|
Lübnan’da ateşkes yeni bir dönemi başlatmaktadır...

Lübnan’daki yıkım, vahşet ve trajedi devam ediyor. Hergün televizyon ekranlarına yansıyan görüntüler kelimenin tam anlamıyla son dönemde insanlığın yaşadığı korkunç bir dramdan başka bir şey değil. İnsanlığın bu tür vahşet ve saldırganlık karşısında nasıl bir çaresizlik içerisinde bulunduğu bir kez daha bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. İsrail’in vahşiyane saldırıları, yıkımı ve katliamı karşısında ne dünya dengeleri, ne barış ve güvenlik amacıyla kurulmuş uluslar arası örgütler, ne diplomasi, ne de başka bir mekanizma hiçbir şey yapamamıştır.

Güç hükmünü icra etmiştir!

Adeta İsrail’in Lübnan’ı yakıp yıkmasına, binlerce masum insanın öldürülmesine, milyonlarca kişinin evlerinden ve yurtlarından çıkarılmasına, bir ülkenin bütün yapılarıyla birlikte yıkılmasına, büyük bir vahşetin ve trajedinin yaşanmasına seyirci kalınmış ve önümüzdeki tablo gerçekleşmiştir.

Elbette savaşı ve trajediyi durdurmaya yönelik girişimleri ve insani amaçlı çabaları görmezlikten gelmek asla doğru değil. Çeşitli bölgesel ve uluslararası organizasyonlar toplanmış, görüşmeler yapılmış, diplomatik çabalar gösterilmiş ancak bu arada İsrail’in pervasızlığı da devam etmiştir.

Nihayet bütün bunlar olduktan sonra, belki de İsrail amaçladığı hedefe vardıktan, Lübnan’ı yıkıma uğrattıktan sonra dünya barışını tehdit eden güce karşı etkin önlemler almakla görevli Birleşmiş Millet harekete geçebilmiş ve bir ayı geçen bir zaman sonunda Güvenlik Konseyi’nden “ateşkes kararı” çıkarılmıştır. Dün itibariyle uygulamaya giren “ateşkes” kararının ne tür sonuçlar doğuracağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

İlan edilen “ateşkes” savaşı durduracak, ama bir ayı aşkın zamandır devam eden savaşın yarattığı sonuçları ortadan kaldırmayacaktır. Bir ülke herkesin gözleri önünde yıkılmış, mamur beldeler tarumar olmuş, insanlar ölmüş, yerlerinden yurtlarından çıkarılmış…

Bütün bunlar yine olduğu gibi kalacak!

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin “ateşkes” kararının uygulanmasının neler getireceğini şimdiden tahmin etmek zor. Kararın en önemli yanı Lübnan’ın güneyine yerleştirilecek 15 bin kişilik bir gücün öngörülmesidir. Bu güce hangi ülkeler katkıda bulunacak, ne kadar asker verecek, nasıl yönetilecek gibi soruların cevabını önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Türkiye açısından Barış Gücü’nün teşkili özel bir önem taşıyor. Zira Türkiye daha önce buraya asker verebileceğini açıklamıştır. Lübnan’daki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne şu ülkelerin katkıda bulunacakları açıklanmıştır: Türkiye, Fas, Endonezya, İtalya, İspanya ve Malezya.

Türkiye’nin asker göndermesi konusunda kamuoyunun eğilimi dikkat çekicidir. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir kamuoyu araştırmasında deneklere sorulan “Sizce Türkiye, Lübnan’a Uluslararası Barış Gücü kapsamında asker göndermeli mi?” sorusuna yüzde 40.3’a “evet”, yüzde 48.3’ü “hayır”, yüzde 11.4’ü de fikrim yok şeklinde cevap vermiştir. Buna göre toplumun yarıya yakını Lübnan’a asker gönderilmesine olumlu bakmamaktadır. Bununla birlikte yarıya yakını da olumlu bakmaktadır. Fikri olmayanların oranı ise onda bir gibi düşük düzeyde görülmektedir.

Türkiye-Ortadoğu ilişkileri için bu durum yeni bir dönemin başladığını ifade etmektedir. Artık Türkiye Ortadoğu’ya sırtını dönen bir ülke değil buradaki sorunlara müdahil olan bir ülkedir. Türkiye’nin sırtında taşıdığı tarihi ve coğrafi mirasının gereklerine göre hareket etmesi bir tercih değil bir zorunluluktur. Hiçbir ülke kendi tarihi ve coğrafyasından kaçamaz ve ilgisiz kalamaz. Türkiye’nin Osmanlı hinterlandı üzerinde nüfuzunu yeniden tesisi için rasyonel bir politika izlemesi gerekir.


18 yıl önce
Lübnan’da ateşkes yeni bir dönemi başlatmaktadır...
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!