|
Sana diyor sana!
Onları tanıyoruz aslında ve birlikte yaşıyoruz. Çoğu kez farkındayız ve farkında olmamız bize yürüdüğümüz yolda ket vuracak endişesiyle görmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Hayır, muhalefetten değil, karşı taraftan değil, aynı yolda olduklarımızdan bahsediyorum. Konuştuklarında hep Kur'ân-ı Kerim'i referans verirler. Mutlaka bir Filistin eylemine katılmışlardır. Bir ders halkası yahut bir sohbet ortamında yetişmişlerdir. Üç kişi, kapalı bir ortamda konuşurken oldukça cevvaldirler. Gözü kara, güçlü bir Müslüman örneği…

Mavi Marmara konusunda söyleyecek çok şeyleri vardır. 28 Şubat'ın mimarlarına haklarını asla helâl etmezler. 28 Şubat'ta nerede olduklarını sorsan cevap veremezler. Ola ki kaynağıyla birlikte bir hadisi tenkit et, seni çekinmeden tekfir ederler. Sosyal ağları, çıkan kitapları, güzel fotoğrafları, katıldıkları programların reklamı, çocuklarının mutlu günleri için kullanırlar. Meslekleri değişir; memur, yahut akademisyen ve yahut orta sınıf bir tüccardır. Kızları ve eşleri Instagram üzerinden moda tasarımcısı falan olup bir statü kazanmış bile olabilirler. Ama asla yaş tahtaya basmazlar. Suya sabuna asla dokunmazlar. Onlara dokunmayan yılan bin yıl yaşayabilir. “Ben falancayım” der çekilirler, siyasete bulaşmamcıdırılar. Herkes ile yan yana gelebilirler, öyle ki bundan da gurur duyarlar ama seninle yan yana olmaktan azıcık çekinirler. Ak Parti'ye oy verir, tüm hizmetlerden faydalanır ancak yarın için “Ak Parti giderse” hesabı yapıp, bir sonraki yaşam tecrübesinde başları ağrımasın diye asla ve asla açıktan inandıklarını ifade etmezler.

Allah korusun, memuriyetlerine zarar gelmesi imanlarına zarar gelmesi gibi bir şeydir. Nefislerini Recep Tayyip Erdoğan üzerinden tezkiye ederler, öyle ki kendileri karanlıkta yahut siste yürümeye korkarken, Erdoğan'ın aydınlattığı yolda hoplaya zıplaya yürürken ahde vefâ hiç akıllarından geçmez. Ama ola ki sen kendilerine vefasızlık noktasında en ufak bir eleştiri getir, hemen ezberleri hazırdır; ben ilim adamıyım, ben şöyle bir Müslümanım, siyaset gündelik bir şey, bizi hep kandırıyorlar… Üst insan, kurak toprağın filozofu, ben korkağım demez de, siyasete bulaşmış olmayı yerer, güyâ erdemlidir! Laik ve seküler kesimlerden müteşekkil ve muhtemelen kendilerinden sırf Müslüman, dindar oldukları için nefret eden ve asla kendileriyle eşit görmeyen kesimlerin kınamasından korkarlar.

Onların onayını almak için didinip dururlar. Düşmanlarına âşıktırlar. Bu kompleksli hayranlığı ise Müslüman hoşgörüsü olarak tanımlar, kendilerinin iğreti tavırlarını aklarlar. Herkesin bu kandırmacaya kandığını sanırlar. Bunu yaparken senin düşmanlık etmeden, en ideal yoluyla varlığını ve kimliğini çekinmeden ortaya koyuyor olmana taş koyar, seni sanki kendin gibi olmayana düşmanmışsın gibi gösterirler. Oysa senin yaptığın tek şey inandığını, düşündüğünü, kimseyi mecbur bırakmadan itiraf etmektir. Onların uğraşmasına gerek yoktur. Çünkü bir uğraşan vardır; uğraşanlar vardır, yorulan, kefeni elinde koşan zaten vardır. Ne gereği vardır kendisinin yorulmasına? Recep Tayyip Erdoğan uğraşır, Ahmet Davutoğlu, danışmanlar, gazeteciler, yazarlar, sokaktaki adam, İHH, Yeni Şafak, Star, Sabah gazeteleri uğraşır. Nihâl, Cemile, Halime, Hilâl uğraşır. Yazar, didinir, anlatır. Her şeyi göze alırlar, elleri taşın altından çıkmaz. Ama onlar asla elini taşın altına koymaz. Çünkü bir koyan nasılsa vardır.

Sen Sümeyye gibi, sen Ammar gibi kızgın bir taşın altındayken “aman bana bulaşmasın” konforculuğu ile yanından seni görmemiş gibi yürür ve uzaklaşırlar. Çünkü artık refah günleri gelmiştir. Bir daha cepheye, bir daha savaşmaya gitmek istemezler, geride bıraktıklarını bahane ederler, eşleri ve çocuklarını bahane ederler, savaşacak develeri olmadığından dem vururlar. Olsun bunu da yutar, buna da tahammül eder eyvallah deriz. Ancak, Hak ve batılın savaşı olduğundan şüphemiz olmayan bu dünya düzeninde, olması gerektiği gibi, emredildiği gibi, inandığımız gibi yaşamımıza tahammül edemeyenlerin üzerimize zorla yapıştırdığı etiketleri sökmeye ve yolu yürümeye çalışımızdaki uğraşımızı sırf korkularından ve sırf korkaklıkları ortaya çıkmasın diye çarpıtmalarına karşı tepkisizlikleri tahammül edilebilir gibi değildir. Yine de tahammül ederiz, budur onlardan farkımız, bu küçük sitemi kendilerine iletir, kaldığımız yerden biiznillah yürümeye devam ederiz. Kendilerine, sık sık başkalarına tavsiye ettikleri Mâide Sûresini bir daha okumalarını şiddetle tavsiye ederim. Mevdûdî, Tefhimu'l Kur'ân'da suresinin içeriğinden birini şöyle açıklıyor, bir zahmet kulak versinler…

“Artık Müslümanlar hâkim duruma geçtiklerine göre, iktidarın kendilerini bozması tehlikesi söz konusudur. Bu nedenle Allah Müslümanları, büyük imtihan döneminde, adâlete bağlı kalmaları ve kendilerinden önce geçen kitap ehlinin hatalarına düşmemeleri konusunda tekrar tekrar uyarmaktadır. Kendilerine Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ahdine bağlı kalmaları; Allah ve Rasûlü'nün emir ve yasaklarını, onları yerine getirmeyen Yahudi ve Hıristiyanların karşılaştıkları kötü sonuçlardan korunmaları için, titizlikle gözetmeleri emredilmektedir. Yine, tüm işlerinde Kur'an-ı Kerim'in emir ve yasaklarına uymaları ifade olunmakta ve nifaka (münafıklığa) karşı uyarılmaktadırlar.” Allah'ın adaleti diyor, Allah'ın adaleti… Korkaklığına “adalet” diyenler demiyor. “Nifaka ve münafıklığa” diyor, sana diyor sana…
#28 Şubat
#Mavi Marmara
#Recep Tayyip Erdoğan
9 yıl önce
Sana diyor sana!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!