|
Beyaz Şiddet

— Hamile bir kadın gördüğünüzde, hangisiyle özdeşleşirsiniz: anneyle mi, bebekle mi?

Bu soruya erkeklerin vereceği cevap doğal olarak bellidir. Onlar kendilerini bebek''le özdeşleştireceklerdir.

Peki ya kadınlar?

Kadınların kendilerini özdeşleştirecekleri kişi bellidir: Anne!

Annenin masumiyeti fikrini sorguluyan ciddi bir metinden muktebes bu anektod. Estela V. Welldon''un “Anne: Melek mi, Yosma mı?” adlı kitabından...

Welldon''un tezi oldukça ilginç, hem de cesurca. Çünkü kadını (anne''yi) sapıklık kategorisinin dışında bırakan bildik şemaya itiraz ediyor ve tıpkı nevroz ve psikoz gibi, kadınlarda da anomali''nin görülebileceğini söylüyor.

Muhakkak okunmalı!

* * *

Hakikaten, modern nefs çözümlemeleri artık ''annelik'' kavramına ilişkin kutsallık hâlesini parçalamış durumda.

Bir asır önce Freud''un çözümlemeleri, istemiye istemiye de olsa dikkatleri çocuk cinselliğine çekmişti. Piaget''nin çalışmaları ise, bize çocuk denen o tatlı mahlukun ne denli ben-merkezci olduğunu gösterecekti. Hep birlikte kendine özgü bir kategori olarak çocukluğu farkedecektik.

Çok geçmeden de birçok kutsalın yanısıra çocukların ve hatta bebeklerin masumiyeti fikri de ciddi yaralar alacaktı.

Tanrı''yla birlikte masumiyet de ölüyordu. Saf ve temiz olan ne varsa!

Cinsellik yetişkinlere has bir kategori değildi artık. Cinselliğin sözkonusu olduğu yerde ise kaçınılmaz olarak şiddetin tasavvuru kaçınılmazdı. Doğa''nın. Saf doğa''nın.

Saf doğa demek, şiddet demekti.

Nitekim bu şiddeti tek başına ''vahşet'' sözcüğü bile temsil etmez mi?

Vahşî olan, doğal olduğu kadarıyla vahşet içerir. Vahşet, yani şiddet ve dehşet!

Doğal olan, en temelde irrasyonel (gayr-ı aklî) olandır. Çünkü kültürelin zıddıdır.

Doğal olan, yani masum, yani temiz, yani saf olan... Çünkü gayr-ı aklî olan...

Bebeklerin de, çocukların da masumiyetini yitirdiği bir çağdayız.

Hâlesiz bir çağ, bu yüzden bizim çağımız.

* * *

Das weiße Band (Beyaz Kurdele), çocuk masumiyetini çok farklı bir açıdan yorumlayan ilginç bir film.

Yönetmenine Cannes Film Festivali''nde 2009 Altın Palmiye ödülünü kazandıracak kadar güçlü de.

İzleyicilerini huzursuz etmekten hoşlanan bir yönetmen Michael Haneke. Aynı zamanda alışkanlıklarını sarsmaktan... ve beklentilerini boşa çıkarmaktan...

Felsefe eğitimi almış olmasının bunda büyük payı var hiç kuşkusuz! Hemen her filminde görülebilir bu birikimin izleri.

Sorun şurada ki Haneke''nin söylediği, her zaman, söylemeye çalıştığının hakkını tam olarak vermiyor. Başka bir deyişle, yönetmenin demek istediğinin değeri ile bizzat dediğinin (deme biçiminin) değeri arasındaki mesafe hiç de az değil!

Anlatmaya çalıştığı düşüncenin (ide''nin) çarpıcılığı olmasaydı, acaba, anlatımı (o ide''nin imagosu) bu denli çarpıcı olur muydu?

Sanmıyorum.

Haneke anlatımının gücünden çok, anlatıma değer bulduğuyla izleyicisini etkilemeyi başarıyor. [Oysa Lars von Trier''i farklı kılan tarafı da burası! Haneke''nin aksine, sadece işaret etmeye çalıştığı (ide) değil, bizatihi işaret etme biçimi de güçlüdür Lars''ın.]

* * *

Çocuklarca cezalandırılan bilhassa iki meslek sahibi dikkatimizi çekiyor filmi izlerken: biri tabib, diğeri rahib.

İlki bedenleri, ikincisi ise ruhları iyileştirmekle görevli. Her ikisi de vazifelerini hakkıyla yapıyorlar. Lâkin başkalarına karşı... dışarıya karşı...

Bu kadarlık başarı ruhlarının katılaşmasını önleyemiyor. Çürümesini... Şöyle de denebilir pekâlâ: Onları çürüten de başarıları zaten. Çünkü çocuklarının aleyhinde bir başarı bu! Kendi iç dünyalarına rağmen bir başarı!

İçten içe çürüyen bir diğer iktidar odağını da Baron ve ailesi temsil ediyor.

Bir tarafta kaba saba köylüler, diğer tarafta asaletin ve uygarlığın mümessilleri. Güç ve iktidarı elinde tutmasına rağmen gözleri kör bir aristokrasi.

Köylülerle Baron arasında tampon görevi gören üç meslek var: tabib, rahib ve öğretmen!

Öğretmen beyaz şiddetin dışında kalıyor. Çocukların hışmına uğramıyor.

Bir tesadüf mü?

Aslâ! Sanatta tesadüf olmaz çünkü!

* * *

Beyaz şiddet en saf, en masum, en temiz olanın uyguladığı bir şiddet türü. Hatta en zayıf ve en güçsüz görünenin...

Çocuk bilincinin... en kestirme çözümleri bulmakta mahir bir bilinç düzeyinin... gerçekte dünyayı olabildiğince yalın bir biçimde görmeyi becerenlerin... algılayamayacakları düşünülürken herşeyi algılayabilenlerin... masumların... ve dahî mahrumların...

Yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya yönelen bir şiddet bu!

Bedene ve ruha!

Kısaca, beyaz şiddet, güdülerin şiddeti.

Sözümona, Tabula Rasa''nın...

14 yıl önce
Beyaz Şiddet
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle