|
Ölçüyü yanlış yerde tutunca…
Bugün “
Müslüman feminist olur mu
” sorusu üzerinden yazacaktım ancak günün sohbetleri konuyu başka bir yere, eğitime yöneltti. Bu soruyu ise ayrıca mutlaka tartışmalıyız. Gün içinde bir arkadaşımla sohbet ederken konu eğitime geldi. Eğitimde standartlarla oynamanın sonuçları üzerine birçok veri ve bilgiye dayalı öngörüsü vardı. Bugünkü yazı biraz oradan biraz da Kelebek Etkisi programında yaptığımız
“accountability”
konusu üzerinden şekillendi.




Ölçüyü yanlış yerde tutuyoruz ya da ölçüyü ciddiye almıyoruz. Yerleştirme sınavı sonuçları, üniversitelerin açıklanan kontenjanları, eğitim alanında yolunda gitmeyen çok şey olduğunu gösteriyor. Matematik bilmeyen çocuklar, kapasitesi olmadan çok sayıda öğrenci alan okullar vs...



Sınava giren 517 bin aday, 180 barajını aşamadı. 33 bin aday da sıfır çekti. Bu sonuçlar, bizi ister istemez bu konu üzerinde düşündürtüyor.



….



Her sınav sonrası etrafımızdaki gençlerle aramızda bir tartışma başlar. Mesela uluslararası ilişkiler gibi havalı isimleri olan bir okulu tercih edenler… Bunun gibi birçok okulun mezunlarının sayısı ile piyasanın talepleri arasında ters orantı olduğunu hepimiz biliriz.



Sebepleri değişmedikçe elbette sonuçlar da değişmiyor. Tüm bunları “yanıtlayabilirlik veya yanıtlanabilirlik, sorumluluk veya hesap verme beklentisi ve alışkanlığıyla bağlantılı” yani “Accountability” meselesi olarak görmediğimiz sürece sonuçların değişmesini beklemek boşa kürek çekmekten başka bir şey değil.



“Accountability” derken zincirleme reaksiyonu olan bir eylemden söz ediyoruz aslında. Başı, sonu ve sonrası olan. Bir yönetim kavramını hayatımıza sokmak aynı zamanda sorumluluk ve sorgulanabilirlik faktörlerini de beraberinde getiriyor. “Keyfime göre” yaklaşımına hayat hakkı tanınmıyor.



Bir sonuç alınamadığı zaman “Niye alınmadı, “Bunun sorumlusu kim”, “Hata nerede ortaya çıktı” sorularına görece olmayan cevaplar bulmak kolaylaşıyor. Bu olmadığı için de eğitimde ortaya çıkan sonuçlar başta olmak üzere, çaresiz kalıp çözüme ilişkin bir türlü yol bulamıyoruz. Niye olmadı sorusuna bahane çok, üstelik de bahane sahibi herkes haklı. Ve kimse de sorumlu değil!



Türkiye'de bazı şeylerin niye olmadığının sorusunun cevabı da burada yatıyor.



Gelecek bilimci Alvin Toffler, “21. yüzyılın cahili, okuyup yazamayanlar değil, aynı zamanda öğrenemeyen, unutamayan ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır.” derken haksız değil ancak genç nüfus oranı yüksek bir ülke olarak bizim bunu önleme şansımız hala var.





Bu kavramı bir çözüm olarak ortaya koyan ise Peter prensibi olarak bilenen tespittir. Peter prensibi hiyerarşilerin işleyememesinin sebeplerini çok iyi ortaya koyar. “Hiyerarşilerde insanları ya atar ya da terfi ettirirsiniz. Olduğu pozisyonda iyi, başarılı, ehil olanı terfi ettirirsiniz. Terfi ettirdiğiniz adamın bir sonraki pozisyonda yeterli olup olmadığını ise zaman gösterir. Yeterliyse yukarı çıkar, yetersiz ise o pozisyonda kalıp terfi etme olasılığı kalmaz.” Bu prensibi bulan Peter Laurance araştırması gösteriyor ki; hiyerarşilerdeki eğilim terfi eden her kişinin terfi ettiği noktada yetersiz olmasıdır. Yukarıya çıkacak bilgi ve becerisi olmadığı için olduğu yerde donar kalır ve eğilim bu istikamettedir. Dolayısıyla hiyerarşiyi düşündüğünüz zaman bir üst aşamaya terfi edecek yetersizlikteki kişilerin oluşturduğu basamakları göreceksiniz. Her yeni görev yeni yetenekler isterken, kapıların yetenek sahiplerine kapatılması toplumda zincirleme reaksiyona sebep olur... Hiyerarşi meselesinden kurtulmanın tek yolu bir yönetim kavramı olan “accountabilitiy” i hayata geçirmektir. Böyle olduğunda bir göreve gelen hesap vereceğini bilir. İnsanlar sadece yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumlu tutulabilirler.





Eğitimde bir diğer handikap da karşılıklı güvensizlik meselesi. Aklımıza gelmeyen hilelere şahit olduk. Belki de bu sebeple, standartları korumaktan tümden vazgeçtik. Bu, Türkiye'de eğitim standartlarının belini daha da büktü. Ancak yine de güvensizliğe neden olan zemini ortadan kaldırmanın tek yolu standartları ortadan kaldırmak değil bizzat süreçlerin güvenilir biçimde sağlanabilmesini sağlamak olmalıydı. Standartları ıskalamak her şeyi göreceli hale getirebilir.



Bunun için eğitim gibi bir alanda standartları belirleyecek tarafsız kurumların olması gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir yere taraf olmayan, sözüne güvenilir bağımsız kurumlara…


#Müslüman feminist
#Accountability
#Alvin Toffler
8 yıl önce
Ölçüyü yanlış yerde tutunca…
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî