|
Bakanlar kurulunda yenilenme üzerine

Bakanlar kurulunda gerçekleştirilen her türlü yenilenme, boyutu ne olursa olsun, bütün toplum kesimlerinin ilglisini çekmekte ve üzerinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Nerede ise hükümetin üçte birinden daha fazlasının yenilenmesi, sekiz bakanın bakanlar kurulu dışında kalması, dokuz yeni ismin hükümete dahil olmuş olması, pek çok bakanın da yerlerinin ve görevlerinin değiştirilmesi elbette önemli ve uzun zamandır beklenen bir gelişmeydi.

Aslında hükümet başkanı olarak Başbakanın ihtiyaç duydukça değişiklik yapması her zaman imkan dahilinde olan bir durumdur. Ancak bunun belli siyasi olayların sonrasında yapılması bir tür gelenek halini almış bir uygulama olmanın ötesinde siyasi rasyonalitenin de telkin ettiği ve toplumda bir beklentiye dönüştüğü bir husustur. Bundan dolayıdır ki kısmi veya mahalli seçimlerin arkasından bu tür yenilemenin gelmesi normal görülmektedir. Çünkü seçim ister kısmi olsun, isterse mahalli olsun, neticede toplumsal eğilimin ne olduğu ve Bakanlar Kurulunun nasıl değerlendirildiğinin ortaya konduğu bir gelişme olmaktadır. Bu bakımdan iktidar partisinin seçimlerde ortaya çıkan eğilimlere ve duyarlılıklara uygun bir yenilenmeye gitmesi anlaşılabilir bir uygulamadır.

Gelişme birkaç açıdan değerlendirilmeyi hak etmektedir. Biri Bakanlar Kurulu dışında kalan üyeler açısından bir değerlendirme yapılabilir. Dokuz üyenin kurul dışında kalmasını nasıl değerlendirmeliyiz?

İlk akla gelen bu bakanların başarısız oldukları ve bunun için dışarıda kalmaları olsa da gerçekte başarının bunda birinci derecede etken olmadığını düşünmek daha doğru olacaktır. Mesela Maliye Bakanı K. Unakıtan veya Milli Eğitim Bakanı H. Çelik başarısız bakanlar mıydı? Eğer bu bakanların başarısızlıkları söz konusu olsaydı 22 Temmuz seçimleri sonrasında oluşturulan Bakanlar Kurulunda yer almazlardı. Sanıyorum salt başarı kriteriyle gidenleri değerlendirmenin söz konusu olamayacağını belirtmek gerekiyor. Peki bunların altı buçuk senedir görev yapması olabilir mi? Uzun bakanlık süresi bir etken gibi gözükse de yerlerini koruyanların bir kısmı de aynı süredir bakanlık koltuğunda bulunmuyorlar.

Benim kanaatim gidenlerin tek kriterle ve tek boyutlu olarak değerlendirilemeyeceğidir. Belki bunda kamuoyunda yıpranmışlık, gitmeleri yönünde ciddi denebilecek bir baskının oluşmuş olması, söz konusu kişilerin bazı davranış ve tavırlarının eleştiri konusu yapılması, parti içinde belli dengelerin oluşturulabilmesi için bu tür bir değişikliğin gerekli olması, parti yönetiminde değerlendirilmek istenmesi gibi hususlar dikkate alınmış olabilir. Mesela Milli Eğitim Bakanı H. Çelik''in Bakanlar Kurulu dışında kalacağına pek ihtimal vermiyordum. Özellikle onun cedelci kişiliği, aktif ve enerjik duruşu , bakanlığında gerçekleştirmiş oldukları gibi hususular nedeniyle, belki yerinin değiştirileceğini ama bakanlığa devam edeceğini düşündürtmüştür.

Bakanlar Kuruluna dahil olan yeni üyelerin değerlendirilmesi de dikkat çekicidir. Bunlar arasında özellikle partinin önemli ismi Bülent Arınç ile Meclis dışından atanan A. Davutoğlu daha çok ilgiyle karşılanmıştır. Bülent Arınç''ın Bakanlar Kuruluna dahil olması, son derece önemli bir karardır. En uzun dönem TBMM Başkanlığı yapmış olmanın ötesinde Ak Parti içerisinde en etkin isimlerden olan, Başbakanla birlikte ilk yola çıkanlardan biri olan Bülent Arınç özü sözü bir olan kişiliği, uzun siyasi tecrübesi ve demokratikleşmeden yana olan tavizsiz duruşu ile yeri doldurulamayan bir figürdür. Başbakan yaradımcısı olarak hükümete girmesinin Başbakanın yükünün önemli bir bölümünü alacağı söylenebilir. O sadece bir bakan değil aynı zamanda bir "ağabey" konumunda olacaktır. Diğer üyeleri uyaracak, hata yapılmasının önünde bir engel olarak duracaktır.

Sanıyorum en önemli gelişme Meclis dışından A. Davutoğlu''nun Dışişleri Bakanlığı koltuğuna getirilmiş olmasıdır. Buna ilişkin söylentiler ortalıkta dolaşırken ben buna ihtimal vermediğimi söylüyordum. Zira üç yüz kırk milletvekili gibi büyük bir sayıya sahip bir parti grubunun içinden bir bakanın bulunamayıp dışarıdan bir kişinin bakanlık koltuğuna atanması siyaseten ve sembolik olarak rasyonel bir gelişme gibi gözükmemekteydi. Davutoğlu''nun bir danışman olarak dış politikanın oluşturulmasında yaptığı katkı ve vizyoner kişiliği herkesin malumuydu. Son yıllarda dış politika alanında ortaya konulan açılım ve yeni yönelişlerin gerisinde hep Ahmet Beyin vizyonunun ve teorilerinin olduğu biliniyor. Şimdi bakanlık sorumluluğü da kendisine verilmiştir. Bunun dünyaya ve belli yerlere bir mesaj verme anlamının olduğu da belirtilmekte ise de vizyon ve teorileriyle dışişleri bürokrasisini tahkim eden birinin bakanlık koltuğuna oturmasının idari yükün altına sokulması nedeniyle istediklerini yapmasının zorlaşacağı şeklinde bir kaygı duyulmasını gündeme getiriyor. Dışişleri bürokrasisinin vizyoner bir bakana ayak uydurabiilmesi pek kolay olmayacaktır. Muhtemelen herkesin gözü onun üzerinde olacaktır.

15 yıl önce
Bakanlar kurulunda yenilenme üzerine
Eşeğin okuması
Modernitenin sıvı akışkan döneminde dostluklar neden bitiyor?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı