|
Adiloş bebe

“Bunlar, Engerekler ve çıyanlardır, Bunlar, Aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü....”

Hakkari''de yaşanan olayları seyrederken Ahmet Arif''in Adiloş Bebe isimli şiirindeki bu mısralar takıldı aklıma.

Adiloş bebeler büyümüştü. Kimi kendi halkının yaşadıklarının intikamını almak için tüm suç kategorilerine bulaşmak dahil her yolu mübah saymıştı, kimi de barışçıl çözümler peşinde kendisinden sonrakiler aynı acıları yaşamasın diye çalışmıştı. Kimi de her şeyi yok sayarak başka hayatların peşine düşmüştü.

Çocuklara kimler nasıl tanıtılmıştı, hangi acıları işkenceleri dinleyerek büyümüşlerdi? Geçmişte acılarının müsebbibi anlatılmıştı, ya bugün yaşananların müsebbibi kimlerdi?

Düşman tanımlarından hep ürkmüşümdür. İşte sana zarar verenler bunlar:“Çocuklarımızı öldürenler”. İşaret edilenler, iki taraflı olarak yapılan genellemeler toplumsal barışın önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Bu konulara yaklaşımlarındaki birikim ve sağduyusu ile dikkate alınması gereken Radikal gazetesi yazarı Tarhan Erdem, Kürt sorunu ile terör sorunu ayırd edilmezse bu meselede çözümü konuşamayız diyor. Yine aynı şekilde Sabah gazetesi yazarı Umur Talu, bölücü ve irticacı torbalarından söz ediyor. Her türlü şeyi bu iki torbaya atıp tanımlamaya ve düşman ilan etmeyi politik güvenlik sayan yaklaşım, toplumsal barışın önündeki en büyük engeli oluşturuyor.

Sorunun çözümünü imkansızlaştıran bir başka şey ise bu sorunun başlangıç tarihinin tesbitinde yatıyor. Biz PKK ile ve onun sebep olduğu terör hareketleri ile 1980 lerin başında tanıştık. Tam da sağ sol çatışmalarının bittiği, 12 eylül kadrolarının her yeri kontrol ettiği, devletin hiç boşluk bırakmadığı bir zaman diliminde. Kürt sorunu tanımlaması yaparken miladı bu tarihten başlatmak, sorunun çözümünü geciktiriyor. Nitekim dönemin iç dış siyasi stratejistlerinin kürt sorunu ile eşleşsin ve çözümü mümkün olmasın diye PKK''yı örgütlediği iddiaları artık büyük ölçüde kabul görüyor. Oysa Kürt halkının yaşadıklarının bir geçmişi ve birikimi var. Ve bu meseleye çözüm istiyorsak; giderek artan miktarda suç ve teröre bulaşan, buna taraftar olan, dağlarda yaşam dışında dünyanın farkında olmayan kürtlerden ayırd edilerek kürt sorunu telaffuz edilmeli. Uluslararası suç şebekeleri ile işbirliği artık dünya tarafından raporlanan bir çetenin ve kendini onun sözcüsü gibi göstermeyi iletişiminin temel unsuru sayan bir siyasi partinin yaptıklarına odaklanıp kürt realitesini göremezsek, bu mesele çözümü imkansızlar listesinde baş sıraya yerleşir.

Sanırım 1997 yılındaydı. Diyarbakır''da Süleymaniye mahallesinde çekim yaparken çocuklara oyuncak hediye etmek isteyince bir anda etrafımızı saran yüzlerce çocuk ile tanıştığımızda. Her evde yaklaşık 11 çocuk olduğu söyleniyordu. Bu çocukların bir çoğunun babası işsizdi ya da hastaydı, çoğu boşaltılan köylerden göçle buraya gelmişlerdi. Her evden dağa çıkan birisinin olduğu söyleniyordu.

2006 yılında, yine Diyarbakır''da Fatih mahallesine gittiğimizde bu sefer etrafımızı çocuklar değil gençler sardı, bizi protesto ediyorlardı. Çekim yaptığımız toplum merkezlerini, kadınlara verilen mikro kredi desteğini ve aşevini eleştiriyorlardı. Bizi bunlarla, yardım paketleri ile satın alamazsınız diyorlardı. Yok illa satın almak istiyorsanız her birimize 700-800 YTL aylık bağlayın sözleri alaycı ifadelerine eşlik ediyordu.

Sanırım 2000 yılıydı, hırsızlık yaparak yaşamını sürdüren D. ile tanıştığımda. 17 yaşındaydı ama 14 gibi gösteriyordu. Öyle çok konuşan bir çocuk değildi, habire yaktığı sigarası, kimseye güvenmeyen bakışının ardından iyilik duygularını kaybetmemek için verdiği mücadele ile hepimizi etkilemişti. 12 yaşında Diyarbakır''dan İstanbul''a gelmişti. Sokaklardaki yaşam onu zamanla aynı bölgede büyük bir hırsızlık çetesi için çalışmaya zorlamıştı. Kendisi gibi yüzlerce çocukla birlikte. Çocukların yeteneklerine göre çete içindeki fonksiyonları farklı farklıydı. D. uzun ve zayıf elleri nedeniyle cepçi olarak eğitilmişti. Bakırköy- Aksaray hatında çalışıyor günde 2 milyara yakın para çalabiliyordu. Ancak uyuşturucuya karşı direndiği ve zorla her türlü kötülüğe bulaştırılan kendinden küçük çocukları koruduğu için sıkça dayak yiyordu. Bir kaç kez kaçmaya teşebbüs etmiş ama yakalanmıştı. Bakırköy pazarında çaldığı bir cüzdandan, bir yaşlı teyzeninin cüzdanından çıkan notlardan etkilenmiş, cüzdanı sahibine teslim ettikten sonra çeteden kaçıp bir sivil kuruluşa sığınmıştı. Şimdi nerede ve ne yapıyor bilmiyorum. Ama anlattığı çocuklar, çaresizlik, yoksulluk, şiddet sarmalında, kötülüğe tutsak olmak zorunda kalan çocuklardı.

2002 de bir cezaevinde tanıştığım 20 yaşındaki bir genç kız ise “PKK kapıya geldi, evden birisi gidecekti, annemin tek erkek çocuğu kalmıştı, o da giderse erkeksiz kalacaktık, ben gideceğim dedim” diye anlatmıştı hikayesini. İsmini hiç sormadığım bu genç kız dağa çıktığında 14 yaşında imiş. Kısacık erkek gibi kesilmiş saçları, erkeksi tavrına inat, duygulu sesiyle söylediği türküler ile hala aklımdadır. Bir de “kaç kişi öldürdün” soruma “saymadım” cevabı ile ...

Son günlerdeki olayları izlerken hep bunlar geliyor aklıma. Ve onlar gibi çocuklar. Onlara ulaşılabilir mi, bir şeyler anlatılabilir mi bilmiyorum. Onları kullanan ellerin ne kadar vicdansız olduğunu onlara anlatabilir miyiz? DTP liderleri onları umursuyor mu acaba? Yoksa kumar masalarında zar yerine onları mı sürüyorlar masaya.

Boşverin DTP''yi, ya biz!

15 yıl önce
Adiloş bebe
180 dakika ve sonrası
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile
Öğrenci hareketleri: İsrail’e karşı ama düzene karşı mı?