|
Gidip de dönmeyenlerin hikayesi

Uzak diyarlardan bir ülkede, Orta Asya"nın ıssız steplerinde kurulmuş bir şehirdeydik. Cemaatin okulu misafir etmişti bizi. Konferans salonunda, ilk defa ziyaretlerine gelen misafirlerini ağırlamanın telaşı, heyecanı ve gururu vardı yüzlerinde. Hepsi Türkiye"den gelen bu öğretmenlerin, bu hizmet ehli kişilerin bize anlatacakları bir hikayesi vardı. Hikaye aslında kendilerinin, aslında bizim, aslında yıllarca sürecek büyük bir yolculuğun, gidip de dönmeyenlerin hikayesiydi.

Türkiye"den uzak diyarlara öğretmen olarak giden ve bir daha ülkemize geri dönmeyen, dönemeyen cemaatin eğitim gönüllülerinin en etkileyici hikayesine şahit oluyorduk.

Bu kadar fedakar, cefakar ve kendini adamış bir ekip bulmak da yetiştirmek de kolay değil. Bize izlettikleri filmde Tanzanya"da vefat eden ve kolejin bahçesine defnedilen Hakan Usta, Romanya"da suya düşen öğrencisini kurtarırken kendi boğulan Ali Öğretmen, Arnavutluk"ta herkesin gönlünü kazanan ama trafik kazasında kaybedilen Kadri Fidan gibi gönüllerin hikayesini izledik. Hepimiz gözyaşlarına boğulduk. Hepimiz Türkiye için, İslam için, millet için fedakarca yurt dışında kendini feda eden bu insanların hikayesine hayran kaldık.

Sonra sahneye, Asya"nın en uzak ülkesine gelip de burada ömrünü tamamlamaya ve bir daha dönmemeye karar veren genç öğretmenleri çağırdılar. Artık onların vatanı burası, evleri de okulları olacaktı. Burada ölecek, belki de buraya defnedileceklerdi. Afrika"da, Ortadoğu"da bu hikayeler yeniden yaşandı. Bu hikayenin etkisinden uzun süre kurtulamadım. Eminim benim gibi binlerce insan etkilendi. Bu yüzden kurbanlarını, himmetlerini, yardımlarını hep Cemaatin kurumlarına verdiler, her isteklerini yerine getirdiler.

Şimdi durup düşünüyorum. Gidip de dönmeyenlerin bu hikayeleri yaşandığı sırada Türkiye"deki diğer şakirtler ne yapıyordu?

Hakan Usta Tanzanya"da ömrünü tamamladığı sırada, polis kolejine, askeri okullara öğrenci sokmak için gizli evlerde çocuklar özel eğitimlerden geçiriliyordu. Zorda kaldıklarında içki içmelerine, yalan söylemelerine, namaz kılmamalarına izin veriliyordu. Bunu duyan Hakan Usta inanır mıydı?

Askeriyede, polisin içinde, maliyede, adliyede insanlar hakkında gizli bilgiler toplanıyor, gizli ses ve görüntü kayıtları yapılıyor. Bu iddialara Moğolistan"a dönmemek üzere giden öğretmen Ali inanır mı?

Yurt dışında var olabilmek için yabancı devletlerle, gizli örgütlerle ilişkiler kuran, bilgi alan bilgi veren, karanlık ve karmaşık işlere giren ve bir yeraltı örgütüne benzeyen bir yapıya, Etiyopya"da güneşin altında yanan ama yine de Allah demeyi öğreten bir hizmet ehli inanır mı?

Devletinin Milli İstihbarat Teşkilatı"nın başındaki kişiye, bakanlara, bürokratlara ve sonun da Başbakan"a operasyon yapan, kumpas kuran, sahte deliller üreten, delil karartan ürkütücü ve karanlık insanların gidip de dönmeyen insanlarla aynı cemaat içinde olduğuna kim inanır?

İnanmaz. Hiç kimse inanmaz. Biz de inanmadık ilk başta. İnanmak istemiyoruz hala. Zaten Cemaat tüm üyelerine haber göndermiş şimdi belge, ses kaydı, görüntü dahi görseniz Cemaat aleyhine söylenen hiçbir şeye inanmayacaksınız diye.

Hatırlar mısınız 1999 yılıydı sanırım Türkiye"de Hizbullah cinneti yaşanmıştı. Domuz bağları, suikastlar, adam kaçırmalar, fidye, haraç almalar ve akla zarar öldürme olayları... Bunları alnı secdeye değen, İslam adına var olduğunu söyleyen birileri yaptı dendiğinde o zaman da inanmamıştık. Sonra acı veren gerekleri tek tek kabullenmek zorunda kaldık.

İşin ilginci o zaman Cemaat gazetesi ve yazarları bunların İslam"la alakasının olmadığını, kullanıldığını en yüksek perdeden söylüyorlardı.

Ömrünü çölün ortasında İslam öğretmek, Allah lafzını öğretmek, Türkçe öğretmek için adamış genç bir gönül ehline bu hikayenin sonunu kim anlatacak? Gerçekten onun bildiği Cemaat ne kadar? Sanırım ona anlatılan Cemaat eğitimden ve eğitime hizmet edecek kurumlardan ibaret.

Cemaat birbirine paralel hareket eden ve sonunda hepsi Pensilvanya"ya giden birbirinden habersiz kompartımanlardan oluşan trene beziyor. Bir kompartıman diğerindekinde kimler var bilmiyor, ne yapıyorlar bilmiyor.

Bu yüzden bazen aşırı tepki veren ve Cemaatle ilgili söylenenleri kabul etmeyen insanların tepkileri gerçekçi. Zira onlar da bizim gibi tanımıyorlar Cemaatin bütününü.

Bu Cemaatte gidip de dönmeyen garibanların emekleri, fedakarlıkları sömürüldü, suiistimal edildi. Onların hayır duaları beddualara çevrildi. Onların emekleriyle kazanılan paralar, kıymetler garip işlerde kullanıldı. Oradan alınan güç kendi devletine, hükümetine, Başbakanına karşı bir saldırı silahı olarak kullanıldı. Buna şimdi inanmasalar da bir gün acı gerçekle yüzleşecekler.

O zaman "bu hikayenin sonu böyle mi bitecekti" diye göz yaşı dökecekler. Binlerce inanmış şakirt, binlerce inanmış anne, baba ve fedakar hizmet ehli bu hikayenin böyle bitmesini kabullenmeyecek, itiraz edecek, isyan edecek ama yapacakları bir şey olmadığını acıyla görecekler. "Meğer her şey doğruymuş" demek çok hazin ve acı bir duygu olarak gönüllere işlenecek.

Hiç kimse bu hikayenin böyle bitmesine razı değil. Bir yandan da düşünüyorum; şu anda camianın her birimini tahrik eden, devletin çökmesine neden olacak operasyonlara katkı veren bu militan ruhlu Cemaat üyeleri gerçekten bu Cemaatin hayrına mı çalışıyor?

#ETİKET

Dün yazısını yetiştiremeyen yazar mahcubiyetindeyim. Yazı günüm değişmedi Pazar ve Çarşamba yazıyorum. Her ne kadar "bugün Ali Nur Kutlu"nun yazısı niye yok" diye soran okuyucum olmasa da yine de bilgi vereyim istedim!

Twitter.com/alinurkutlu
10 yıl önce
Gidip de dönmeyenlerin hikayesi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle