|
Reyhanlı ağlamadan konuşulur mu?

Bugünün insanı, acı çekmekten de acı çekenden de uzakta bir yaşam istiyor. Özellikle de hiç bir ağrı kesiciyle susturamayacağımız kalbimizi acıtan olaylardan kaçmayı sanki sağlıklı bir tutummuş gibi görüyoruz. Aman söz etmeyelim, aman acıları tazelemeyelim, ağlamayalım… "Bunları yapmayalım da ne yapalım" sorusuna cevabımız olmadığı gibi sonuçlar acıları mayalanmaya bırakarak çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyor. Aslında bu yaklaşım bizim son yüzyıldaki devlet geleneğimizin bir parçası. Aman güçlü görüntümüze zeval getirmeyelim mantığı ile ağlamayarak, acıların hakkını vererek yaşamayarak onları travmalara dönüştürüyoruz. Doğal olarak bu durum sağlıklı politikalar üretmemize mani oluyor.

Fiziksel olarak her acı bize bir şeylerin yolunda gitmediğini gösterir. Acıyı fark etmeyip bastırdığımızda hastalık derinleşir, yayılır. Acıyı fark ettiğimizde, konuştuğumuzda ancak çareler bulabiliriz. Geçen yüzyıldan beri yaşadığı tüm kayıplarda acılarını yaşamayı, konuşmayı acizlik sayan devletimiz Reyhanlı"da da aynı yöntemi izledi.

Esad"ın zalimliğini konuştuğumuz kadar orada yaşanan acıları konuşamadık, onların acılarına ortak olamadık. Bu elbette acıyı derinleştirecek kanlı resimlerin yayınlanması, şiddetin ve acının pornografisinin yapılması anlamına gelmiyor. Ancak bunu engelleyelim derken yaşananları fark etmeye, konuşmaya, empati kurmaya, kısaca ağlayana da mani olunmamalıydı. Türkiye tarihinin en kanlı saldırılarından birisini konuşurken de bunu fark etmeden, ettirmeden konuşma durumu da bana bir tuhaf geldi. Ulusal yas ilan edilmesi gerekecek kadar vahim boyutta kanlı bir saldırının ardından bu kadar sakin kalmak toplum olarak da devlet olarak da sağlıklı bir tutum mu bilemedim.

Reyhanlı katliamının sembol resmi 71 yaşındaki Döne Kuvvet"i dinlerken bunları düşündüm. Gündemimiz ne çabuk değişti. Ne çabuk meseleyi, mezhep, din çatışması, Esad"ın son çırpınışları genel başlığına hapsettik. Döne Kuvvet"in kızı Nadire ve 2 gün önce ziyaretine gelen 1,5 yaşındaki torunu Fatma Nur"u kaybettiği andaki resmi ne çabuk hafızalarımızdan silindi. "Yavrularım kucak kucağa gittiler, kollarını topladım." Ya da 1,5 yaşındaki Fatma Nur"un babası Hakkı Beyazıt Erboz"un "Kızımı elime aldığımda bir tutam kızarmış et parçası vardı" sözlerini duymadan Reyhanlı"yı genel başlıklar içinde değerlendirebilir miyiz?

Amerika gezisi, serbest ticaret anlaşması görüşmeleri, Türkiye"nin itibarı, şahane ağırlanmamız, şıklığımız, Obama"nın bize değer vermesi falan hepsinde gurur duyduk. Ancak bunların hiçbirisi Reyhanlı"da yaşananların acısına perde olmamalı, hayat sürerken yas tutmak da gerekir. Öyle bir duygu hali içinde olmak acımızı dindirmediği gibi derinleştirir. Zaten hiç bir acı da ağlamadan, yas tutmadan dinemez. Yaşadıklarımız üzerine yapılan yorumlardan değil, bunların nedenlerinden rahatsız olmalıyız. Dini olarak yas süresi 40 gün iken, tıp bilimi insanın bir acıya alışabilmesinin en asgari süresini 6 ay olarak belirlerken ağlayana saygı göstererek Reyhanlı"yı ve Türkiye"yi konuşmak lazım. Hayatını kaybeden herkese rahmet, yakınlarına sabır dilerim.

DOĞUBEYAZIT NOTLARI

İran ile yaşanan sorunlarda daha çok dikkatli olmamız gerektiğini, 560 kilometreyi bulan sınır uzunluğunu ve iki coğrafyanın iç içeliğini görünce daha iyi idrak ettim. Geçen hafta sonunu bir sınır ilçemizde; Doğubeyazıt"da geçirdim. Doğu Beyazıt kaymakamı Nurettin Dayan"ın davetlisi olarak bölgeye yaptığım ziyarette, İstanbul"dan doğuyu hakikati ile görmek mümkün değilmiş duygusuna sık sık kapıldım. Doğubeyazıt"ın nüfusunun tamamı Kürt ve Sünni. Ağrı Dağı"nın eteklerinde-İshak Paşa Sarayı"nın heybetini siluet edinmiş bu ilçe, barış süreci ile birlikte son iki aydır huzurlu bir yer haline gelmiş. Bahar havası doğada olduğu kadar ilçenin ruhunda da hissediliyor. Dağlarda piknik yapanlar, giyinip süslenip gezmeye çıkmış insanlar, turizmi canlandırmak için yapılan çalıştaylar, dağcılar, turistler ile ilçe gerçek bir canlanma içinde. Hem tarihi hem de coğrafyası ile ilgiyi çoktan hak ediyor. Heybetli, ürkütücü bu doğanın içinde Kürt âlimi Ahmedi Hani"nin türbesi manevi bir bekçi sanki ilçeye nezaret ediyor. İlçede Aile destek Merkezleri"ne ve kadınların meslek edinmeye olan ilgileri bir hayli yüksek. Ancak hala kız çocuklarının okullaşma oranlarında sorun var. Öğretmen açığı bölgedeki eğitim sorunlarından birisi. Bölgede kurulacak bir kız imam hatip okulu bölge insanını rahatlatacak bir çözüm olabilir. Baharda bile soğuk iklime sahip olan bölgede sınır boyunca, dağların tepesinde nöbet tutan askerlere iliştikçe gözüm barışın kalıcı olması için daha çok dua etmemiz gerektiğini düşündüm. Barışı kalıcı olsun istiyorsak bu bölgeleri yalnız bırakmamak gerekiyor. Ağrı Dağı –İshak Paşa Sarayı, Ahmedi Hani türbesi, balıklı göl, sınır boyları yeni ziyaretçilerini bekliyor.

11 yıl önce
Reyhanlı ağlamadan konuşulur mu?
Gelene wonderful, gidene beautiful
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!