|
Çocuklara kan sıçratmak

Geçen hafta, örgütün çocukları savaştırdığını ve bu konuda BM uluslararası kuruluşların örgüte baskı uygulayabilecek yaptırımlar geliştirdiklerini yazmıştım. Nitekim bu konuda geçen yıllarda Murat Karayılan “biz BM bünyesinde uluslararası kuruluşlarla çalışıyoruz, 18 yaşın altında kimse dağda yok” diye açıklama yapmıştı.

Ancak Kürt ailelerin ifadeleri, Hakkari''de bölgede mahsur kalan gazeteci Adem Demir''in tanıklıkları, Hüseyin Aygün''ün sözleri bunun pek de böyle olmadığını ortaya koyuyor.

Adem Demir, Geçimli Karakolu''ndaki çatışmalarda öldürülen PKK''lı cesetleri arasında yaşı 16 olarak tespit edilen iki genç kızdan söz etmiş. Hüseyin Aygün ısrarla kendini kaçıranları 18 yaşlarında gençler olarak tanımlıyor. Geçenlerde inşaat sektöründe çalışan bir arkadaşım İstanbul''da yaşayan Kürt kökenli iş arkadaşlarının çocukları dağa çıkacak endişesi taşıdıklarını, örgütün baskısından çocuklarını koruyamadıklarından şikâyet ettiklerini anlatıyordu.

Dağa çıkan çocuklar da, aileleri de perişan. Çoğu zaman çocuklar için bir spor ayakkabı dağ yolunun kapısını açabiliyor. Bu hafta Akşam Gazetesi''nde yer alan bir röportajda Hacette Üniversitesi Rektörü Prof. Murat Tuncer''in “Örgütler öğrencilere başta yurt olmak üzere, sosyal çevre gibi çeşitli olanaklar sağlayarak sempatizan topluyor, cazip tur ve etkinliklerle göz boyuyorlar… Örgütler gençlere sevgili bile buluyorlar” şeklindeki açıklamaları, çocukların ve gençlerin militan olarak nasıl devşirildiğini ortaya koyuyor. Genç kızların aşık oldukları Kürt gençleri tarafından bir militan haline getirildiklerini duyuyoruz. Devletin uygulamaktan vazgeçmediği baskıcı uygulamalar da bu süreci hızlandırıyor. Daha işin başında hiç bir şeyden habersiz bir genç kız, sevgilisi ile gittiği bir eylemde gözaltına alınması ile birlikte kısa sürede fanatik örgüt elamanı haline geliyor. Hapishanelere PKK koleji deniyor…

Kürt sorununun çözümünü çocuklarını kurban eden, adam kaçırmaktan, uyuşturucu ticaretine uluslararası suç şebekeleri ile çalışan bir örgütten beklemek, böylesine bir zihniyetten demokratik bir yapının doğabileceğini ümit etmek ancak hayalcilik olur. Kürtlerin demokratik hak ve taleplerini savunacak, çocukların ve gençlerin üzerinden ölüm ticareti yapmadan mücadele edebilecek yeni yapılanmalara ihtiyaç var: Vicdan sahibi Kürtlerin hareketine, kısacası...

Çocukları örgütten/ölümden korumak için ne yapmak lazım sorusu hepimizin ortak sorusu olmalı. (Bu konuda Oya Baydar''ın “Erguvan Kapısı”, Bejan Matur''in “Dağın Ardındakiler''e Bakmak”, Hülya Tarman''ın “Şiddete İçeriden Bakmak” isimli kitaplarını tavsiye ederim).

MÜTEDEYYİN CHP!

Kılıçdaroğlu''nun “mütedeyyin kesimle aramızda mesafe olduğunu biliyoruz ama artık muhabbet doğsun istiyoruz” sözleri nedense bir gülümseme duygusu uyandırdı. Acaba gün gelir biz de onlara Rahmetli Erbakan''ın veciz sözü olan “sizi gidi din istismarcıları siziiiii” der miyiz?

RESMİ DİNDAR!

CHP tarihinin din ilişkisi üzerine çok şey yazılıp söylenmiştir. Demokratik Parti''nin yıldızının parladığı, CHP''nin kaybetmeye başladığı yılarda CHP kurmaylarının rahmetli İnönü''ye mütedeyyin bir ahali karşısında dini bir söz söylemek üzere nasıl çalışıp başarısız kaldıkları bir hikaye olarak anlatılır.

“Anadolu Müslümanlığı” kavramı adı altında “milli bir din” oluşturma amacı CHP''nin kuruluşundan itibaren gayretleri arasında yer alır. Türkiye''de 1960 darbesinin gerekçeleri arasında “ezanın Arapça okutulması” gösterilmiş, cunta ezanın Arapça okunmasını bir irticai kalkışma saymıştı. 1999/28 Şubat''ta da ibadet dilinin Türkçe olması gerektiği mevzuu çokça konu edilmişti. 2007''de E-Muhtırada Kutlu Doğum haftası etkinliklerinden söz edilmesi CHP+ TSK zihniyetinin din algısı üzerinde bize yeterince ipuçları veriyor. Tek parti döneminde getirilen düzenlemeler ile din ortadan kaldırılmaya çalışılmamış, tam tersi laik bir din icat edilmişti. Resmi dindar kimliğine uymayanlar mürteci sayılmıştı. CHP''nin dini mevzulara girmesi yeni değildir. Ancak onların dine bakışları ile toplumun bakışı arasındaki mesafe 90 yıllık bir tarihe ve kötü bir hafızaya sahip. Bu hafıza ortada dururken “resmi dindar”lıktan “mütedeyyin”liğe geçişi izlemek keyifli olacak.

RAMAZAN NOTLARI

Ramazan''da iftarlar vesilesi ile gördüm ki eskiden bir dernek çalışması yapmak için çok zorlanan, imkan, kaynak, yer bulamayan, buna rağmen harika işler çıkartabilen İslami kesimler artık çok geniş imkanlara kavuşmuşlar. Dernekler, binalar, mekanlar, kaynaklar itibarı ile sıkıntılar giderilmiş. Her şey harika da, ortada ciddi işler yok. Konformist olmuşlar. Bir yere baş olmak, iş yapmanın önüne geçmiş. Heyecan da, ruh da kalmamış, herkes birbirine benzemiş. Kısaca rejimin Müslümanları tek tipleştirme amacı sonunda hasıl olmuş, Çarşı-pazar dindarlığı revaç bulmuş. Bu dernek gönüllülerinin profilini de değiştirmiş. Ebru, tezhip, hat kursları açıyoruz diye söze başlayan dernek enflasyonu var adeta. Diğer taraftan da aynı dini terminolojiyi kullanarak, özellikle de sosyal medya aracılığıyla, herkes bir diğerini kolayca tekfir edebiliyor. “Hakikat benim” diyen İslami anlayışın hâkimiyeti, gerçek dindarları susturuyor. Fanatizm ise böyle ortamlarda çok daha kolay kendini gösteriyor. Bu Ramazan''da İslami kesimdeki sivil toplumun imkânlarının artmasının gelişmeye vesile olup olmadığına karar veremedim. Kusura bakmayın. Katarlı kadınlar gibi “çok şükür paramız var, haklarımız olmasa da olur” diyemeyeceğim…

12 yıl önce
Çocuklara kan sıçratmak
17 Nisan sabahı siyaset
Bozgunda fetih düşü
Tehlikeli restleşmeler
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!