|
Üniversitenin namusu

Fransa''daki Ermeniler de, Siyonistler''in Roger Garaudy''ye yaptıklarına benzer bir şeyi bir tarih profesörüne de uygulatmak istediler.

Şimdiye kadar pek çok ünlünün, pek çok tarihî şahsiyetin anfilerinde ders verdiği Collège de France, 1998 Kasım ayında, 15. ve 18. Asırlar Osmanlı Tarihi Kürsüsü''ne Gilles Veinstein''i seçti.

Bunun üzerine Fransa''daki Ermeni cemaatinin aydınları başta olmak üzere bütün kesimleri hemen harekete geçtiler. Bu tayinin onaylanmaması için Cumhurbaşkanı''na dilekçe yağdırmaya başladılar.

Neydi suçu Prof. Dr. Gilles Veinstein''in? Histoire (Tarih) adlı derginin 1995 Nisan tarihli sayısında, sözde Ermeni soykırımı üzerine kısa bir yazı yazmış olması.

Aslına bakarsanız Gilles Veinstein, bu sözde soykırımın olmadığını değil, tam aksine olduğunu iddia ediyor. Fakat bu "soykırım"ın Osmanlı Devleti yetkilileri tarafından bile isteye yaptırılmadığını, bu konuda hiçbir belgenin bulunmadığını, o yüzden de "önceden plânlanmış", "devlet tarafından kararlaştırılmış", "kasıtlı" bir "soykırım"dan bahsedilemeyeceğini ileri sürüyor.

Prof. Veinstein''in bu görüşü, bizleri rencide ederken, Ermeniler''i isyan ettiriyor.

Ermeniler, Prof. Dr. Gilles Veinstein''e "Soykırım meselesini oldum olası kabul etmeyen Türkiye Cumhuriyeti''ne sen arka çıkıyor, Türkler''in tezini destekliyorsun!" diye saldırıyorlar.

Öncelikle şunu belirtelim ki bugün Batı âleminde ve bilhassa yakından takip ettiğim Fransa''da, gerek bilim ve fikir adamları, gerekse siyasiler, hâsılı konuya ilgi duyan herkes, Osmanlı''nın 1915 yılında geniş çaplı bir Ermeni soykırımı yaptığına ve en az bir milyon Ermeni''yi öldürdüğüne inanır. Bunu, inkârı imkânsız bir hakikatmiş gibi yazar ve söyler. Ermeni propagandası bu yalanı Batılı zihinlere iyice yerleştirmiştir.

Buna rağmen, Ermeniler''in bu profesörün Collège de France''a tayinine karşı çıkmaları Fransız aydınlarını derhal harekete geçirdi. Bu kimseler, "Bilim adamının bilimsel araştırmalar sonunda vardığı gerçeğin siyasetle reddedilmesine fırsat verilmemelidir" tarzında görüşlerini sert bir üslûpla dile getirdiler.

Bazı yazarlar ve aydınlar, Roger Garaudy''nin görüşlerinin ilmî yoldan değil de Gayssot kanunu ile "çürütülmesini" bu vesileyle bir kere daha kınadılar. Benzer bir hatanın bu tarih profesörünün başına gelmesine asla rıza göstermeyeceklerini açıkladılar.

Bir kısım bilim ve fikir adamları, "Gayssot kanunu kötü bir örnek oluşturdu. Günbegün bunun zararlı sonuçlarını göreceğiz"* dediler. Ve hemen hemen hepsi de "Bilim ile devlet birbirinden kesinlikle ayrılmalıdır"** diye haykırdılar.

Ve Fransız aydınlar bir gerçeği, hem kendi yetkililerine, hem de dünya kamuoyuna yeniden hatırlattılar: "Geçen yüzyılda, Michelet ile Renan''ın başına gelenler*** şahittir ki, bizim ülkemizin geleneği, siyasî iktidarın baskılarına karşı Üniversite''yi korumaktır."*

Çünkü bir üniversite ancak o zaman üniversite olur. Ancak o zaman orası ilim ve irfan ocağına dönüşür.

Sadece Üniversite''nin namusunu koruyan ülkeler ilim ve fikir adamı yetiştirebilir. Koruyamayan ülkelerin ise ne yetiştirdikleri ortada değil mi?

* Le Point, 6.2.1999. ** Le Nouvel Observateur, 10.2.1999. *** Tarihçi Michelet (1798-1874), özgürlükçü fikirleri savunup Louis Napoléon''a karşı çıktığı için; Renan (1823-1892) ise, Hz. İsa konusunda yazdıklarından ötürü Collège de France''daki görevlerinden tard edilmişlerdi.

25 yıl önce
Üniversitenin namusu
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu