|
"Taşralı siyaset" merkezi kaygılandırıyor!

Uzun zamandır Serdar Turgut Hürriyet gazetesindeki yazılarında ilginç şeyler yazıyor. Önce bir "Öteki Türkiye" tartışması başlatmıştı. Aslında "Öteki Türkiye" kavramı ve tartışması çoktandır vardı ve özellikle doksanlı yılların başından bu yana Türkiye''de yaşanan gelişmelerle ilgilenenlerin analizlerde kullandıkları bir kavramdı. Ama bu kavramın popülerleşmesi, belli kesimlerde yankı bulması S. Turgut''un kullanmaya başlamasıyla oldu. Öyle ki kendi gazetesinde yazanlar bile bu tartışmaya katıldılar; kimisi onu haklı buldu kimisi de popülizm yaptığına dikkat çekti.

Ardından mevcut hükümetin acziyeti, başarısızlığı ve çözüm üretememesi karşısında askerleri göreve davet eden, anti-demokratik oluşumlara yeşil ışık yakan ve bunu tek çözüm olarak sunan yazıları geldi. Bir "teknokratlar hükümeti" tartışması uzun zamandır yapılıyordu; ama S. Turgut kadar açık yüreklilikle askerleri de içine katarak bunu dillendiren pek az kişi vardı. Turgut bu işi açık ve net şekilde formüle etmeye çalıştı. Bu çağrısına da katılan oldu, eleştiren oldu.

"Taşranın iktidar yürüyüşü..."

Derken S. Turgut şimdi yeni bir tartışma ile karşımıza arzı endam etti. Turgut''un yeni telaşı ve önerisi "Yenilikçi Hareket"le ilgili. Nerede ise bir haftadır dönüp dönüp buna değiniyor; bir yerlerin ilgisini çekiyor, gelişmelerden haber vermeye çalışıyor...

Turgut" Taşranın iktidar yürüyüşü"nden söz ediyor ve eğer şimdiden önlem alınamazsa "taşra siyaseti"nin iktidara geleceğini ve bunun Türkiye için bir intihar olacağını söylüyor.

S. Turgut''un bu yazısını okuyunca nasıl sevindiğimi ifade edemem. Benim için bu yazı son derece önemli, kesip dosyanın birine konulması gerekli bir yazı idi. Neden böyle olduğunu anlatmam lazım; yoksa benim de S. Turgut gibi düşündüğüm anlaşılır.

Beni sevindiren husus şu: Ben mesleğim gereği Türk siyasetini anlamaya, Türk siyasetinin temel dinamiklerinin nasıl işlediğini belli bir model çerçevesinde açıklamaya çalışan biriyim. Her siyasi gözlemci ve sosyal bilimci Türkiye''yi açıklayacak bir model geliştirmeye çalışır. Bu işte başarılı olur veya olmaz, o ayrı bir şey. Ama temelde böyle bir çabanın içinde olması gayet normal. Benim bu konudaki temel tezim şu; Türkiye''de sosyal ve siyasal gelişmenin dinamik unsurları Batı''da olduğu gibi sosyal sınıflar değildir. Zira Batılı anlamda bir sosyal sınıf yoktur. Batı''da gelişmenin dinamik ekseni din ve devlet çatışması üzerinde oturmaktaydı. Oysa ki bizde asla böyle bir eksen yoktur. Bizde, daha doğrusu tüm Ortadoğu toplumlarında din ile devlet arasında bir mücadele yoktur. Din ve devlet birbirini tamamlayan iki kurumdur. Birbiri olmadan diğerinin ayakta durması zordur. Bu nedenle asla çatışma söz konusu değildir. Bu nedenle gelişme din ve devlet çatışması ekseninde şekillenmemiştir.

Peki bizdeki gelişmenin ekseni ne? Benim görebildiğim kadarıyla bizdeki gelişme merkez ile taşra ekseni üzerinde oturmaktadır.

Merkez-çevre dinamizmi

Aslında "merkez-taşra" çerçevesinde sosyal ve siyasal gelişmeyi ele alan çalışmalar dünyada yok değil. Bu tezin özellikle Türkiye''ye uyarlanması konusunda Şerif Mardin, Metin Heper gibi siyaset bilimcilerin ciddi katkıları vardır.

S. Turgut''un yazısının beni sevindirmesi onun da Türk siyasetinin dinamik unsurunun ne olduğunu doğru tespit etmesi ve merkez-taşra eksenindeki çatışmanın ve mücadelenin belirleyici olduğuna dikkat çekmesidir. Her bilim adamı gibi ben de, yıllardır savunduğum modelin başkaları tarafından da benimsenip bazı sorunların bu modelle açıklanmak istenmesine seviniyorum. Onun için Sayın Turgut beni sevindirmiştir!

Yazısındaki tespitlere, kaygılarına ve bazı çevreleri göreve davet etmesine elbette katılmak mümkün değil. Zaten buradaki asıl mesele de bu değil. Merkeze mensup birinin "taşra"yı nasıl gördüğü, taşradaki bir gelişmenin merkezdekiler tarafından nasıl karşılanmakta olduğu ve bunun karşısında ne tür bir oyun içine girdiğinin gözlenmesi benim için de "taşra"nın gelişimini izleyen başkaları için de önemlidir. Bu tavrın asla ıskalanmaması, unutulmaması ve ciddiye alınması gerekiyor. Hele söz konusu yazısında yazarın "zinde güçleri" hatırlatması, bu hareketin her ne durumda olursa olsun "engellenmesi" gerektiğine dikkat çekmesi, "1920''lerin ruhunu" özlemesi, "taşralı çoğunluğa rağmen" merkezdeki azınlıklar tarafından bir şeylerin yapılmasından söz etmesi, "var olan partilerin" bitip tükendiklerinin altını çizmesi, "hayal kuran, ...Batılı" insanlara duyulan ihtiyaca vurgu yapması son derece de önemlidir.

İşin özü şu: Türkiye''de merkez ile taşra (çevre, merkezkaç, kenar) arasında dinmek bilmeyen bir mücadele yaşanmaktadır. Merkeze egemen olan azınlıktaki çevreler iktidar ve devlet erkini ve imkanlarını kullanarak kenardaki "taşralı" çoğunluğa hükmetmektedirler. Demokratikleşme, şehirleşme ve endüstrileşme ile birlikte "taşra" merkeze doğru akmakta ve merkeze ortak olmak istemektedir. Merkez bilinen ve de bilinmeyen yöntemlerle buna karşı büyük bir direnç göstermektedir. Bazen ideoloji ile, bazen laiklikle, bazen darbe ile, bazen Batılılık, çağdaşlık vb araçlarla bunu yürütüyor. Bütün darbeler, müdahaleler, olağanüstü gelişmeler merkezin taşrayı ezmesi değil midir?

Yenilikçiler Hareketi ile çevre, kenar veya "taşra" bir kez daha merkeze yürümenin, iktidara ortak olmanın hazırlığını yapıyor. Merkezse bilinen yöntemlerle buna karşı elindeki cepheyi tahkim etmeye çalışıyor.

S. Turgut''un bu tür yazıları çok açıklayıcı oluyor, yenilerini bekleriz.

23 yıl önce
"Taşralı siyaset" merkezi kaygılandırıyor!
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî