|
Cemil Meriç"ten İki Şiir Çevirisi (I)

Cemil Meriç''in kadîm talebelerinden Yalçın Sayın''a ithafen

"Keşifler, fetihler hiç biter mi? Bitmiş görünür sadece ve birgün bir yerlerden sessiz sedasız birkaç yazı daha başını uzatıverir."

"Bir Mabed Bekçisi"nin girişinde böyle demiştim; hem de içim sızlaya sızlaya demiştim.

Niçin?

Çünkü Meriç''in bir yazısını, içinde bir de şiir çevirisi bulunan çok önemli bir yazısını bütün aramalarıma rağmen bulamamıştım. "Bir Mabed Bekçisi" de, "Bir Mabed İşçisi" de işte bu sızıyla yayımlandı. Gerçi sonradan Ümit Meriç hanımefendi, tabiatıyla, yazıdan ve çeviriden haberdardı ve fakat nerede yayımlandığını hatırlayamadığından -istediği hâlde- yardımcı olamadı. Bir arkadaş ise bu yazıdan haberdar olduğunu söyledi ama nedense (!) yazıyı da, künyesini de bulamadı; kimbilir belki bulmak istemedi.

Lâkin geçen hafta bir mucize gerçekleşti. TÜYAP''ta Cemil Meriç''in kadim talebelerinden Yalçın Sayın -ki kendisi gerçek bir çelebidir-, büyük alicenaplık göstererek imza standına gelip o şen sesiyle "Büyük iş yapmışsın, ama ''Heine'' yazısını bulamamışsın. Fotokopisini çektirdim, Salı günkü dersine getireceğim!" demesin mi?! Heyecanla ve minnettarlık hisleriyle henüz tanıştığım bu değerli fikir işçisinin ellerinden öpüp kendisine teşekkür ettim. Hâsılı, Salı günü, dersten sonra, aylardır aradığım o yazı artık elimdeydi. Üstelik bu eski tüfek, ayrıca bir derginin üç sayısını birden bana uzattı; ardından da biraz kurumlanıp sağ kaşını kaldırdı, "Bu sayılarda üstadımın iki yazısı var. Kimse bilmez!" diye de ekledi. Neredeyse sevinçten uçacaktım. İzin vermediler. Çaresiz Taksim''den Beşiktaş''a inip "hep birlikte" uçtuk.

Lütfediniz, biraz da ben kurumlanayım: Meriç''in, pek kimsenin görmek imkânı bulamadığı, Émile Verhaeren''den çevirdiği ''Emek'' şiiri vardı uzun süredir elimde bekleyen. ''Emek'' ve Heine''dan (öl. 1856) -86. vefat yıldönümü münasebetiyle- çevirdiği ''Dokumacılar'' (Les tisserands silésiens/Die schlesischen Weber) şiirinin çevirileriyle edebiyat dünyasının tanışması, hiç değilse "büyük deliler için" nûrun-âle''n-nûr (lütuf üstüne lütuf) anlamına bürüneceğinden, meraklılarını daha fazla bekletmek her hâlde aşkın şânına yakışmazdı. Öyle ya, ben semalarda uçuyorken, siz, niçin ayağınızı toprağa basasınız ki!

Hadi o hâlde, buyurunuz, yine hep birlikte semalara uçalım, ve genç Meriç''in dilinden bu sefer devrimci şiirlerin dünyasına adım atalım.

Önce, Heinrich Heine:

[SİLEZYALI] DOKUMACILAR (1844)

Heinrich Heine

Karanlık gözlerinde yaş yok. / Tezgâh başındalar / Önlerinde kumaş yok... / Gıcırdıyor dişleri:

- Sana kefen dokuyoruz... / Sana tezgâhımızda üçüzlü beddua dokuyoruz / Dokuyor, dokuyoruz...

Lânet olsun önünde diz çöküp yalvarılan puta, / Kışın soğuklarında ve zalim pençesinde açlığın / Boşuna bekledik, boşuna umduk, / O bizi aldattı, bizi oyaladı...

Dokuyor, dokuyoruz...

- Lânet sana ey kıral, / Sefaletimiz karşısında taş kesilen / Ve son santime kadar soyup bizi / Köpekler gibi kurşuna dizdiren / Zenginlerin kıralı! Lânet sana!

Dokuyor, dokuyoruz...

- Lânet sana yalancı... / Toprağında yalnız alçaklık ve / soysuzluk yükselmede, / Ve çiçeklerin çabucak solup, / Her güzel şey kemrilip dişleriyle kurtların / Bozulup çürümede.

Dokuyor, dokuyoruz...

Tezgâh çatırdıyor, mekik uçuyor, / Onlar dokuyor, gece gündüz...

- Senin kefenindir dokuduğumuz... / Sana tezgâhımızda / Üçüzlü beddua ile dokuyoruz...

Dokuyor, dokuyoruz...

* * *

Yarın da Verhaeren''nın ''Emek'' şiirini okuyacağız.

Not: Bugün TÜYAP''ta dostlarla ikinci kez buluşuyoruz.

18 yıl önce
Cemil Meriç"ten İki Şiir Çevirisi (I)
Baronsal Doğan Tiyatrosu’nda son perde
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü