|
'Uluslararası terörizm' yenilecek mi?
'Dünya Savaşı III' metaforu ile başlayan yeni dönemde Amerika kesinlikle kazanacak mı? Sorunun cevabı, kesin ve net değil. Çünkü, bu sorunun ardından 'neyi kazanacak' sorusu geliyor…

'Uluslararası terörizme karşı mücadele'yi kazanacak derseniz, 'uluslararası terörizm' tanımlamasına yol açan şartlar ortadan kalkmadan, cevap da o kadar kesinlik taşıyamayacak. Geleceği, belirsiz ve ilginç kılan özelliklerden biri bu…

New York ve Washington saldırılarının 'dersleri' konusunda iki keskin gözlemi Can Paker'den dinledim. Böylesine iki keskin gözlem, kendisini yakından tanıyanların farkında oldukları Can Paker'in keskin zekasından çıkabilirdi…

1. New York ve Washington eylemleriyle, havaalanlarındaki güvenlik kontrollerinin gerisindeki zihniyet demode olmuştur. Zira güvenlik kontrolleri, uçak yolcularının ölmek istemedikleri varsayımı üzerine bina edilmiştir. Eğer yolcular arasında 'ölmeye kararlı' insanlar varsa, bu kontrollerin ardındaki zihniyetin dayandığı temeller anlamsızlaşmıştır.

2. İnternet çağında, dünyanın herhangi bir yerinde yaşamak ve çalışmak, dünyanın en gösterişli şehrinde yaşamaktan ve en görkemli binasında çalışmaktan daha güvenlidir. Manhattan'ın gökdelenleri, 20.Yüzyıl uygarlığının ürünleridir ve 21.Yüzyıl parametreleri açısından bu olay göstermiştir ki, artık demode ve güvenlikli değildirler.

Onun bıraktığı yerden ve verdiği ilhamla, çoktandır beyin kıvrımlarımda dolaşan düşünce esintilerini dışa vurayım: Bir dönemin göz kamaştırıcı imparatorluğu Roma'yı, kendisinden daha sofistike askeri teknikler kullanan ve daha büyük bir uygarlığa ve kültür yapısına sahip bir güç yıkmamıştı. Roma İmparatorluğu, Batı'nın 'barbar' olarak nitelediği Vandal akınlarıyla güç yitirmişti ve yıkılma sürecine girmişti. 21.Yüzyıl'ın Üçüncü Dünyalı 'vandalları', çağımızın tek 'süperdevleti'ni, üçü hedefini bulan ve birer 'intihar roketi' haline dönüştürdükleri, kendi yapımları dört uçakla vurarak sarsıp, salladılar.

'Süperdevlet', vuracak, cezalandıracak, belki sertleşecek ve 'uluslararası sistem'i yeniden biçimleyecek ama bu, onun bu kadarlık bir eylemle sersemlediği ve tüm 'uluslararası sistem'in onunla birlikte sendelediği gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

'Olay'ın 'faili' ya da 'failleri'nin kimliğine ilişkin 'ihtiyat payı'nı elden bırakmasak da farketmez; Usama bin Laden ve onun El-Kaide (Üs) adlı 'ilişkiler şebekesi'nden, (örgüt demiyoruz çünkü alışılmış biçimiyle ortada bir örgüt söz konusu değil) bazılarının isimleri ilk kez ortaya serilen bir dizi benzer 'organizma'ya uzanan yelpazenin böyle bir eylemi gerçekleştirmiş olabileceği anlaşılıyor.

Bu yüzden, Amerika'nın en itibarlı think-tanklarından Brookings Institution'un yayın organı Brookings Review'ın Sonbahar 2001 sayısında yayınlanan 'Terörizm de Küreselleşti' başlıklı bir makale dikkat çekiyor. Yazarı halen CIA'nın Yakın Doğu ve Güney Asya Ulusal İstihbarat sorumlusu Paul R.Pillar. Yani, Afganistan, Pakistan, Hindistan'dan Ortadoğu'ya kadar uzanan alanın 'istihbarat analizi'nden sorumlu kişi. Brookings Review'ın New York ve Washington'daki saldırılardan birkaç gün önce piyasaya çıkması, yazıyı daha da ilginç hale getiriyor. Alt başlığı 'Aşırı gruplar dünyanın her yerine ulaşabiliyorlar' olan 'Terörizm de Küreselleşti'nin giriş paragrafı şöyle:

"Onlara ne kadar açık olduğumuza ilişkin sayısız tartışmaya rağmen, terörist saldırıların adedi aslında pek azdır. Bir (terörist) saldırı, ancak, onu gerçekleştirecek kadar gözükara birisi, bunu bu eyleme sevkedecek yeterli bir dürtü varolduğu, bu dürtüyü davet edecek önemde bir hedef bulunduğu ve bunların tümü aynı yer ve zamanda buluştuğu vakit gerçekleşebilir. Bütün bu dört unsurun biraraya gelebileceği şartlar söz konusu olduğunda terörist eylem ihtimali artar. Küreselleşmeyle bağlantılı çeşitli trendler, bu arada insanların, kaynakların ve enformasyonun sınır aşabilmelerinin, sınır aşarak kurumsal yapılara ulaşabilmenin kolaylaşması ya uluslararası terörizmi mümkün kılmış ya da onu daha etkili hale getirmiştir. Tıpkı Soğuk Savaş'ın sona ermesinin Marksist terörizmin düşüşünü beraberinde getirmesi gibi. Bugünün küreselleşmiş dünyasında, teröristler hedeflerine daha kolay ulaşabiliyorlar. Hedefleri, çok yerde çok açık konumdalar ve insanları terörizme sevkedecek haberler ve düşünceler geçmişe oranla çok daha geniş ve çok daha hızlı biçimde yayılabiliyor."

Yazı gayet 'gerçekçi' bir saptamayla son buluyor: "Terörizme karşı koymakta başarının sınırları var ve küreselleşmeyle bağlantılı boşluklar, bu sınırları koyuyorlar. Amerika'nın teröristler için en çekici ve saldırıya açık olması -ve entegre bir dünyada en önde gelen özgür toplum olması- birinci sıradaki güç olmasının olumsuz yanı. Bu ülkenin zenginliği ve özgürlüğünü sağlayan serbest ticaret ve serbest seyahat, aynı zamanda onu bir numaralı terörist hedef haline getiriyor. Batı'nın lideri konumu ve Batı'nın kültürel ve ekonomik nüfusunun her zamankinden daha fazla olduğu bir dönemde tek süperdevlet olarak bulunması da, Amerika'yı bir numaralı terörist hedef haline getiren öfkeleri besliyor. Terörizm, süperdevletliğin maliyeti olarak devam edecektir."

Bir önceki yazımızda 'konvansiyonel bakış açıları'nın 11 Eylül 2001'den sonra dünya tarihinde açılan yeni sayfayı anlamaya yetmeyeceğini, 'uluslararası ilişkiler'e 'yeni parametreler'in egemen olacağını vurgulamıştık. Alın size, bazı ipuçları…

Amerika'nın ve 'uluslararası sistem'in önündeki dünyanın kolay olmadığına ve niçin olmadığına yarın değinelim…
#Uluslararası terörizm
#ABD
#Terör saldırısı
#'Dünya Savaşı III'
23 yıl önce
'Uluslararası terörizm' yenilecek mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle