|
Cumhuriyet Osmanlı"nın devamı mı, değil mi?

Birgün birkaç arkadaş, aramızda "nüans farkı" şeklindeki meşhûr kullanımın doğruluğu/yanlışlığı üzerine konuşuyorduk. Bazılarımız nüans kelimesinin zaten fark anlamına geldiği gerekçesiyle nüans farkı denilmesine karşı çıkarken, bazılarımız da Türkçe''de halkın fark ile nüans farkı''nı farklı mertebelerde ("fark" kelimesini ayrım, "nüans farkı" tâbirini ise ince ayrım mânâsında) kullandığını söylüyor, bu nedenle nüans farkı şeklindeki kullanımın -türetim esaslarına göre yanlış olduğu varsayılsa bile- doğru kabul edilmesi icab ettiğini savunuyordu. Hepimiz hemen hemen bütün Türkçe bilgilerimizi ortaya dökmüştük ve iyi kötü bir anlaşmaya varmak üzere idik. O sırada Hasanali Yıldırım dostumuz tebessümle (biraz da hinliğine) bizlere bir tâbir daha olduğunu hatırlatıverdi: "nüans fark ayrımı."

Nüans fark ayrımı bütün haşmetiyle önümüze gelince söyleyecek pek birşey bulamamış, halkın bu türetim kapasitesi karşısında duyduğumuz çaresizlik duygusuyla olsa gerek ki tahlillerimizi sürdürmektense susmayı tercih etmiştik. O günden beri ne zaman nüans kelimesi dilimin ucuna gelse, beraberinde o iki kelime de zihnime gelir ve her defasında nüans fark ayrımı takımını kullanarak çok ince ayrımlara işaret edilip edilemeyeceğini düşünürüm. Gülünç duruma düşmekten çekinmeyecek kimseler, pekâlâ bu vurgu takımını kullanabilirler ve bazı meselelerdeki ayrımların nüans fark ayrımı türünden ayrımlar olduğunu söylemekten kaçınmayabilirler. Bugün ben de böyle yapacağım ve sizlere nüans fark ayrımı''nın fevkalâde ehemmiyet kesbettiği bir anektod nakledeceğim:

Hakikatle hiçbir ilgisi yok!

"Günün birinde, Refet Paşa doğrudan doğruya bana hitap ederek: "Birinci İnönü zaferi münasebetiyle İsmet''i bir millî kahraman mertebesine çıkaran [6 Nisan 1921 tarihli] makalenizi okudum. Çok şâirâneydi doğrusu o yazınız. Fakat, hakikatle hiçbir alâkası yok!" deyince, ben de kendimi tutamayıp: "Şu halde Mustafa Kemal Paşa''nın İsmet Paşa''ya çektiği tebrik telgrafı da sizce bir şiirden mi ibaret?!" cevabını vermiştim. Bunun üzerine Refet Paşa kahkahalarla gülerek bana şöyle bir karşılıkta bulundu: "Ona ne şüphe! Bahsettiğiniz telgrafı yazanın da sizin edebiyat arkadaşlarınızdan biri olduğunu bilmiyor musunuz?" ("Türk''ün makûs talihini yendiniz" sözünün geçtiği telgraf, Hamdullah Suphi Tanrıöver''in kaleminden çıkmıştı.)

Birdenbire bu sözün ne mânâ ifade ettiğini anlayamamıştım. Bu anlayamamazlığım Refet Paşa''nın diğer bir sözüyle âdeta bir şaşkınlığa döndü: Eski Cenub Cephesi Kumandanı, hep o müstehzî tebessümüyle gülerek bana demişti ki: "Hem o telgrafta bir adres yanlışlığı da var. Mustafa Kemal Paşa onu İsmet''e değil, İnönü zaferinin gerçek kahramanı Miralay Fethi''ye göndermeliydi. Zira ilk ağızda bir hezimete dönmek üzere olan bu muharebe son dakikada o fırka kumandanının aldığı insiyatif ve sarfettiği gayret sayesinde kazanılmıştır."

Gerçi yıllar sonra, Garp Cephesi Hareket Dairesi Başkanı Kurmay Albay Tevfik''in (Bıyıklıoğlu) İnönü muharebelerine dâir yazıp bıraktığı notlar benim nazarımda Refet Paşa''nın bu sözlerini haklı gösterecekti ama, o zamanlardaki ruh halim içinde ben bunları birtakım şahsû dargınlıkların ifadesi sayarak derin bir üzüntü ile dinlemiştim. Evet, derin bir üzüntü ile..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, "Politikada 45 Yıl", sh. 46-47, İstanbul, 1984).

Bütün-parça ilişkisi

Tarih''i anlamak, bir bakıma ayrıntıları dikkate almakla mümkündür; zira ayrıntıları dikkate almadığınız takdirde, tarih''i, tarihî hâdiseleri anlamak ve yorumlamak konusunda derin zaaf çukurları içerisine yuvarlanmanız işten bile değildir.

Yakub Kadri''nin hâtıralarını okurken, nedense bu husûs sürekli zihnimi kurcalayıp durdu. Yazarın önemli hâdiselerle, önemli şahsiyetlerle alâkalı olarak verdiği bilgileri, aktardığı anektodları kaydederken, ilk bakışta önemsiz gibi görünen nice ayrıntının, o ayrıntıların bir parçasını teşkil ettikleri bütün''ü gölgede bıraktığını, âdeta bütün''ün sırf o ayrıntılar için anlatıldığını farkettim. Anlatı içerisinde yer alan basit bazı unsurların (hatta çekinmeden söyleyelim: "dekoratif ayrıntıların"), anlatı''ya sadece güç değil, aynı zamanda anlam da kazandırdığı kimi durumlarda, paradoksal bir biçimde bütün, ayrıntıların bir parçası haline geliyor, ayrıntılar (parça) garip bir biçimde bütün''ü kapsayacak ölçüde genişliyordu.

"Bütün''ün parça''dan küçük olamayacağı" aklın bedahetindedir; zira bütün-parça ilişkisi aklî (zihnî) bir ilişkidir. Zihin dışında (olgularda) ise bizâtihi ne bütün, ne de parça vardır. Neyin bütün, neyin parça olduğuna bizler karar veririz ve tarihten topladığımız parçalarla dilediğimiz şekilde, dilediğimiz gibi, dilediğimiz kadar kendine mahsûs (neredeyse "kendinden menkûl") bütünler oluştururuz. İşte ben bu gerekçeyle ansiklopedik bilgileri pek ciddiye almam; zira ansiklopediler, ayrıntıları hasıraltı eden bütünler inşâ etmek üzere yazılırlar. Her ansiklopedi maddesi kendi içinde ayrıntısı olmayan bir bütündür. Fakat bu bütünlerden (maddelerden) oluşan ansiklopedi''nin kendisi ise, garip bir biçimde bütünlüksüz bir ayrıntılar yığınından ibarettir.

Gelelim, Cumhuriyet''in Osmanlı''nın devamı olup olmadığı meselesine! Acaba sizce, bütün-parça ilişkisinin mahiyeti üzerinde durmaksızın, devam''ın varolup olmadığı üzerine konuşabilir miyiz; ansiklopedik bilgilerimize istinaden böylesine ciddi bir meselede ciddiye alınabilecek birşeyler söyleyebilir miyiz?

Kanaatimce, bütün''ü ve parça''yı lâyıkı vechile tanıyamadığımız sürece, herhangibir parça''nın herhangibir bütün''ün devamı olup olmadığını tartışamayız, tartışsak bile nüans-fark-ayrımlarına işaret edemeyiz.

25 yıl önce
Cumhuriyet Osmanlı"nın devamı mı, değil mi?
Türkiye’den imkansızı beklemenin ardındaki siyaset
MİT TIR'ları olayındaki ihanet silsilesi [1]
Sizce Osman Kavala bugünlerde ne yapıyordur
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”