|
Helalleşmek mi?

Allah"a ve ahiret gününe iman edenlerin daha çok kullandığı bir terimdir "helalleşmek". Ölüm sonrasında bir hayata, mahşer gününe, orada kurulacak bir adalet terazisine inananların dine atıfla kullandığı bir kavramdır. Ölülerimizin ardından kılınan cenaze namazlarının en önemli eylemidir. Helalleşiriz ki bir mazlumun ahı ile kimse ahrete gitmesin. Ahretteki hesabın daha çetin ve telafisinin mümkün olmadığına iman ederiz. Helalleşmek eylemi ise bir başkası adına yapılamaz. Her kişi bunu ancak kendi adına yapabilir.

Bugünlerde bu kavramı çok sık duymamın nedenini anlamak zor değil. Belli ki daha dini bir çağrışım olursa daha çok hoşa gider düşüncesi ile ikiyüzlü bir tutumla kullanılıyor. "Hangi hakla?" sorusunu ise kimse kendine sormuyor. Toplumu etkileyen, insanları yok eden, derin acılar çektiren olaylar için başkaları adına helalleşelim diyebilir miyiz?

Hele de o olaylar yaşanırken biz o acıların hepsine kör sağır dilsiz kalmışsak…

Peki, Türkiye"de darbeler tarihinde emeği geçmiş, emri, imzası, onayı katkısı bulunmuş kişiler yaptıklarının helalleşmeyi gerektiren bir eylem olduğuna inanıyorlar mı? Bu sorunu cevabı ise ne yazık ki hayır.

Laikliği her türlü adaletsizliğe gerekçe gösterenlerin "hukuk devletine uygun adalet ile yargılanma" talebi yerine dini bir kavrama sığınmaları ancak ikiyüzlülükle açıklanabilir. Ya da darbelerin etkisi olan "kişiliksizleştirme" ile.

"Mazlumun bedduasından sakınınız. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur."Buhar-Müslim Hadisi

"TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu Raporu" kapsamlı bir yüzleşmenin yanısıra darbeye ilişkin tanımlarıyla da tarihe önemli bir katkı sunuyor. "Darbeler, insan hak ve hürriyetlerinin hangi elin tuttuğundan asla emin olunmayan bir silahın namlusuna asıldığı uygulamalardır. Darbeler sadece ülkenin sosyolojisiyle oynamaz. Tek tek bireylerin psikolojileri üzerine yaptığı ağır tahribatlarla, insanları kişiliksizleştirir bu sayede tektipleştirir. Darbelerin bozuk adalet anlayışında zanlı ve suçlu yoktur ;"düşman" vardır. Darbe ya da demokrasiye müdahale sözkonusu olduğunda hiç bir kurum, organ ya da kişinin masum olmadığı açıktır."

28 Şubat döneminin Genelkurmay Başkanı Karadayı"nın bu komisyona verdiği ifadelerin internet sitelerine ve gazetelerde yer alan kısımlarını dünkü gözaltı olayı sebebi ile tekrar okudum.

Karadayı 1960 darbesinde görev almış, o zaman üsteğmenmiş. O döneme ilişkin değerlendirmeleri arasında ezanın "tanrı uludur" diye okunurken tekrar Arapçaya geçmesini üzüntü ile karşıladığı yer alıyor.

Tüm darbe dönemlerinin haklı gerekçelerle yapıldığına inanıyor.

28 Şubat"ın ise bir darbe olmadığını, post modern darbe tanımının "fevkalade aptalca" olduğunu, bunun öne çıkmak isteyen kişilerin sözü olduğunu söylüyor.

28 Şubat öncesinde ciddi bir irtica tehlikesi ile karşı karşıya kalındığına inanıyor:

"Çağdaş, bilimsel İslam yerine şeriat ve tarikat anlayışına getirmek isteyenler vardı…"

En büyük şans olarak ise Demirel"in Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Genelkurmay Başkanı olmasını gösteriyor.

Cumhuriyet tarihinde ilk defa devlet şeref madalyası ona verilmiş.

Sincan"da yürüyen tankların NATO tatbikatı çerçevesinde tesadüfen oradan geçtiğini söylüyor. 28 Şubat sürecinde gelişen olayları MİT"ten, Emniyet"ten, İçişleri Bakanlığı"ndan gelen raporların Cumhurbaşkanı"na sunulması ile başlatıyor: "Haftalık görüşmede Sayın Cumhurbaşkanı"na arz ettim, dinledi, bir gün dedi ki bana; "Bunun bir brifingini verebilir misiniz?" Bu brifingle rejim karşıtı, yıkıcı, bölücü ve gerici faaliyetleri kendilerine arz ettik. Millî Güvenlik Kurulu"nu 28 Şubat günü toplantıya çağırdı. 28 Şubat"ta evvela MİT Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı bir brifing verdi. Sonra Genelkurmay Başkanlığı kısaca bir brifing verdi ve sonuç raporları yazıldı. 18 maddelik de bir tablo çıktı ortaya. Sayın Cumhurbaşkanı tecrübeli bir adamdı, her maddeyi tek tek "Sayın Başbakanım bu maddeye iştirak ediyor musun, Sayın Genelkurmay Başkanım bu maddeye iştirak ediyor musun" diye herkese sordu."

Devamında rahmetli Erbakan"a Başbakanlıkta bir kurul kurmasına ve kendilerine gelen raporların orada değerlendirilmesine ilişkin tavsiyesini anlatıyor Karadayı. Bu tavsiye(!) yerine geliyor: "Bakanlıklar yaptıkları ve yapamadıkları icraatları gelip orada anlatıyorlardı."

Karadayı, MGK"ya getirilen belgelerin MİT ve devlet kaynaklı olduğunda ısrarlı. Ancak dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tam tersini söylüyor: "Asker bürokratların iktidar ile ilgili söylemlerinde genelde hep gazete haberlerinin olduğunu gördüm. O haberlerin önce yaptırılıp sonra MGK"na getirildiğini bilecek kadar tecrübem var. Bu benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştur."

Helalleşmek mi demiştik?

11 yıl önce
Helalleşmek mi?
Erdoğan daha çok karpuz keser
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü