|
"Asker koğuşunda Kur"an tefsir olunur mu?"

Mehmed Akif Ersoy''un -1898''de evlendiği- İsmet Hanım''dan (öl. 1944); üçü kız, üçü erkek tam altı çocuğu olmuştu: Cemile, Feride, Suad, İbrahim Naîm, Emin, Tahir...

Akif merhûm, kızı Cemile''yi gazeteci-yazar Ömer Rıza Doğrul''la, Feride''yi işadamı Muhyiddin Akçor''la, Suad''ı ise Baytar Yüzbaşısı Ahmed Ali Bey''le evlendirmişti. [Cemile Hanım''ın Seyhan adında bir kızı; Suad Hanım''ın da yine Fatma Ferdâ adında bir kızı ile Cevat adında bir oğlu olduğu kayıtlarım arasında.]

Hatırlanacağı üzere 8 yıl önce -ki o zaman 84 yaşındaydı- merhûm Akif''in kızı Suad, yıllardır oturduğu Beyoğlu Hasnun Galip sokaktaki evinden, yıkım gerekçesiyle çıkarılmak istenince bu hâdise gazetelerde haber konusu olmuş (Ekim 1991) ve vatandaşların tepkisi, Cumhurbaşkanı Özal''ın da müdahalesi neticesinde kendisine Halkalı''da bir daire tahsis edilmişti. Kadıncağız yerleşime uygun olmaması nedeniyle o eve gitmek istememiş, bilâhare, kendisine uygun bir ev bulunacağı sözü verilmişti. (Üç gün sonra Akif''in vefat yıldönümü... Acaba yetenekli bir gazeteci çıkıp da bu konuyla ilgilense ve meselâ Akif''in hayattaki tek çocuğu olan 90 yaşını çoktan aşmış olan bu hanımefendiyle veya -şayet hayatta iseler- çocuklarıyla ciddi bir söyleşi gerçekleştirip âilenin durumuyla ilgili olarak bizleri aydınlatsa!)

Akif''in dördüncü çocuğu İbrahim Naîm birbuçuk yaşında iken vefat etmişti. Emin''le Tahir''e gelince, ikisi de Mısır''da babalarının yanında büyümüşlerdi. Emin''in Mısır''daki günleriyle, özellikle lisan öğrenimiyle ilgili olarak merhûm Akif''in mektuplarında pek hoş anektodlar vardır. Bir aralar ne olduysa olmuş, Emin''in hayatında çalkantılar başgöstermiş. Çünkü merhûm Mahir İz''in (öl. 1974) aktardığına göre: Akif 1936''da daha hasta yatağında iken, "büyük adamların âilesinden sefahet girdabında kaybolup gitmiş olan gençleri sorarak oğlu Emin için teselli arar" imiş...

Ali İlmî Fanî''nin (öl. 1964) Feylesof Rıza Tevfik''e 14 Ekim 1935 tarihli mektubunda yazdığı şu hâdise, Akif''in endişelendiren husûslardan sadece biridir:

-"Aziz ve muhterem feylesofumuz, sevgili şâirimiz, efendimiz,

(...) Akif''in oğlunun başına gelen felâketten tabii haberiniz yok. Birgün elime Berekâtzâde Cemil Bey''e hitaben yazılmış bir mektup tutuşturuyorlar. Mektup zaten açık gelmiş ve Cemil Bey o sırada Şam''da bulunduğu için bana gönderilmiş. İmzaya baktım: "Kırıkhan hapishanesinde mevkûf şair Mehmed Akif Bey''in mahdûmu Emin."

İçini okudum. Diyor ki: "Kırklareli''nde vazife-i askeriyemi îfa ediyordum. Arapça bildiğim için ara sıra arkadaşlarıma Kur''an okur, ayetleri tefsir ederdim. Bu hareketim irtica mahiyetinde görüldü. Divan-ı Harb''e tevdî olundum ve tevkif edildim. Tevkifhâneden şimdi benimle beraber bulunan çavuşumun delâlet ve himmetiyle firar ettik. İstanbul''a geldik, oradan bir vapura atladık, Mersin''e çıktık. Mersin''den yaya olarak Antakya''ya gelirken yoldaki karakolhanedeki jandarmalar halimizden şüphelendi, pasaportlarımız olmadığından her ikimizi de Kırıkhan kazasına gönderdiler. Şimdi bizi Türkiye''ye iade edecekler. İmdadımıza yetişiniz."

Maalesef imdatlarına yetişemedik, çünkü mektup yazılıp elden ele bana gelinceye kadar günler geçmiş, kendileri de hududu aşmıştı. Bilmem ne ceza verecekler? Akif Bey''e yazmadım. Çocuğunki divânece bir harekettir. Asker koğuşunda Kur''an tefsir olunur mu? Bugünkü inkilâb rejiminden bu derece gafletin mânâsı ne?.. Zavallı Akif Bey refikasıyla beraber kendi canlarının derdiyle uğraşırken yeni bir belâ ile karşılaşıyor. Kim bilir ne kadar müteessir olacak! Kazâ-yı ilâhiye bakınız ki tâ Kırklareli''nden Antakya''nın burnunun ucuna kadar geliyor, denizlerden, ovalardan, dağlardan, köylerden, kasabalardan geçiyor, hiçbir yerde tutulmuyor da Antakya''ya yarım saat mesafede yakayı ele veriyor. Çocuğun talihsizliğine de diyecek yok. (...)"

Akif''in vefatından sonra Emin Ersoy çok iyi bir iş yapmış ve babasıyla (bilhassa Akif''in Millî Mücadele yıllarıyla) ilgili hâtıralarını kaleme alıp 1948''de yayımlamıştı. Ancak hâtıraların Akif''in Mısır''daki günleriyle ilgili bölümünden -yazılacağı va''dedilmiş olduğu halde- ne gariptir ki bir daha ses çıkmadı.

VE Emin Ersoy, hâtıralarını yazdıktan 20 yıl sonra, bir kış günü (24 Ocak 1967) sokakta ve bir kamyonun [karoserin] içinde -Çetin Altan''ın ifadesiyle: "çöp bidonlarından birinde"- ölü olarak bulundu.

24 yıl önce
"Asker koğuşunda Kur"an tefsir olunur mu?"
Yenilenen Yeni Câmi’nin özellikleri
GEBLİZ: Bilgiye aç bir devlet!
Deli Anne’nin İskoçya Günlükleri-2
Efendimiz’in (sav) İtikâfı
Yaşar Kaplan’a rahmet