|
Kıbleden esen umut rüzgarı: Türkiye

Kırım Tatarlarından Zafer Karatay'ın geçen hafta Karar gazetesine verdiği röportajdan alıntıladığım bu cümle, mazlum halklar için ifade ettiğimiz anlamı çok iyi anlatıyor.



Ak parti hükümetleri bu durumun şuurunda “diyalog” kanalını her zaman açık tutan ve güçlendiren bir dış politikayla yoluna devam etti. Bu yaklaşımın inkıtaya uğramasının sebeplerini, “diyaloğu güçlendirerek çözüm” politikasının ne zaman ters yönde ilerlediğine ilişkin yorumları bir tarafa bırakıyorum.



Bu politikanın uyandırdığı umudun; bölgede ve mazlum halklar üzerindeki etkisini yakından gördüm. Özellikle Filistin'de; Ramallah'ta, Batı Şeria'da, El Halil'de, Filistin çöllerinde, Türkiye'nin nasıl bir umut rüzgarı estirdiğini biliyorum. Bu nedenle İsrail'le ve Rusya'yla yeniden kurulan diyaloğu bu rüzgarın devamını sağlayan yapıcı bir gelişme olarak değerlendiriyorum.



Çölde dahi diyorum; zira Filistin'de çölde yaşayan ve bölgede dolaşım hakları İsrail tarafından engellenen bir gurup bedevi var. Sayıları çok fazla değil. Çadırlarda bedevi geleneklerine uygun yaşıyorlar. Gelenekleri gereği sık sık göç ediyorlar, 2007 yılında bedevilerin yaşadığı bölgede yaptığım çekimlerde tüm umutlarını Türkiye”nin girişimlerine bağladıklarına yakından şahit oldum. Her tür sorunlarında; su-yerleşim-gıda-sağlık, işaret ettikleri yer Türkiye'nin girişimleriydi.



Hamas ve El Fetih çekişmesi, İsrail'in yıldırma politikaları arasında, Türkiye, Tika aracılığıyla onlara destek olmuş, su temini gibi hayati bir çok konuyu çözüme kavuşturmuştu.



Diğer taraftan Ramallah'da terk edilmiş yaşlıların, özürlülerin bakımını yapan bir yaşlılar evini de yine o yıllarda ziyaret etmiştim. Yaşlıların duasında Türkiye vardı. Kimsenin görmediği garibanlara hizmet imkanı diyalogla başarılmış, bölgede bir bakım merkezi açılabilmişti. O yıllarda terk edilmiş yaşlı ve özürlülere hizmet veren ilk ve tek merkezdi



Ramallah'da, El Halil'de, Nablus'da ve bir çok Filistin şehrinde bir çok hizmet böyle başarıldı.



Bu dönemde insani yardımların ötesinde siyasi çözüm noktasında da görüşmeler söz konusuydu. Hatta İsrail –Filistin sorununun çözümünde arabuluculuk girişimleri yine o yıllarda gündeme gelmişti. Bölgenin dengesi, Arap ülkelerinin sorunun çözümünde öncü olma istekleri ve daha pek çok faktör bu sürece mani olsa da, Türkiye önemli bir yer edinmişti.



Bu nedenlerle Türk dış politikasının Ak Parti'nin ilk yıllarındaki ayarlarına dönmesini umutla karşılıyorum. O yıllarda temel hedeflerimizin ekseni şu cümlelerle anlatılıyordu.“

Geçmiş krizlerin önüne geçmek, mevcut sorunların çözüm süreçlerinin kolaylaştırılıp hızlandırılmasını sağlamak, bölgede merkezi bir sorun olan İsrail-Filistin ihtilafının çözümüne yönelik kapsamlı müzakerelerin başlatılmasına katkı sağlamak ve iki tarafla yapıcı diyalog temelli politikayı sürdürmek”


….



Ortadoğu coğrafyası sert bir coğrafya dengeler her an alt üst olabilir. Bu süreçte bölgede ayakta kalmanın yolunun bölgedeki tüm unsurlarla (onlara üstünlük taslamadan) kurulan yapıcı diyaloglardan geçtiğini hepimiz yakından gördük.



Türkiye'nin daha önce başardığı bu yapıcı diyaloglara tekrar geri dönmesinin bir umut rüzgarı olarak bir çok mazlumu ferahlattığına eminim.



Diğer taraftan altından kalkamayacağımız lafların, eylemlerin Filistin sorununun çözümüne hiç bir zaman faydası olmadı. Tam tersi içerdeki mazlumların koşullarını daha da kötüleştirdi.



Ayrıca Türk halkının mazlum Filistin halkına yardım götürmeyi sorunun temel çözümü sayan yaklaşımını da değiştirmesinin vakti geldi. Kalıcı bir çözümde bir tuzumuz olsun istiyorsak; iki taraflı bir devlet fikrinin gerçekleşebilmesi için, itici söylemlere değil yapıcı diyaloglara ihtiyacımız var. Bulunduğumuz coğrafyada, konumumuza ve gücümüze şükredelim ancak tarihin akışını tersine çevirme gücümüz olmadığını bilerek dış politikayı yapılandırmanın gerçekçi olduğuna inanıyorum.



Mavi Marmara meselesine gelince; olay olduğunda da bu konuda çekincelerimi yazmıştım. Hükümet dahil herkes bir anda kendisini sürecin içinde buldu, olaya müdahele imkanı olmadı, bunun yakın tanığıyım. Ayrıca İslami kesimlerin Filistin meselesindeki tutumunun İsrail'in işine gelen bir tavır olduğuna inanıyorum. Diğer taraftan aktivistlerin ve sivil toplumun konuya bakışıyla hükümetlerin bakışının örtüşmesini beklemek de mümkün değil. Hudeybiye barışı güzel bir barıştır. Bunun arkasında Mısır'da siyasi tutuklu olan 600 bin kişi için hayati önem taşıyan iki taraflı diyalog kurabilecek girişimlerin gelmesi gerektiğine inanıyorum.



Devamı diğerlerine…


#Zafer Karatay
#Ortadoğu
#Filistin
#Hamas
8 yıl önce
Kıbleden esen umut rüzgarı: Türkiye
Kara dinlilerle milletin savaşı
O mülâaneci faşist neyin nöbetini tutuyor?
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı