|
Bilirim, hepsi de benim gölgem çünkü!

— "Bir mağara düşün dostum.. Girişi boydan boya gün ışığına açık bir yeraltı mağarası.

İnsanlar düşün bu mağarada. Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi; ne yerlerinden kıpırdamaları, ne başlarını çevirmeleri kabil, yalnız karşılarını görüyorlar. Arkalarından bir ışık geliyor.. uzaktan, tepede yakılı bir ateşten.

Ateşle aralarında bir yol var, yol boyunca alçak bir duvar.

Gözbağcıları seyircilerden ayıran setleri bilirsin, üzerlerinde kuklalarını sergilerler, öyle bir duvar işte...

Ve insanlar düşün, ellerinde eşyalar: tahtadan, taştan insan veya hayvan heykelcikleri, boy boy, biçim biçim. Bu insanlar duvar boyunca yürümektedirler, kimi konuşarak, kimi susarak.

Garip bir tablo diyeceksin, hele esirler daha da garip. Doğru.. O esirler ki ömür boyu başlarını çevirmeyecek, kendilerini de, arkadaşlarını da, arkalarından geçen nesneleri de duvara vuran gölgelerinden izleyecekler.

Şimdi de mağarada seslerin yankılandığını düşün.. Dışarıdan biri konuştu mu, esirler gölgelerin konuştuğunu sanır, öyle değil mi?

Kısaca, onlar için tek gerçek var: Gölgeler."

* * *

Bilenler bilir, Eflatun''un ''mağara'' istiâresini bir dil ustasının tercümesinden okumanın ayrı bir tadı vardır. Cemil Meriç''in Türkçesinden.

Temiz ve titiz bir Türkçe. Gayet akıcı. Etkileyici.

Mağaradakiler''in girişinde yer verdiği bu istiâre''yi (metafor) bir süreliğine borç alan Cemil Meriç —ki istiâre de ''imgeleri borç almak'' demektir zaten— vurguyu farklı bir alana kaydırır: Türkiye mağarasının duvarlarında gezinip duran gölge-hakikatlerin aslının Batı-kökenli olduğuna işaret edip Türk intelijansiyasının duyduğu sesleri, izlediği gölgeleri gerçek adreslerinden tesbit etmeye çalışır.

Şöyle der: "Avrupa idea''lar dünyası... Mağaramızın duvarına vuran gölgeler ''hakikat''lerimiz."

Kısacası, mağara Türkiye''dir. Türkiye bizim mağaramızdır. Dışıysa Avrupa. Bu mağaranın duvarlarında gölgeler oynuyor. Hep gölge. Hepsi gölge. Tanıdığımız, bildiğimiz, bizden bildiğimiz, bizim gibi bildiğimiz gölgeler.. Hakikatleri dışarıda olan gölgeler... Belki hakikatsiz gölgeler. Gölgelerin gölgeleri.

"İnsanın mağarası", Meriç''in dilinde "bizim mağaramız"a dönüşür; bir açıdan Türk''ün mağarasına, bir açıdan "entelijansiyanın mağarası"na... Türk aydınlarının mağarasına...

Dileyen alsın kullansın. İnsanın dramını cemiyete taşısın. Toplum yanıyorken bireyi ihmal ettiğine niçin yansın aydın? Yanmasın. Toplumsal reçetelerini sunsun. Sunulsun.

* * *

Ben, ''mağara''yı hep aslına uygun olarak "insanın mağarası" olarak gördüm. Görürüm. Aksini düşünemem. Düşünmek istemem. Daraltamam. Bizim mağaramız, hakikatte insanın mağarası. Hepimizin mağarası. Tüm yeryüzü. Tüm insanlar. Hepsi aynı mağarada. Aynı zindanda. Kaderleri de aynı.

Değişen, değişik olan, eşkali. Şekilleri yani. Sadece şekilleri.

Gölgelerin sesleri ve renkleri ve kıvrımları değişiyor, hakikatleri değil.

Bu sebeple ey talib, sen kendi mağarının dışına çıkmaya çalış, önce dahil olduğun o biz''in mağarasından, sonra da eğer yapabilirsen ben''in mağarasından... Her bir insan tekinin çıkmak zorunda olduğu o mağaradan...

Zindandan.

Mağaranın tasallutundan kurtulacaksın. Kuklaların sultasından. Gölgelerin. Sahte gerçekliklerin. Hiç kimsenin üzerinde sulta kurmasına izin vermeyeceksin. Sana tasallutta bulunmasına.

Sulta ile tasallut ayrı kökten. Biraz derine kazarsan, sultân dahî öyle.

O hâlde ey tâlib, sulta''n da, sultân''ın da sadece hakikat olsun, hakikatin olsun!

* * *

Gazetelerde okuduklarının, televizyonlarda izlediklerinin en nihayet birer "mağara gevezeliği" olduğunu unutma! Kaçın o mağara gevezeliklerinden! Kaçınabildiğin kadar.

Heidegger''in adlandırması böyle, hakikate ilişkin olmayan tüm konuşmaları Höhlengeschwätz (mağara yarenliği) olarak adlandırır, ve mağara yârenliğinin tevlîd ettiği tüm gevezelikleri küçümser.

Haklıdır.

* * *

Hikâyenin bir de devamı var.

Cücelerin intikam aldıkları o yakıcı bölüm.

Hani o ''hakikat''in cezalandırıldığı sahne.

Benim.

Ben dediğim için çarmıha gerildiğim.

Ben hakikatim dedikçe öldüğüm.

Bir tek o sahne.

* * *

Hep gölge ey talib! İnan bana, hepsi gölge.

Bilirim.

Nasıl bilmeyeyim, hepsi de benim gölgem!

Not: 2 Aralık Salı günü Taksim Atatürk Kitaplığı''nda, 4-5 Aralık günleri ise Altunizade Kültür Merkezi''nde. Ölümü sayıyoruz. Renklerini. Tek tek. Hürmetle.

15 yıl önce
Bilirim, hepsi de benim gölgem çünkü!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle