|
Erdoğan’ın yüzü ne anlatıyor?

Recep Tayyip Erdoğan 1994 yılından bu yana kamuoyunun gözleri önünde. İletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla onu çok daha sık görüyoruz. Sadece Türkiye değil, tüm dünya artık onun yüzündeki ifadeyi kolaylıkla okuyabiliyor. Öfkeli mi, neşeli mi, yorgun mu, düşünceli mi, kaygılı mı? Hepsini kolayca tabir edebiliyoruz.

Erdoğan’ın yüzünde maske yok; gönlünde ne varsa yüzüne o yansıyor.

Davos’taki “One Minute” hadisesi misal… O an, Erdoğan’ın yüzünde, yabancı bir ortamda, hasımlarının arasında bulunmanın tedirginliği ve çekingenliği değil; yüzünde, samimiyet, cesaret ve kararlılık vardı. Filistin’in elemi ve Filistin mücadelesinin haklılığı aynı anda yüzünde belirmişti.

Gezi Olayları örneğin… Hepimiz Erdoğan’ın yüzündeki ifadeyi görmek istedik. Korkmuş muydu? Kaygılı mıydı? Canı sıkkın mıydı? Tadı kaçmış mıydı? Hayır. Erdoğan’ın yüzünde çok cesur bir ifade vardı. Tavizsiz, kararlı, dirençli, kendinden emin. Eğer millet Erdoğan’ın yüzünde en küçük bir kaygı görseydi, 1969’da yaptığı gibi, sokağa inecek, had ve sınır tanımayan şımarık kalabalığa had bildirecek, tatsız olaylar yaşanacaktı. Erdoğan’ın yüzündeki ifade, yüzde 50’den de fazla kitleyi evinde tutmaya yetiyordu.

17 Aralık operasyonu başladıktan sonra dünya ve Türkiye Erdoğan’ın yüzündeki ifadeyi çok merak etti. Öğlen saatlerinde kameraların karşısındaydı. Yüzünde öfke ve cesaret vardı. Yüzündeki ifade diline de yansımıştı. 70’lerden bu yana sağ ya da sol her iktidar tarafından korunmuş, kollanmış, herkesin korktuğu, çekindiği, mücadeleyi hayal dahi edemediği sinsi örgüte karşı diz çökmeyeceğini yüzünden okumak mümkündü. O kararlı ve cesur çehreyi görenler derin bir nefes aldılar.

15 Temmuz gecesi sevenler kadar sevmeyenler de görmek istemedi mi Erdoğan’ın yüzünü? Görüntüsü telefon ekranına yansıdığında ve yüzündeki rahatlık, soğukkanlılık, metanet ve cesaret görüldüğünde, bütün bir millet rahatlamış, direnişe geçmişti.

6 Şubat depremi sonrasında da dikkatle baktık Erdoğan’ın simasına. Hiç kuşkusuz elem vardı. 1999 depremini görmüş, sonrasında irili ufaklı çok sayıda afete ilk andan itibaren müdahale etmişti. Bu kez öncekilerle kıyaslanamayacak ölçüde bir felaket ve kayıp söz konusuydu. Erdoğan’ın yüzüne acı yansımıştı, ama aynı zamanda “bu da geçer ya Hu” ifadesi okunabiliyordu. “Bununla da baş ederiz, üzülmeyin, kaygılanmayın” mesajı veriyordu.

Son haftalarda Erdoğan’ın yüzünde farklı bir ifade var. Okunması zor bir ifade. Önceleri “bu ifadeyi okumakta zorlanan bir ben miyim” diyordum ama çevremde de benzer bir merak olduğunu gördüm. Bildiğimiz, tanıdığımız, aşina olduğumuz bir ifade değil bu.

14 Mayıs seçimlerini kazanacak olmanın verdiği rahatlık mı? Hayır, bunun ötesi. Zira o kadar çok seçime girdi ki Erdoğan, seçim öncesi yüzüne yansıyan o rahatlığı, o kendinden eminliği çok iyi tanıyoruz. Bu yeni ifadede fazlası var. Çevremde kimileri bunu “umursamazlık”, “aldırmazlık” olarak tanımladılar. Öyle mi? Sanmam. Şahsen bu ifadeyi “kadere teslimiyet” olarak okumayı yeğliyorum.

Erdoğan ilk gençlik yıllarından beri siyasi mücadelenin içinde. Neredeyse 50 yıl oldu. Durmadan, dinlenmeden geçen 50 yıl. Büyük kısmı gözlerimizin önündeydi. Hayatını bir mücadeleye, bir davaya adamak nedir, kendini ülkesi ve milleti için feda etmek nedir, bunu Erdoğan’da somut olarak gördük. Bir adamın, milleti, ülkesi ve ümmeti için nasıl çırpındığına hep birlikte şahit olduk.

100 yıllık Cumhuriyet tarihinde 2 parantez var: Merhum Menderes ve Merhum Özal’ın açılan ve kapanan parantezleri. Erdoğan’ın 2002’de açtığı parantez henüz kapanmadı. 21 yıl, Cumhuriyet tarihinin en parlak dönemi oldu. Yakın gelecekte bir benzerinin çıkması, rekorlarının kırılması mümkün görünmüyor. Erdoğan, adını çoktan tarihe yazdırdı, şimdiden bir efsaneye dönüştü. İç ve dış politikada, demokratikleşmede, terörle mücadelede, vatandaşın devlet karşısında “insan” muamelesi görmesinde, inanç özgürlüğünün elde edilmesinde ve daha nicesinde beklenenin ötesini yaptı Erdoğan. İnşa ettiği yollar, konutlar, köprüler, hastaneler, okullar, havalimanları, hızlı tren hatları ile Türkiye’nin standartlarını çok yükseğe çıkardı. Savunma sanayiinde gerçekleştirdikleri ile hayallerin ötesine geçirdi ülkeyi. Türkiye’yi, içerde ve dışarda karşı karşıya kaldığı krizlerin her birinden “diklenmeden dik durarak” çıkardı.

Bir insan ömrüne sığmayacak kadar çok ve büyük işler yaptı Erdoğan.

Benim okumam o ki; son haftalarda yüzüne yansıyan o ifadeyle Erdoğan “ben yapacağımı yaptım. Sorumluluğumu yerine getirdim. Hayatımı ülkem ve milletim için feda ettim. Eğer tekrar seçilirsem daha fazlasını da yaparım. Durmam, duraklamam, dinlenmem. Tecrübemi ve enerjimi son damlasına kadar yine ülkem ve milletim için feda ederim” diyor. Bunun rahatlığı içinde. Kadere ve milletin takdirine teslim olmanın verdiği bir rahatlık, bir eminlik, bir sükûnet hali yansıyor yüzüne.

“Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık” dedi defalarca. Bu sözünde ne kadar samimi olduğu tekrar tekrar test edildi. Ölümü öldürmüş bir mü’mini korkutamazsınız, kaygılandıramazsınız. Onun yüzünde stres, bunalım, tedirginlik göremezsiniz.

“Ne yazıldıysa o” diyor Erdoğan. “Kahrın da hoş, lütfun da” rahatlığını sergiliyor. Aslında yüzündeki bu ifadeyle, bu teslimiyetle, sorumluluğu üzerinden atıyor, “ben yapacağımı yaptım” diyor ve bütün sorumluluğu millete yüklüyor. Topu penaltı noktasına koyup kenara çekiliyor; “ister gol at, istersen tribünlere fırlat” diyor.

“Ne halin varsa gör, umurumda değil” tavrı asla değil bu. Bu metanet, bu dirayet, bu teslimiyet. Bu, vazifesini hakkıyla yapmış olmanın, yetki verilirse aynen devam etmenin, verilmezse takdire boyun eğmenin verdiği rehavet.

Şu an ülkede gönlü, zihni, ruhu en rahat insan Erdoğan. Seçimin sonucu ne olursa olsun, kaybetmeyecek tek kişi Erdoğan. Bence yüzüne de bu yansıyor. Eminim ki millet de engin basiretiyle yüzündeki bu ifadeyi okuyor.

#Recep Tayyip Erdoğan
#Gezi Olayları
#Davos
#Politika
#Aydın Ünal
1 yıl önce
Erdoğan’ın yüzü ne anlatıyor?
Rusya ve ABD’nin Suriye planı: 2 dünyadan büyüktür!
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi