|
BOTERO: "Büyümeyi İstemeyen Çocuk"

Fernando Botero. Hacimli gövdelerin ressamı. Bir abartı sarhoşu.

Renklerin neş''esini serimlemek uğruna sınırları yoksayan koca çocuk. Bu sebepten olsa gerek, orta yaş kadınlarının tutkusu.

Köşelerden nefret ediyor. Sivri ve keskin uçlardan. Bu nedenle çizgileri yuvarlamaktan kaçınmıyor. Hacimli gövdelere ihtiyacı var. Çünkü renklere ihtiyacı var. Gerçekliğe temas etmekten korkuyor. Hakikate.

Güzel olanı bilmiyor. Bilmek de istemiyor. Umursamıyor da zaten. Ona, hoş olan yetiyor. Hoş ve sevimli olan...

Başka bir deyişle, aşkı değil, sevgiyi tercih ediyor. Zirveleri değil, ovaları.

* * *

Ağzına doldurduğu kirazlardan dolayı avurtları şişmiş çocuk gibi cüsselidir Botero''nun çehreleri. İmaları bakımından.

Bu nedenle gövdeler hep iri ve geniş. Gözönünde tüm nesneler. Hüzünden uzak, çocuksu bir neş''e. Bazen muzipçe, bazen de kulağını verene şen dul kahkahaları işittirecek denli naif.

Fırça hep bir çocuğun elinde. Öyle ki yetişkinler bile bir çocuğun resmedebileceği kadar yetişkindir ancak. Kadınlar da, erkekler de...

Botero''nun figürleri zannedildiğinin aksine hiç de ''şişman'' değildir. Kendisinin de işaret ettiği gibi, şişmanları çizmez Botero, sadece eşyaya hacim verir. Abartır. Büyütür. Genişletir.

Gerçekliği abartılı bir biçimde görür zaten. Abartı sanatçının ellerinde değil, bakışındadır. O aslında gördüğünü çizer. Figüratif olanı. Cismi.

Bu nedenle tablolarında yine de hacmi büyüyen gövdelere değil, küçülenlere bakmalı asıl. Meselâ masanın üzerindeki o kocaman istakoza veya oyuncunun arkasında saklı iskambil kağıdına değil, masaların üzerinde sallanan o sevimsiz, o küçücük ampullere! Devasa çehrelere değil, büzüşmüş mini minnacık ağız ve dudaklara! Mandolinin de teknesinin hacmine değil, ortadaki deliğin hacmine.

Demem o ki Botero çizdiği/çizebildiği kadarını görmüş ve doğal olarak ancak gördüğünü çizmiştir. Antonioni''nin "Blow-up" adlı filmindeki fotoğrafçının aksine, sadece büyültürken değil, küçültürken de abartmaktan kaçınmamıştır.

* * *

Dört yaşındayken kırkbir yaşındaki babasını kaybeden sanatçı, babasının yaşına geldiğinde bu sefer dört yaşındakini oğlunu kaybeder.

Muhtemelen büyümek istemeyişi bundan. O buruk neş''esi. Gerçeklikten uzak duruşu. Dramdan, ve daha çok trajediden.

Arenalardan, sirklerden hiç ayrılmak istemez. Çocuksu bir mesafe, yapay bir neş''e katmaksızın yetişkinlerin dünyasını yorumlamayı istemez; barları, kahvehaneleri, genelevleri...

Sembolizasyonları da çocukçadır. Hepsi de basit ironiler içerirler. Portakalları. Mandolinleri. Fahişeleri. Rahib ve rahibeleri.

Kolombiyalı sanatçının zihnine, barış ve özgürlük deyince defne dalı veya güvercin gelir. Kuyuların derinliğinden korkar çünkü.

Eleştirmenlerin, sanatçının eserlerinde Latin Amerika sanatının izlerini bulmaya yönelik teşebbüsleri, en çok sanat tarihi öğrencilerini heyecanlandırmaya yarar.

Bir gölün genişliği belki bir kuyunun derinliğine tercih edilebilir ama, okyanus sözkonusu oldukta, bilinmelidir ki bu mukayese en son tahlilde lâfazanlıktan öte bir mânâ taşımayacaktır.

Panofsky''nin terimleriyle ifade edecek olursak, Botero essential (ikonolojik) olanı değil, fenomenal (ikonografik) olanı görmüştür hep.

Eşyaya bakışında en ve boy vardır, genişlik yani. Derinlik ise, sanatçının ihtiyaç duymadığı boyuttur. Derinlik, trajik olandır çünkü. Gerçeğin o soğuk suyuna parmak ucunuzu değdirmekle yetinemezsiniz, bizzat deryanın içine atlamalısınız. Ayağınız dibe değmeli. Batmalısınız.

Trajik olan hüzün ister. Gözleri biraz yummak suretiyle eşyaya bakmayı gerektirir; kaybedilen neyse onunla yüzleşmeyi...

* * *

Ben tablolarından çok, heykellerini severim Botero''nun.

Yeteneği, asıl heykellerinde zirvesine çıkar. Daire, heykelleriyle tamamlanır sanki.

Bütün, tablolarında değil, heykellerindedir.

Niçin?

Sanatçı, heykellerinde beyhude yere yetişkin taklidine kalkışmadığı için. O oradadır. Ne bakan, ne de bakılan, bizatihi bakış oradadır.

Heykelleri sözkonusu olduğunda Botero aradan çekilir, ve bakan herkes çocuklaşır. Bütün o sevimli gövdeler, resimlerinin aksine, hakikatin temsili değil, kendisi hâline gelir.

Bu nedenle de artık boyut değiştiren, nesneler değil, izleyicidir.

* * *

SERGİDEN NOTLAR

Pera Müzesi''nin 4 Mayıs-18 Haziran 2010 tarihleri arasında düzenlediği sergi, Botero''nun sadece 64 eserinden oluşuyor. Belki küçük bir demet, belki heyecansız bir başlangıç ama yine de genel izleyici için yeterli ve gayet öğretici. (Meraklısı muhakkak gitmiştir, ihmal edenlerin ise pek zamanları kalmadı.)

Ancak bu sergide sanatçının heykellerinden örnekler görme imkânınız yok ne yazık ki! Müzedeki video gösterisinin CD''sini satışa sunmaksa ya akla gelmemiş, ya eldeki imkânlar kâfi gelmemiş. Oysa CD olarak satışa sunulsaydı, sergi kitabından daha değerli bir hizmet olurdu.

Sergi kitabı için Rudy Chiappini''ye yazdırılan o gevrek yazıya gelince, ne yazık ki fazla profesyonelce (!) görünüyor. Yani ziyadesiyle sığ ve bayağı. Zevahiri kurtarmak kabilinden ucuz bir dergi yazısı. (Yetkililer biraz düşünürlerse, Still Life (Nature Morte) karşılığında yakıştırılan Ölüdoğa tamlaması kadar uyduruk bir tanımın olamayacağını anlarlar sanırım. "İstakozlu Ölüdoğa", lâf mı şimdi bu?!)

Her neyse, çıkışta, muhakkak Kolombiya mutfağını ziyaret edin. Pişman olmazsınız.

VE unutmayın, Pera, Türkiye''deki Avrupa''dır!

Not: Bir de yaz hediyesi: Bu hafta "Düşünce Düşlenir" adlı kitabım Kapı Yayınları''ndan çıktı. Düşe kalka okuyacaklar için!

14 yıl önce
BOTERO: "Büyümeyi İstemeyen Çocuk"
Ramazan kültürü
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü