|
Sağduyu

50 yaşıma bu hafta girdim. Siyasi gündemin en kriz günlerinden birisinde. Doğum günlerini bir kutlamadan ziyade hayat muhasebesi için bir fırsat olarak görsem de; bu haftaki toz duman arasında bunu yapmaya pek fırsat bulamadım. 50 yılın bir yarım asır tanıklığa tekabül ettiğinin idraki içindeyim. Bu idrakin sağduyu ve sükûnet ile hayata bakmayı da beraberinde getirmesi en büyük isteğim. Peygamberimizin kendisi ve tüm insanlar için söylediği "Dünyada bir ağaç altında gölgelenmek üzere konaklayan bir yolcu gibiyim" sözüne uygun yaşamayı Allah hepimize nasip etsin.

50 yaş idrak yaşı bence. Duyguların değil aklın dili hakim olduğunda telaş değil sükûnet geçmişe de geleceğe de ayna olduğunda, bu kadar yılın hakkı verilebilir diye düşünüyorum. Belki de bu nedenle bugünlerde topyekün bir sağduyu çağrısına ihtiyacımız olduğunu görüyorum. Kavganın taraflarına bakmadan ülkenin kaybetmesinin önünde bir sağduyu duvarına ihtiyacımız var. Yoksa kaybettiğimiz Türkiye olacak. Türkiye bir duvara tırmanırken tekrar düşürülmeye çalışılıyor.

Siyasi kavga gelir geçer, yolsuzluk iddiaları gerçekse cezalandırılır, ancak bir ülke istikametini yükselişe doğru geçirmişse inmez düşer, düşürülür. Bu bizden sonraki nesillerin de bizim tırmandığımız yerleri tekrar tekrar tırmanması demektir. Türkiye şu halinden düşüşe geçtiğinde düştüğü yer 1990"ların Türkiyesi"nin koşulları olacaktır. Tıpkı 28 Şubat"ta Türkiye"nin düştüğü yerin 1980 koşulları olması gibi. Gelinen noktada, bu kumpasın içinde olanlar, olanlara sevinenler, siyasetin çözüm mekanizmalarını hiçleştirenler, bunlara fırsat verenler, yel değirmenleri üretenler, gölge güç olmaya çalışanlar, aynı inanç halkasındaki insanları birbirine kırdıranlar, davasına sahip çıkanlar ya da ihanet edenler… Herkes aynı geminin içinde. Bu ülkenin çıkışı herkesin çıkışı olduğu gibi düşüşü de herkesin düşüşü olacak.

Bir sağduyu çağrısına, siyasetin çözüm mekanizmalarını üretmesine fırsat vermeye ihtiyacımız var. Bu kavgayı körükleyenler, bir düşmanlık söylemi üzerinden siyaset bina edenler, bu ülkeye iyilik yapmıyorlar unutmayalım. Yenilmiş bir imparatorluğun bakiyesinde kurulmasına fırsat verilen küçük bir devlet olarak bir yüzyıl sonra gerçek bir Kurtuluş Savaşı veriyor olabiliriz. Ancak bu savaşın cepheleri birbirimize karşı olmamalı. Söylenen her söz duygularımızı mı aklımızı mı temsil ediyor, buna bakarak konuşmak lazım. Kelamı ile bir mucize olan Kur"an-ı Kerim"de "Ey iman edenler akletmiyor musunuz?" hitabının ne kadar çok tekrar edildiğini unutmayalım.

Bu hafta olan biteni değerlendiren yazılar içinden Süleyman Seyfi Öğün"ün "Eldiven, Muşta ve siyaset" ve "Siyaset ve trajik haller" başlıklı yazılarından, siyasetin doğası üzerine yaptığı analizleri önemli bularak paylaşmak istedim. Tarih sadece bize değil herkese aynı kuralları uyguluyor…"En yaman diyalektik, karşıtlıkların birbirini dışarıda bırakarak değil, birbirinin içinde üremesidir. Bu boks eldiveninin içine muştayı ustaca yerleştirmektir. Yumrukların sertliğini yumuşatmak için kullanılan eldiven, çıplak yumruktan daha sert bir alete yuva olabilir pekâlâ. (Elyevm Türkiye"de yaşanan krizler tam da budur)… Baudrillard haklıydı. En başa gelinmez virüsler dışarıdan gelmez, yoğun bakım üniteleri gibi en saf yerlerde ortaya çıkar."

"Siyâseten kurulabilecek yeni bir dünyâ elbette ki yok. Yeni dünyâ, iktidar ilişkilerinin başka bir şekilde yeniden üretiminde değil, bizâtihi iktidar ilişkilerinin aşılmasında tartılır. Ama bu gerçek, siyasetin zeminini kaydırma hakkını kimseye vermez. Onun sönümlenmesini, siyâset-öncesi serüvenlere yormayalım..."

10 yıl önce
Sağduyu
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle