|
Taşa taşa taşlaşıyoruz

- “Ben bir solucanım, fakat Tanrı''nın inayetiyle bir insan olacağım.”

4 Mayıs 1916''da cephedeyken ve tam da tehlikeli bir görevi üstlenmişken, savaş günlüğüne işte aynen böyle yazmış Wittgenstein. (Ich bin ein Wurm, aber durch Gott werde ich zum Menschen.)

İnsan olmak... insan hâline gelmek... insanlaşmak...

Böyle bir amacın peşine düşmek için, kişinin kendisini ''solucan'' gibi hissetmesi gerekmiyorsa da aczinin, zayıflığının, yetersizliğinin farkına varması şart. Çünkü insan, herşeyden önce, ''olunan'', ''ulaşılmak istenen'' bir mertebe.

''İnsan'' olarak doğmuyoruz; aksine ''insan olma'' yeteneğiyle dünyaya gözlerimizi açıyoruz. İstersek, gayret edersek ve tabii ki güç yetirebilirsek ancak ''insan'' oluyoruz; olabiliyoruz.

Bir hayvan olarak, bir canlı olarak, bir organizma olarak dünyaya gelmek, ve hep öyle kalmak da var işin içinde.

Hayvanlık, niçin kötü olsun, hayvanlıkla muttasıf olanlar sırf varoluşlarının gereğini yerine getiriyorlar diye? Hayvanlık, eksiklik sadece. Kemâlin noksanlığı. Bizatihi kemâle ulaşamama noksanlığı.

Kendimizi ne zaman bir ''solucan'' gibi hissetmeyiz?

Umumiyetle, kibirlendiğimiz, kibrin pençesine yakalandığımız takdirde.

Nedir kibir?

Büyük olmadığı hâlde ''büyükmüş gibi'' davranma mı?

Şayet kibrin karşılığı sadece “büyükmüş gibi davranmak”, âmiyane tabirle “tafra satmak” olsaydı, bu, pek öyle ''bağışlanamaz'' bir suç olarak nitelenemezdi. Herkes büyük olmak, büyük görünmek ister, isteyebilir. Kendince büyüklenebilir. Kibir değil bu. Belki ''tekebbür'', belki ''istiğna'', ama kibir değil.

Kibir, salt büyük görünmek adına başkalarını küçültmek demek. Kişinin kendisini büyük hissedebilmesi için, başkalarının küçüklüğüne ihtiyaç hissetmesi; yani başkalarının üzerinden büyük olmaya çalışması demek. Türkçe''de yaygın olarak “aşağılık kompleksi” (minderwertigkeit) olarak adlandırılan hâl.

Başkalarında kusur arayanlar, böyle bir takıntının pençesine düşenlerdir çokluk.

Kibir: “Bende yok, onda da olmasın!” demenin (hasedin) bir türü. Yani, diğer taraftan, “Bende var, ama onda olmasın!” demekle (kıskançlıkla) eşleşebilen bir hâl. Başkalarının sözde yokluklarından, yoksulluklarından, yoksunluklarından yararlanmaya çalışmak.

Başkasını aşağıya ittikçe yukarıya çıktığını düşünen, varolmak için değil, varolduğunu hissedebilmek için başkalarını tekmeleyen bir zihin, elbette bu kibrinin bedelini ödemekten kaçamaz, kaçınamaz.

Kibrin yanında dolaşan hâllerden biri de istiğna. Yeterlilik duygusu. Nehir, nasıl yatağından taşarsa, kişinin, kendini o denli ''taşkın'' (!) bir surette görmesi.

İstiğna, ''gına'' kökünden türüyor. Sahibine ise ''ganî'' (zengin/yeterli) deniyor. Karşıtıysa ''fakr''. Yani muhtaç. Başkasına ihtiyaç duyan.

Fakir (fakirliğini idrak eden) aslâ kibre kapılmaz, büyüklük taslamaz, gına (zenginlik) ile başı dönmez. Bilâkis yoksulluğunun ne denli büyük bir nimet olduğunu bilir; insan olma yolunda, fakrı, kendisine bağışlanmış bir ihsan, bir lütuf olarak görür. “Yoksulluğum övüncümdür” (fakrî fahrî) diyen Sâdık''ın sâdık bir izleyecisi ise, zâten şükreder; hâliyle değil, zâtıyla hamdeder.

Adına ''dünya'' denilen bu yosmanın insanımızı hayvanımıza ezdirebilmesi, bizleri yoksulluktan utanır hâle getirdiği için mümkün oldu. Yoksulluktan, yoksulluğumuzdan utandıkça hayvanlığımız azdı, insanlığımız ise azaldı. Öyle ki ''zühd'' (dünyaya dudak bükme tavrı) hayatımızdan çekildi.

Bir düşünelim bakalım, dünyaya ne kadar dudak bükebiliyoruz? Dünyaya, yani dünyevî olana.

Dünyaya dudak bükebilenlerin mevcudiyeti sayesinde, insanımız hayvanımıza galebe çalabiliyor; insanımız ortaya çıktıkça, izzet ve vakarın ne olduğunu öğrenebiliyorduk. Kaçtığımız için dünya peşimizden geliyordu; peşinden koştuğumuz için değil.

Taşmaya başladık, taşkınlaştık. Kibirden başımız döndü. Gönlümüz taş gibi katılaştı. Sözümüz bitti. Sustuk. Taşlaştık.

Ey tâlib, o hâlde, sen önce fakrı taleb et.

Bil ki fakir, “dünyaya muhtaç olan”; müslümansa, “dünyaya teslim olan” demek değildir. Tam tersidir.

17 yıl önce
Taşa taşa taşlaşıyoruz
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri