|
Devletçiliğin mucizevî çözümleri
Yazılarını beğendiğim ve severek okuduğum akademisyenlerden Donald J. Bourdreaux (George Mason Üniversitesi) küçük fakat bilgece bir yazısında, bir anekdot üzerinden devletçi kafanın nasıl mucizevî formüller üzerinden yürümeyi hayal ettiğini hikâye ediyor. Anekdot şöyle: Kıdemli bir matematik profesörü genç ve tecrübesiz meslektaşının kara tahtaya yazdığı karmaşık matematik problemini dikkatle tetkik ettikten sonra şöyle konuşur: “Tahtaya yazdığın şeylerde iki parça var. İlkinde problem gayet güzel ifade edilmiş. Bu kısmı gören kişinin neyin çözülmeye çalışıldığını anlamaması imkânsız. Sonra, ikinci parçada, birden mucizevî bir şey oluyor ve problem bir anda çözülüyor”.

Sosyal, ekonomik, kültürel problemlerin devlet tarafından çözülmesini uman ve isteyenlerin durumu bu genç matematikçinin durumuna benziyor. Devletçiler yukardakine benzer tuhaf bir mantıkla düşünür. Önce problemleri bir güzel tespit eder, sonra, bu problemlerin devlet tarafından çözülmesi gerektiğini söyler. Bunun söylenmesi ve herkes tarafından kabul edilmesi problemlerin çözülmesine yeterliymiş gibi bir havaya girer. Yukardaki anekdotla benzeştirirsek, bu yaklaşımda da iki adım var. İlkinde problemler belirlenir, ortaya konur. İkincisinde, âniden, bir hatta çok sayıda mucize olur ve problem(ler) çözülüverir.

Şüphe yok ki, toplumsal hayattaki durum, kara tahtaya yansıtılan problemlerden daha karmaşıktır. Bir matematik problemi bir matematik problemidir. Bir matematik problemi varsa vardır. Kimse onun olmadığını iddia edemez. Buna karşılık, toplumsal alandaki problemler var mıdır, varsa gerçek tezahürleri ve boyutları nelerdir, tartışılır. Birçok insan, sadece kendi canını yakan her şeyi, sırf kendi hatalarından doğmuş olsa bile, toplumsal problem olarak görmeye ve göstermeye meyillidir. İdeolojik duruş da insanlara olmayan toplumsal problemleri var, olan toplumsal problemleri yok gibi gösterebilir.

Ancak, asıl tuhaf, anlaşılmaz olan başka bir şey. Devlet dediğimiz şey neticede bir mevzuata göre hareket eden insanlardan müteşekkil bir insan grubu. Devlette görev yapanlar da, devlette görev yapmayanlar da insan. Gel gör ki, devletçi zihniyet, devlet dışında (piyasada, sivil toplumda) faaliyet gösteren insanları bilgisizlik, yetersizlik, bencillik, aç gözlülük, tedbirsizlik gibi eksikliklerle malul görürken, devlette ve devlet için çalışanların, bütün bu kusurlardan azade olduğunu düşünür. Bir başka deyişle, kamu görevlilerinin, bürokrat ve politikacıların “süper insan” olduğunu varsayar. Bu anlayışa göre, öyle değilken kamu görevlisi olanlar birden bire üst insana dönüşür. Bu insanlardan da, her türlü toplumsal problemi çözecek-çözebilecek bilgi birikimine, yeteneğe, fedakârlığa, iyi niyete sahip olması beklenir. Bunun niçin böyle olması gerektiği ve nasıl böyle olacağı açıklanmaz. Yine anekdota dönersek, bu, devletçi kafanın mucizeyi keşfettiği yerdir.

Oysa, James Buchanan ve Gordon Tullock tarafından öncülük edilen Kamu Tercihi Okulu, insanın her yerde insan olduğunu, nerede bulunuyor olursa olsun aynı eksiklik ve kusurları bünyesinde taşıdığını söylüyor. Bu, değiştirilemez bir olgu. Sivil toplumdaki, piyasadaki insanlar hangi motivasyonlara sahipse, kamuda görev üstlenenler de politikacılar ve bürokratlar da aynı motivasyonlara sahip. O zaman ne olacak? Bazı işler için devlete, dolayısıyla kamu görevlilerine ihtiyacımız var. Ancak, devletin her işe ve alana el atmasını iyi niyetle bile olsa istemek, topluma zarar verir. Beşerî ve maddî kaynakları israf eder, boğar. Bu yüzden, daha iyi bir ülke için benimsememiz gereken şiar, daha az devlet daha çok toplum olmalıdır. Bu daha çok sivil toplum daha çok piyasa demektir.
#James Buchanan
#Gordon Tullock
#Kamu Tercihi Okulu
#Devletçiliğin mucizevî çözümleri
9 yıl önce
Devletçiliğin mucizevî çözümleri
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri