|
Bir cümledir ki hayat…

Ne bir virgül, ne bir hat; Birden okuyacağız... Bazen geç, bazen erken, sonuna mezar denen, bir nokta koyacağız. Kemal Tahir"in şiirleri de olduğunu Dr. Hulusi Dosdoğru"nun "Batı Aldatmacılığı ve Putlara Karşı Kemal Tahir" isimli kitabına bakarken gördüm. Ve aslında bir cümlelik hayatımızı nokta koymadan okumanın önemini, belki bu satırlarla hatırlarız diyerek alıntıladım.

Kemal Tahir bu batı ile er geç hesaplaşacağımız, Kurtuluş adıyla bize sunulana itiraz edeceğimiz günlerin geleceğini kitaplarında çok sık ifade eder. "Biz hiçbir zaman milli devletimizi yitirmedik. Siz Cumhuriyet çocukları, gözümüzü zaferde açtık avuntusundasınız. Şimdi umulmaz yerlerde beklenmez yenilgilerle karşılaşınca apışmayın, biz er geç batıyla ister istemez hesaplaşmak zorundayız."

Ve şöyle anlatır bu hesaplaşmanın neden gerektiğini…" Bir dünya imparatorluğu yüzyıllar boyu yüzlerce nesillerin birleşik gayretiyle kanları canları, malları pahasına doğmuş kökleşmiş, gelişmiş ve yaratılmıştır. Tarihin herhangi bir döneminde tek bir nesil tek başına tasfiyeye kara verebilir mi? 1908"in padişahçı ittihatçıları imparatorluğu yıktılar. 1923"ün Kuvayi Milliyecileri bir dünya imparatorluğunun miras hesaplarını tasfiyeye oturdular. Peki neydi tasfiye edilecek miras? Yedi yüz yıllık bir imparatorluk. Tasfiye edilen miras Osmanlı"nın kılıç gücüyle aldığı, tarih boyu vuruşarak savunduğu mirastı. Evet, oturuldu masaya. Karşımızda 22 devlet ile. Tasfiye beş buçuk ayda tamamlandı. Mahzenler dolusu arşivleri delegelerimiz inceledi mi bunları? Kılı kırk yardılar mı? Hayır, çünkü İstanbul hükümeti delegeleri, yani asıl uzmanlar bizim isteğimizle sokulmadı konuşmalara. Yedi yüzyıllık hesapları tasfiye edildi beş ay içinde. Buna tasfiye denmez mirası reddettik…"

Biz yaşayıp geçsek de tarih yaşanınca unutulan ve biten bir şey değil. Her devlet bir önceki devletin mirasını taşıyarak kimliğini korur ve güçlendirir. Devletlerin hafızası ise her şeyi kaydeder ve zamanı gelince gereğini de yapar. Reddedilmiş bir miras üzerine kurulan Cumhuriyet bize bir kurtuluş olarak sunulsa da aslında neydi? Kuruluşundan bu yana sancılı bir şekilde, hayatın her alanına nüfuzuyla ortaya çıkan bu devlet kimliği sonraki nesillere "kimlik" olarak ne aktardı? Bu soruları sorarken bugünkü gençler açısından "bunların bir önemi var mı" diye düşünmeden de edemedim.

Siyasetten edebiyata hayatın her alanında hissettiğimiz, acı sonuçlarına katlandığımız bu kimlik sorunu son olayları tahlilde iyice belirginleşiyor. Ve son yüz yılın kadim "biz kimiz" ya da "siz kimsiniz" sorularına bugünden verilen parça parça cevaplar ile ortak kimlik çıkarmak ise artık mümkün görünmüyor. Zaman"ın ruhu da artık ulus devlet kimlikleri yerine parçalı, oradan buradan hem her şeyi, hem de hiçbir şeyi temsil etmeyen kimlikleri ön plana çıkarıyor. Artık devletlerin yerini güçlü birey kimlikleri, sivil kuruluşlar, çok uluslu şirketlerin çıkarları alıyor. Artık ABD"nin Rusya"nın değil tüm dünyaya teknoloji üretip satan şirketlerin çıkarlarını konuşmak önemli. Çok uluslu çok kimlikli ama üretimi ve tüketimi durdurmayacak bir siyaset bu şirketlerin desteği ile finanse ediliyor. Artık siyaset simülasyonlarını devletlerin dış politika birimleri değil bağımsız büyük sermayedarların desteklediği kurumlar yapıyor. Bağımsız diyorum, çünkü paranın milleti yok.

Yeni dünya ürettiği teknoloji ile ihtiyacı olan insan zihniyetini çoktan formatladı. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ya da inançsız olsa da durum fark etmiyor. Format onların. İçerik o formata göre şekillenmek zorunda. O formata göre şekillenemeyen içerik ise zihinlere nüfuz edemiyor. O formatın içi, formata göre oluşturulmuş küresel kültür endüstrisinin ürünleri ile dolduruluyor. Çocuklarımız yerli tarih filmlerini beğenmiyor. Çünkü tarihi onlara en iyi Hollywood filmleri anlatıyor. Savaşları en iyi o endüstrinin ürettiği oyunlarla öğreniyorlar. Gelecekte uzay savaşları yapılacağına inanmasalar da zihinlerdeki "başka dünya" kelimesi bize kibirli laikleri onlara ise Aragonları falan çağrıştırıyor. Zihinleri bizden ziyade onlara daha aşina. Bu nedenle "düşman" diye gösterebileceğimiz siperlerin arkasında insanlar ya da devletler yok artık. Son üç yılda Arap dünyasındaki değişim gsm şirketlerinin ne kadar işine yaradı bilmiyoruz. ABD"nin Irak"a götürdüğü demokrasi Amerika"dan çok hangi şirketlerin kurgusuna hizmet etmişti bilmiyoruz. Blackwater ismiyle yakınlarımıza gelen devletler yerine özel askerlik şirketlerinin savaştırıldığı yeni dünyada hangi sınırları kim savunacak onu da bilmiyoruz. Evinde bilgisayarının başında iki dahi çocuk tüm dünyayı etkileyecek değişimlere sebep olabiliyor. Kim kimmiş, milli onur, haysiyet pek de umurlarında değil. Zaten hiçbir şey hissetmiyorlar. Çünkü dokundukları şey sadece bilgisayar tuşu; insan değil. Birey kimliği zaten bütünsel kimliklerle bütünleşmeye artık mani. Baksanıza bir evde sofra başına bir aileyi bile zor topluyorsunuz. Bir aile kimliği bile oluşmazken bir devlet kimliği üzerine çalışmak zor görünüyor. Bu nedenle giderek bilim kurgu filmlerinde seyrettiğimiz dünyalar gerçek oluyor duygusuna kapılıyorum. Oralarda ise komplolar yerini tanım olarak başka kelimelere bırakmış durumda. Belki de bu nedenle gençlere derdimizi onların kelimeleri ile anlatamıyoruz. Hele de Batı"nın bize hep üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapmaya çalışmasının nedenlerini anlatmamız zor görünüyor. Bu gençlere tarih devamlılığı ve Batı"nın Türkiye ile hesaplaşması üzerinden gerçekleri nereden anlatmalıyız ben de bilmiyorum. Sadece bilmediğimizi bildiğimi yazmak istedim.

11 yıl önce
Bir cümledir ki hayat…
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı