|
Bir zamanlar Türkiye

Demokratikleşme paketi hepimizi umutlandırdı. Pakete yapılan eleştirileri veya yetersiz bulanları okudum. Doğrusu yapıcı ve tamamlayıcı eleştiri yapanların azlığı, her şeyi kötüleme hastalığına muzdarip insan profilinin çokluğu dikkat çekiciydi.

Ak Parti ilk iktidara geldiği zaman da benzer şeyleri hep yaşadık. Sanki elinizde sihirli bir değnek varmış, dokununca her şey anında değişiyormuş gibi davranıyordu insanlar. Ya da "Siz bu işlerden ne anlarsınız ki... Türkiye"yi demokratikleştirmek size mi kaldı? " anlayışı hakimdi. "Bu ülkeye demokrasi gelecekse de onu biz getiririz" diyenlerin çoğunlukta olduğu bir ülkede zihniyet değişimi kolay gerçekleşmiyor. Elbette yapıcı ve daha iyisini isteyen tamamlayıcı nitelikte itirazlar da var ki onları dikkate alıp mutlaka değerlendirmek gerekiyor.

Demokrasi Paketinin her maddesi, hitap ettiği kısmı ile daha demokratik bir ülke olmayı engelleyen kilitleri kaldırıp, kapıları ardına kadar açıyor. Önemli olan her şeyin telaffuz edilmesi değil, bu kapıların açılması. Olmazsa olmazlar ise bunun devamında gelebilir. Önemli olan hükümetin bu kapıyı açacak cesareti göstermesi. Ki bu açıklananları rejimin parametreleri açısından son derece cesaret gerektiren işler olarak görüyorum.

Paketin halk üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalar en fazla memnuniyetin başörtüsü yasaklarının kalkması üzerine olduğunu gösteriyor. İkinci sırada bireysel bilgilerin gizlenmesi geliyor. Kadın nüfusunun neredeyse % 64"ünün başörtülü olduğu bir ülkede çalışma ve eğitim hayatının üzerinden "yasak" ibaresinin kalkması hepimizi, özellikle de çocuklarımız adına çok mutlu etti. Biz, bu yasaklarla hayatları noksan bırakılmış, hayallerini ertelemiş ya da vazgeçmiş; saldırılara açık, mücadeleci bir hayata razı; kovulma, hor görülme, yok sayılmaya maruz kalan; ikinci sınıf insan muamelesini her gördüğünde "La havle" çekse de kendini sürekli yeniden inşa etmekten vazgeçmeyen ikinci kuşağız. Bir üçüncü kuşak bunların hiç birini yaşamayacak. Bu kötü hatıralar annelerinin anılarında "Bir zamanlar Türkiye"de" bahsinde dinleyecekleri şeyler olacak.

Yasağın kalkması ile birlikte başörtüsü aslında rejime karşı direnişi temsil eden bir samimiyet testi olmaktan da çıkacak. Hayatın doğal tercihleri içinde dileyene has bir tercih olacak. Tabii ki burada iktidarın özen göstermesi gereken noktalar var. Daha önceki iktidarların başörtülülere karşı tutumunu tersine çevirmemeliler. Tam da yerel yönetimlere adaylıkların açıklandığı bugünlerde kadınları siyasete teşvik ederken tek ölçü liyakat olmalı. Siyasetten bürokrasiye örtülü ya da açık tüm kadınlar her yerde ehliyetleri oranında yer bulmalılar. Başörtüsü bir dışlama sebebi olmadığı gibi bir tercih sebebi de olmamalı. Hiç bir kadın başörtüsü üzerinden dini samimiyet testine tabi tutulmamalı. Kadınlar ne Cumhuriyet"in ne de İslam"ın sadık bekçileri olmak zorunda değiller. Başını örtme isteği ve iradesi tamamıyla kendi tercihleri olarak şekillenmeli. Başı açıklık ya da örtülülük üzerinden iyi veya kötü ayırımına tabi tutmadan, bu ülkenin tüm kadınlarına özgürlük getiren bu paketin tüm mimarlarına ve özellikle de Ak Parti Genel Başkanı ve T.C Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan"a gönülden teşekkürler.

Not:
Hakim, savcı ve resmi üniforma gerektiren mesleklerin bu özgürlükten muaf tutulması elbette eleştirilebilir. Ancak bu konu ayırımcılığın ötesinde "kimliklerimizi şekillendiren" unsurlar üzerinden ayrı bir değerlendirmenin konusu olmalı. Başörtüsü eğer dini kimliğimizin bir parçası ise o zaman bu mesleklere ille de yapmamız gereken işler olarak bakamayız. Doğrusu yasak olmasa da başörtülü kimliğimiz ile yapamayacağız çok iş olmalı. Ayrıca kutuplaşmanın zararlarını hepimiz görüyoruz. Bu noktada kutuplaştırmadan kaçınarak özgürlük vaat eden bir paketin uygulanabilirliğine ve sürekliliğine de bir şans tanınmalı.
SEKÜLERLEŞEN İSLAMİ MAHALLENIN MASKÜLEN YÜZLERİ

Sertaç Şehlikoğlu Cambridge Üniversitesi, Sosyal Antropoloji Bölümü"nde araştırma görevlisi bir genç hanım. Geçen hafta Zaman Gazetesi"nde "İslami görünürlük taşımayan ve bundan da hoşnut olan erkekleri" yazmış. Bu arada dünyanın en gelişmiş üniversitelerinin başörtülü ayırımı yapmadan açtıkları akademik kadro imkanlarının kazandıracaklarının da bu vesile ile altını çizmek isterim.

"Kutuplaşan kamusal alan tartışmalarının her bir katmanından arî kalma adına, görüntülerini en ince detayına kadar modernleştirmiş, sekülerleştirmiş, dindar olduklarını öğrenip şaşırdığınızda bu şaşkınlığınızı övgü kabul eden, yüzlerinde belli belirsiz gurur beliren erkekler. Onlar, biz başörtülü kadınların görünürlüğü ile fazlaca meşgulken, sorgulanmamanın, kontrol edilmemenin, tenkit edilmemenin konforu ile İslamî camiaların yeni ve görünmeyen "yüzü" olmuş erkekler. Kimdir bu, muhtelif mekânlarda karşılaştığımız, dindarlıkları yahut İslamîlikleri ile "görünmez" olan yeni mütedeyyin erkekler? Temel sorunlardan birincisi, elbette İslam"ın görünürlüğünün cinsiyetlendirilmiş olması, dahası kadınların İslamî kıyafetinin başörtüsü ile sınırlandırılması. Fakat bununla beraber, yeni mütedeyyin erkeklerin görünmez bir sekülerleşme sürecine girmiş olmaları. Bu görünmezlik sayesinde, üst sınıf iş ortamlarında... "İslamî" görüntü sergilemiyor olmanın konforunu sürebiliyorlar. Bu görünmezlik... İslamî kimlik ve aidiyetlerini daha az hatırlamalarına da imkân tanıyor.... O kadar yabancılaştılar ki, kimse onların Müslüman olduğunu görmez, bu yüzden Müslümanlıklarını sorgulamaz oldu. Bir süre sonra, onlar da kendi Müslümanlıklarını sorgulamaz oldular."

Sertaç Şehlikoğlu"nun ilgili yazısı için:

http://www.zaman.com.tr/yorum_edep-kulluk-ve-donusum_2143433.html

11 yıl önce
Bir zamanlar Türkiye
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!