|
Abhazya... Esareti kendine yakıştıramayan devlet

15-16 Aralık 2006 tarihinde Abhazya''nın başkenti Sohum''da Dünya Abhaz ve Abazin Halkları Kongresi vardı. Ben de bu kongreye katılanlar arasındaydım. Anadolu''ya özellikle 1864 yılından itibaren yerleşen Kafkas kökenli vatandaşlarımız vardır. Halkımız bunların tamamını “Çerkez” diye isimlendirir. Oysa bu şemsiyenin altında Kabartay, Abhaz, Adige gibi ayrı ayrı kollar vardır. Biz bile Kafkasya''yı görüp iyice tanımadan önce bunlar arasındaki ayırımın pek farkında değildik.

Çerkezlerin Anadolu halkı üzerinde bıraktıkları bir imaj vardır: Bunların medeni, dürüst, kahraman ve göç ettikleri ülkelere fevkalade bağlı oldukları kanıtlanmıştır. Anadolu''da bu insanların Kurtuluş Savaşı''na katkılarını ve hürriyet mücahidi Şeyh Şamil''in hikayesini bilmeyen kimseye pek rastlamazsınız. Kafkasya haritasına baktığımız zaman iki deniz arasında uzanmış sarp ve geçit vermez sıradağların olduğunu görür ve orada yaşayan insanların bu tabiata karşı mücadelesinin ne kadar güç olduğunu düşünürsünüz. Bu iklimde yaşamak bile başlı başına bir kahramanlık gerektirir.

Kafamızda bu düşüncelerle bir Rus uçağına binip Karadeniz''in Soçi Havalimanı''na indik. Burada tahmin ettiğimizden daha güzel bir ülkeyle karşılaştık. Soçi gümrüğünden çıkıp 20 dakika sonra Abhazya hududu olan Psou''ya geldik. Gümrük işlemlerini bitirdikten sonra iki saatlik bir otobüs yolculuğu yaparak Sohum''a ulaştık. Ertesi sabah pırıl pırıl bir güneş gelenleri bekliyordu. Program gereğince tertiplenen toplantıya katıldık. Bu toplantıda dikkatimizi çeken ilk şey; katılımcıların çeşitli ülkelerden gelmiş olmalarıydı. Türkiye''den 200''e yakın delege katılmıştı. Suriye''den, Ürdün''den, Mısır''dan, Almanya''dan, İsviçre''den, Hollanda''dan ve Amerika''dan gelenler vardı. Aklımıza ilk gelen soru, Abhazlar bu geniş coğrafyaya neden yayılmışlardı?

Abhazya''yı gezerken kendimizi Antalya veya Alanya sahillerindeymiş gibi hissettik. Yollar boyunca palmiyeler, portakal bahçeleri ve hatta hurmalar göz alabildiğine uzanıp gidiyordu. Kongreye katılan delegelerin yaşadığı ülkelerin çoğunu tanıyorduk. Abhazlar bu güzel ülkeyi neden terketmişler, kimi Suriye çöllerinde, kimi Mısır''ın sıcak ikliminde yaşamak istemişlerdi? Hatta bunların dünyanın en modern ülkeleri sayılan Amerika veya İsviçre''de yaşamalarının da makul bir izahı yoktu.

Kongrede dikkatimizi çeken ikinci şey, yerleşik Abhazların gelenlere karşı gösterdiği misafirperverlik ve kardeşane ilgiydi. Abhazya Cumhurbaşkanı, Türkiye''de 23 Temmuz 1992''den beri faaliyet gösteren Kafkas Abhazya Dayanışma Komitesi Başkanı İrfan Argun''u sağına alarak yer verdi. Gelenlerle teker teker ilgileniliyordu. Abhazya''da, Abhaz-Gürcü Savaşı sonrası iş bulma, öğrenim vs. sorunlarla ilgili olarak Rusya''ya göç sebebiyle 80 bin kişi kalmıştı. Türkiye''de ise en az 800 bin Abhaz yaşıyordu. Bu durum Demirel''in Arnavut Cumhurbaşkanı''na söylediği bir sözü hatırlattı. Süleyman Demirel, Arnavutluk Cumhurbaşkanı''na “Siz 3 milyon Arnavut''un cumhurbaşkanısınız, ben ise 4 milyon Arnavut''un cumhurbaşkanıyım.” Türkiye''den gelen delegeler de salonda bulunan Abhazlara aynı şeyi söyler gibi geliyordu.

Abhazya''nın tarihini çok iyi biliyordum. 2000 yılında Avrupa Konseyi''nde Kafkasya hakkında bir rapor hazırlamıştım. Ayrıca Avrupa Konseyi çalışmalarımız sırasında Çeçenistan Alt Komisyonu''nda üye olarak bulunmuştum. Bu vesileyle Çeçenistan, Dağıstan ve İnguşetya''yı ziyaret etmiştim. Abhazya''yı ziyaret etmiş olmam, Kafkasya ziyaretlerimi tamamlayan bir halka gibiydi. Toplantıda misafir olarak gelenlerle Sohum''da yaşayan Abhazların akrabalık ilişkileri ile birbirlerine kavuşmalarının heyecanı görülecek bir şeydi. Bu buluşma kuzuların ve oğlakların analarına kavuşmalarına benziyordu. Hâlâ aynı sual aklımıza takılıp kalmıştı. Bu kadar güzel bir coğrafyanın insanları ve birbirleriyle bu kadar kaynaşan halk, neden dünyanın dört bir yanına dağılmıştı. İşte bütün mesele bu suale verilecek cevapta saklıydı.

Abhazlar, ülkelerini hür yaşamak adına terketmişlerdi. Esaretten kaçmışlardı. Veya hürriyetlerini gaspetmek isteyenler tarafından sürgüne gönderilmişlerdi. Abhazlar esareti bünyelerine sindirememişlerdi. Onlara yakışmayan tek şey esaretti. Anadolu halkı nazarında bütün Kafkas halkının Çerkez olarak isimlendirilmesinin sebebi de bu büyük benzerlikti. Kafkas halkının kendine yakıştıramadığı tek şey vardı: Esaret! İşte o sıfatları, aralarındaki farklılıkları ortadan kaldırıyor, Anadoluluların kafasında tek isim olarak işliyordu: Çerkezler...

13 yıl önce
Abhazya... Esareti kendine yakıştıramayan devlet
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle