış)
iki adet çok nadide
LP plak
salonda bulunan iki şanslı sinemasevere armağan edileceği gibi, yanı sıra dileyen bütün ziyaretçiler de
“Çağrı”
nın Türkiye''de var olan yegâne
“film şeridi”
kopyasını, salona kuracağımız
16 mm''lik
gerçek bir sinema makinesinin makinistliğini yapmak suretiyle bu cihazın hemen karşısındaki küçük bir beyazperdede bizzat oynatma ayrıcalığını yaşayacaklar.
Velhasıl,
"Çağrı"
nın gösterime girişinin
35
''inci yıldönümünün kutlandığı bugünlerde, bir kez daha,
“zevk sahibi Müslümanlara yaraşır kalitede”
bir sinemasal etkinliğe imza atabilmek için elimizden geldiğince çırpınıyoruz. Bizleri ve sinemayı seven, yanı sıra anılan tarihte
İstanbul
''da bulunabilecek olan bütün gönül dostlarımız peşinen davetlidir.
Diğerleri
ise her zaman olduğu gibi yine
uzaktan izlemekle
yetinecekler.
* * *
Ve bir de önemli not:
Radikal
gazetesinin radikalliğin ne anlama geldiğinden zerrece habersiz bazı sol kaplamalı hedonist liboşları ve onlara konjonktürel endişelerle kayıtsız şartsız bi''at pozisyonundaki entelektüel çevrelerden gelen kendi çapındaki
aşağılama/hiçleştirme/yok sayma
girişimlerine bu köşede bir kez cevabî bir metinle değinmiştim. Bir daha da aynı dandik konulara girip zaman yitirmeye hiç niyetim yok. Adam yerine bile konulmayacak bir sürü itici tipi hiç gereksiz yere adam yerine koymak olur bu… Bir Müslüman olarak
aile, ahlâk
ve
inanç düşmanlarının
sonlarının ne olacağını çok iyi bildiğimden, bu konuda herhangi bir acelem de yok. Allah''ın adaleti aheste ilerler; fakat herşeyden çok daha kesindir.
Öte yandan, sektördeki güçlü ve kararlı ayak seslerimizden rahatsız durumdaki bir grup kültür-sanat jakobeninin içinde bulunduğumuz mart ayına boylu boyunca yayılan o seviyesizce aşağılama denemelerine gıpta edilesi bir
ciddiyet, samimiyet
ve
entelektüel derinlik
eşliğinde esaslı karşılıklar gönderen çok özel bir
“adam”
, has bir
“dost”
, sarsılmaz bir
“yoldaş”
, imânı taş gibi bir
“Müslüman ağabey”
var ki, sütunlarımda kendisini ve o güzelim
“savunma yazılarını”
kısacık olsun anmaz isem, Rabbim her iki dünyada da benden hesap sorar.
Bu kişi,
Türkiye
''de ben ve benim gibi onbinlerce sinema sevdalısının üzerinde çok büyük emekleri olan
Dr. Yusuf Kaplan
''dır. Gazetemizin değerli yazarı ve aynı zamanda kültür-sanat dünyamızın sayılı düşünürleri arasında yer alan
sevgili Kaplan
Yusuf Hoca
, evime, mahremime her zaman rahatça girebilecek kadar yakından tanıyanından, yalnızca yazılarım üzerinden genel bir fikri olanına kadar bir sürü uzak-yakın insanın
“entelektüel arenada zemin kaybetmemek”
adına müthiş bir pişkinlikle sustuğu, boydan boya yavşaklıkla bezenmiş kaygan bir zeminin üzerinde,
ve
tarihlerinde yazdığı
“Osmanlı tokadı”
kıvamındaki iki makaleyle adımın izzetini ve sinema sektörüne/medyasına şimdiye kadar verdiğim emekleri ölümüne savundu, hâlen de
. Dahası, bu örnek tavrını yalnızca o iki yazıyla sınırlı tutmadığını, önüne çıkan dost-düşman herkese karşı şifahen de sürdürdüğünü çok iyi bilmekteyim. Hattâ, öyle ki, nicedir vahim bir eksen kayması içindeki
ultra-entel İslâmcı
bazı artistlerden
(tek tük de olsa)
kendisine ulaşan
“Bu adamı niye savunuyorsunuz Yusuf bey, değmez böyle bir savunma yapmaya, değersiz herifin tekidir”
mealindeki mesajlara serinkanlı bir kızgınlıkla gülüp geçtiğinden de haberdarım.
Böyle bir ağabeylik ve kadirşinaslık tavrı karşısında, benim de masaya koyabileceğim
en sahici cümle
şudur:
“Allah senden razı olsun sevgili Yusuf ağabey… Ve aynı Allah şahit olsun ki ben de seni çok seviyorum!”
Aramızda kaç yaş fark olduğunun hiçbir önemi yok. Ben biyolojik anlamda benden çok daha büyüklerin, hattâ
“insan irileri”
nin, yanı sıra bazıları rahle-i tedrisimden geçmiş nice yeniyetme sinema yazarı adayının
“Bu huysuz adam için sol entelejansiya bünyesinde binbir zorlukla kazandığımız kıymetli koltukları kaybetmeyelim”
hesapçılığı içinde nasıl da sus pus olduğunu uzun süredir ibretle izlediğimden dolayı, sergilediğin bu kardeşçe yaklaşım karşısında ben de bütün okurlarımın huzurunda, sanata tâlip olanları irşâd için, ilim ve irfan sahibi
“vefâlı”
bir gençlik yetişmesi için bir ömür boyunca kalem tutmuş o ellerinden hürmetle öpüyorum.
Malcolm X
''in, yıllar geçtikçe adım adım hayatımın kılavuzuna dönüşen o ünlü manifestosunda belirttiği gibi;
“Bilinsin ki bizi sevenleri biz de misliyle seviyoruz. Bizden nefret edenlerden biz de misliyle nefret ediyoruz. Bu gönül bahçesinde herkes lâyıkınca karşılanacaktır.”
Mustafa Akkad
''ı anacağımız o anlamlı günde seninle yeniden buluşmak ve yan yana keyifli bir söyleşiye imza atabilmek dileğiyle sevgili
Yusuf ağabey
12 yıl önce
5 yıl sonra Akkad"ı bir kez daha anacağız
Bu maç o maç değildi Hocam!
Fanatiğin psikolojisi
JİTEM belgeleri neden "devlet sırrı" gerekçesiyle koruma altında?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!