|
Sanal seçimin sanal sonuçları (!)

Geçen haftasonu öğrencilerle "Kur''an-ı Kerim''i anlama/yorumlama" çabalarında öngörülerimizin sınanması, ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi üzerine karşılıklı mütalaalarda bulunduk: Kur''an''ı anlama çabasındaki özneler, metni anlamaya ve yorumlamaya çalışırken, acaba anlam''ı doğrudan metnin kendisinden mi elde ediyorlardı, yoksa metinden elde ettiklerini söyledikleri bu anlam, aslında kendileri tarafından metne taşınan anlam mıydı? Kur''an ayetlerinden hareketle "dünyanın dönüp dönmediğine" ilişkin yapılan yorumların sıhhatini/kesinliğini misâl olarak verdiğimde, bu mesele ister istemez "bilgilerimizin kesinliği" üzerine başka bir konuyu daha tartışmamıza yol açtı.

Yüzyıllardır Kur''an müfessirleri -Batlamyus kozmogonisine istinaden- ilgili ayetlerin dünyanın dönmediğinine delâlet ettiğini söylerken, XIX. yüzyıldan itibaren -Kopernik kozmogonisine istinaden- bu sefer dünyanın döndüğünü söylemeye başlamışlardı. Bence iki yorum da aynı zaafla ma''lûl idi ve fakat öğrenciler kesinlikle böyle düşünmüyorlardı. Onlara şöyle bir soru yönelttim: "Tanrı''nın var olup olmadığından hiç şüphelendiniz mi?" Hemen herkes evet dercesine başını salladı. Bu cevabı almam üzerine kendilerine ikinci bir soru daha yönelttim: "Peki dünyanın dönüp dönmediğinden hiç şüphelendiniz mi?" Ne ilginçtir ki hepsi birden hayır dediler ve böyle bir suâlle ilk defa karşılaştıklarını söylediler. "Aynı suâlleri babaannelerimize, dedelerimize yöneltsek acaba bize ne cevap verirler?" diye sorduğumda, öğrenciler, ilk suâli telaffuz bile edemeyeceklerini; zira onların bu konuda hiçbir şüphelerinin bulunamayacağını, ancak doğaya, bilime ilişkin yargılarda ve yaygın bilimsel gerçekler (!) hakkında şüphelerinin bulunduğunu bildiklerini ifade ettiler. Anlaşılan, karşımda metafizik aksiyomlardan zaman zaman şüphelenebilen ve fakat yaygın bilimsel yargılardan aslâ şüphelenmeyen bir öğrenci grubu vardı.

Zihnimizdeki "düşünülemez" alanlar hangileri?

Pazar gecesi televizyonda seçim sonuçlarını izlerken öğrencilerle aramda geçen bu mini tartışmayı hatırlayıverdim ve kendi kendime gülümsedim. Bir sürü rakamlar, bir sürü yorumcumlar ve yorumlar, sürekli değişen tablolar; ve garip bir biçimde % 4-5''lik açılan sandık sayısına binaen neredeyse % 100''lik tahminler... Öğrencilere "Bu gördüklerinizden hiç şüphelenmek aklınıza geliyor mu?" diye sormak imkânı bulabilseydim, acaba ne cevap verirlerdi?!? Öyle ya, akşam saatlerindeki % 4-5''lik oranlara dayanılan yorumlarla, sabaha karşı % 30-40''lık oranlara dayanılan yorumlar arasında bir fark (evet, hiçbir fark) bulunmuyordu. Televizyonların kaynakları bütün şaşırtma taktiklerine rağmen aynıydı: A:A. ve İ.H.A.

Sunucuların ve yorumcuların hali gerçekten de çok trajikti. Çünkü bir büyük ekranda yer alan sayılara bakıyorlar, o rakamlardan birşeyler çıkarmaya çalışıyorlardı. İşin doğrusu, parti merkezlerindeki bilgisayar yığınlarına rağmen, onlar da aynı neticeleri alıyorlardı. Kaybedenler de şaşkındı, kazananlar da... Pek tabii ki sunucular da, yorumcular da... Bazı televizyonlar, bu rakamları sanal ortamlarda, sanal görüntü ve grafikler yoluyla izleyicilerine sunuyorlar ve daha güvenilir olduklarını kanıtlamaya çalışıyorlardı. Rakamlarla dolu ekranlar... Bana sorarsanız hepsi de tam bir fecaat idi.

Kuşkularımızdan kuşkulanabilir miyiz?

Tanrı''nın varlığından şüphe edebilen ve fakat dünyanın dönmediğinden şüphelenmeyi aklının ucundan bile geçirmeyen bir bilinç yapısı, acaba bu bol rakamlı sanal ortamın verilerinden, güvenilirliğinden, kesinliğinden şüphelenebilir miydi? Bütün bu gördüklerinin bir aldatmaca, bir yanılsama olduğuna inanabilir, en nihayet kurgusal bir bilgi alışverişinin pasif müşterisi olduğunun ayırdına varabilir miydi? Sanmıyorum; zira hem televizyon hem de bilgisayar ekranlarının büyüleyiciliği o derece had safhada idi ki kaybedenlerin dahî aklına sonuçlardan kuşkulanmak gelmiyordu, gelemiyordu.

Peki gerçek olan neydi? Bizatihi gerçek neydi? İşte bu suâlin cevabını verebilecek pek kimsenin de olduğunu sanmıyorum.
Bir seçimin "sanal sonuçlarına" ne kadar güvenebiliriz?

Umumiyetle amelî siyaset hakkında yazmayan veya günübirlik hâdiseler hakkında günübirlik kanaatler serdetmeyi tercih etmeyen bir köşeyazarı olarak böylesine günübirlik (aktüel) bir konuda yazıp yazmamakta önce tereddüd ettiğimi belirtmeliyim. Yorumlarımın hafife alınması ya da "okur saçmaladığımı düşünecek" endişesi değil bu! Sadece böylesine mükemmel bir misâlin mümkün kıldığı vasattan istifade edip etmemek kaygusu!

Yakınlarım gayet iyi bilirler ki ben, daha önce de CNN''in sunmuş olduğu o meşhûr Amerika-Irak savaşının gerçekte olmadığını savunmuş ve belki sizlere garip gelecek ama kuşkularımda da haklı çıkmıştım. Benim gözümde Amerika-Irak savaşı hep bir sanal savaş olarak kaldı. Olmamış, gerçekleşmemiş bir savaş. Ne yazık ki 1999 seçimleri de için de aynı şeyi söylemek durumundayım. Bu seçim de sanal bir seçimdir ve gerçekte (ekran dışında) böyle seçim olduğu, daha açıkçası ekran verileriyle ekrandışı verilerin birbirleriyle mütekabiliyet arzettiği kanaatini taşımıyorum.

Boyundan büyük laflar eden bu adamın iddiasını çürütmek kolay olmalı değil mi? Ekran verilerinden hayatları boyunca şüphelenmemiş olanlara söylemiyorum; bu verilerden şüphelenebilecek zekâların olduğunu biliyor ve onlara sesleniyorum: "Seçim sonuçlarının sanal olmadığına dâir elinizde sanal olmayan hangi delil var?"

Siz bu suâli ciddiye alıp almamak konusundaki tereddüdünüzü yenmeye çalışırken, ben de bu sanal sonuçların sanal olmayan açıklamasını yazmaya koyulayım.

25 yıl önce
Sanal seçimin sanal sonuçları (!)
Özgürlük kahramanı Leonard Liggio
Kara dinlilerle milletin savaşı
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?