|
Avrupa’da siyaset sahnesi…

Dünya tarihinin kavşak noktalarından birisindeyiz. Bu noktalarda sadece bugün değil geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmanın, simülasyonlar yapmanın, olanı ve olabilecekleri gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmenin önemine inanıyorum. Eğer tarih sıçrama yapmaz ve devamlılık öngörülebilirse önümüzdeki dönemde hem Avrupa'ya hem de dünya siyasetine bakarken “Yeni Sağ” oluşumların güçlenmesinin en çok yakından takip etmemiz gereken şey olacağını düşünüyorum.



Yaklaşık beş aydır mültecilerin göç yolunu ve Avrupa maceralarını izlediğim çatışma ikliminde, Avrupa'nın değiştirdiği kabuk çok daha iyi görünüyor.



Bunun siyaset sahnesinde etkileri ise şimdiden açığa çıkıyor.



2017'de bazı Avrupa ülkelerinde yapılacak seçimler bambaşka bir Avrupa rotası ortaya çıkartabilir. 2014 yılında Avrupa Parlamentosu'nda yeni sağ partilerin güçlenerek çoğunluğu ele geçirdikleri, bir veri olarak önümüzde duruyor. Popülist Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) 2014 yılında yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde en fazla oyu aldığını unutmayalım.



Avrupa siyasetinin liderleri henüz değişmedi. Ancak onların da bu rüzgardan etkilenmemeleri mümkün değil.



Tüm bunlar Türkiye'nin hem Avrupa Birliği macerasında hem de mülteciler meselesinde aldığı ve kat etmesi gereken yol açısından dikkatle izlenmesi gereken konular.



Avrupa'da güçlenen siyasi düşünce “

yeni sağ

” Müslüman karşıtlığı üzerinden ve ideologlar tarafından popülist bir söylemle şekillendiriliyor. Avrupa'da sağ ve sol popülizm yükselirken, halkın oy verme davranışı değişirken, siyaset sahnesindeki oyun kurucular da değişiyor.



Almanya'da Hristiyan Demokratlar'ın daha sağından gelen AFD partisinin eyalet seçimlerindeki yükselişi buna iyi bir örnek.



Geçen pazar günü Almanya'da 3 eyalette yapılan seçimler resmi netleştirdi. Avrupa'da “sağ popülist” parti tanımı da artık yerleşti. Bunlardan birisi olan ve üç sene önce kurulan AFD, eyalet meclislerinde hatırı sayılır oranda milletvekiliyle temsile hak kazandı. Parti Baden-Württemberg'te 23, Rheinland-Pfalz'da 14, Sachsen-Anhalt'ta ise 24 milletvekilli çıkardı. Böylece eyalet parlamentolarında yer almaya başladı. Bu durum partinin 2017'de Federal Meclis'e girme hedefine emin adımlarla yaklaştığının da göstergesi.



Öte yandan eyaletlerdeki oy oranlarıyla birlikte parti içi iktidarda kaymalar da söz konusu. Saksonya›dan (aşırı sağ Pegida'nın doğduğu yerden) gelen Frauke Petry partinin hem eyalet hem de fraksiyon başkanı. Fakat Petry parti sözcülüğü görevini Jörg Meuthen ile paylaşıyor. Meuthen kamuoyunda tanınmazken Petry ifadeleriyle gündemi ve AFD'yi domine ediyor.



AFD'nin zaferi Alman siyasi kültürü açısından birçok şey ifade ediyor. Merkez partilerin tamamı, seçimler öncesi mülteci krizi sebebiyle kamuoyunun sağa meyletmesi üzerine zaten sağ popülist partilerin söylemlerini benimseme yoluna gitmişlerdi. Şimdi önümüzdeki zaman, merkez partiler için bir sınama niteliğinde olacak: Sağ söylemlerle daha kararlı mücadele mi edecekler, yoksa merkez partilerin hepsi seçmen kaybetmemek amacıyla sağa mı kayacak?



Avrupa'daki siyaset sahnesinde “yeni sağ” partilerin güçlenmesi mülteci krizi dahil birçok meselede hatta Avrupa Birliği projesinin bizzat kendisinin sürdürülebilirliğinde bile etkili olacak.



Bu akımın eski sağdan farklı yeni bir dil oluşturduğu, ideologlarının 70'lerin başında bu faaliyete başladıklarını, kimlik ve kültür eksenli siyasetin kuramcılığına soyunduklarını unutmamak gerekiyor.



“Neo-con'ların “Batı medeniyeti zayıflıyor” tezi ve bunu engellemek için Amerika'nın askeri üstünlüğünü sergilemesi gerekir yaklaşımları etkili oldu. Önce ''Avrupa İslamlaşıyor'' tehlikesinden söz etmeye başladılar.. .90'larda siyaset sahnesinde boy atan aşırı sağ partiler yeni bir şey söylemiyorlardı. Onlara siyasi müteşebbis demek daha doğru olur. Kısaca, halkın endişelerini ve korkularını siyasi sermaye olarak kullandılar. 90'lı yıllarda Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu'dan çok sayıda göçmen Avrupa ülkelerine gelmişti. Büyük bir sığınmacı akını olmuştu. Aşırı sağ partiler, hükümetlerin göçmen politikaları yüzünden gerçek Avrupalının hayat şartlarının zorlaştığını iddia ettiler. Göçmenler yüzünden refah devletinin çöktüğünü her fırsatta anlattılar. Ve kültürler arası doku tutmazlığı temasını siyaset diline taşıdılar. Müslümanlara karşı Avrupa kimliği ve değerlerini tanımlıyorlardı. Bu, günlük siyaset diline yerleşti. Bu partiler, Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda açık sözlü davranıyorlardı. Kestirmeden ''Türkiye AB'ye giremez, Türkiye Avrupalı değil'' diyorlardı. Özellikle Hollandalı aşırı sağcı Geert Wilders ve Avusturyalı Heinz-Christian Strache Türkiye'nin AB'de yeri olmadığını her fırsatta tekrarladılar. Israrla savundukları bu görüşleri seçim kampanyalarının merkezine oturttular. “ (Benim Avrupa/ Z.Atikkan)



Bugünkü tablo argümanlarının netice aldığını gösteriyor.


#Dünya tarihi
#siyaset
#yeni sağ
#Frauke Petry
8 years ago
Avrupa’da siyaset sahnesi…
Yeşil niçin geçmişin rengidir?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü