|
Davulla zurnayla Bach icrâ edilemez!

— "Ne yapmayı düşünüyorsunuz?"

Bu soru karşısında Heidegger biraz duraklar ve şöyle der:

— "Hem düşünmek, hem yapmak, bir soru içinde tam iki fiil birden! Bu benim için çok fazla!" (Jose Pablo Feinmann''ın "Heidegger''in Gölgesi" kitabından, bir iki müdahaleyle...)

* * *

Düşünmenin hakkını veren bir zekâ, ne yazık ki eyleme aslâ vakit ayıramaz. Eylemin hakkını verense, düşünme için gerekli zamanı bulamaz. Hem düşünmenin, hem eylemin kolay olduğunu iddia edenlere gelince, onlar ya düşünmenin hakkını ver(e)memişlerdir, ya da eylemin...

Olan nedir o hâlde?

Olan şudur: Biraz düşünce, biraz eylem...

Peki sonuç? Sahiciliğin yitimi. Tutkunun ve ihlâsın...

* * *

İhlâs, bir eylemi o eylemin özüne has kılmak demektir; düşünmek için düşünmek, eylemek için eylemek...

Kısaca düşünmeyi ve eylemeyi bizzat amaç hâline getirmek... Ama sırf haz için, ikincil çıkarlar için değil.

Bu ise suçtur. Orgazm! Yani eylemsiz düşüncenin, düşüncesiz eylemin peşinde olmak! Hazzın...

Hem düşünebilmeli, hem de eyleyebilmelisin. Biraz ondan, biraz bundan! Vasatı bulmalısın! İnsanlarla vasatta buluşmalısın! Vasat olmalısın!

Bedeli nedir? Vasatın dışına düşmek. Tutkularından vazgeçmek. İhlâsını kaybetmek. Yani kendine sadakatini... Hazzını...

* * *

Suçumu biliyorum.

Suçum: "isteneni istememek".

VE daha da kötüsü: "istenmeyeni istemek."

Herkesin istediğini istememek ve/veya herkesin önemsediğini önemsememek kötüdür. Kötü ise suçtur.

Peki, ya istenmeyeni istemek, önemsenmeyeni önemsemek? Bu daha da kötüdür.

"Sorunları çözemem ama çözümleyebilirim" dediğim için mi yargılanacağım? "Eyleyemem ama düşünebilirim" dediğim için?.. Üstelik sizin adınıza da düşünmeyi üstlendiğim için?..

İstediğinizi istemiyorum, daha da kötüsü, istemediğinizi de istiyorum. Böylelikle mülkiyeti (çıkarı) vermiş, hürriyeti (hazzı) almış oluyorum.

Özgürlük kabulümdür. Tutkularımı koruyabileceğim her türlü özgürlük!

Topluma rağmen ve fakat toplumun içinde... irade özgürlüğü...

İnsan, ifade özgürlüğü sayesinde değil, irade özgürlüğü sayesinde insandır! İfade etmenin bir yolunu buluruz, bizim bilmediğimiz: iradenin yolu! İstemenin... ve tutkunun...

Hayvanlardan daha aşağıya düşebiliriz, lâkin meleklerden daha yukarıya da çıkabiliriz. Hamdolsun ki insanız! Unutmayalım, bizler, tutkularımızla insanız!

Kafka ne güzel söyler: "Musa''nın Kenan''a ulaşamamasının nedeni, hayatının çok kısa olması değil, insan hayatı olmasıdır."

Yani sorun, en temelde, niceliksel değildir!

* * *

Kültür''ün doğaya egemen olduğu her yerde, doğa, birdenbire kötülüğün kaynağı hâline geliverir.

En doğal tepkileri göstermek ayıptır, görgüsüzlüktür, son kertede iğrençtir: aksırmak, tıksırmak, hapşırmak, geğirmek, kusmak, vs.

Toplumsal akla göre, bedenin, içindekileri, kontrolsüz olarak, yani bir iradenin eseri olmaksızın dışarı çıkarması, bir güçsüzlük ve zayıflıktır. Dahası terbiyesizliktir.

Kişinin iradesi terbiye edilse, eğitilse, tepkilerini denetlemeye alıştırılabilse, diye düşünülür, bedeni, o istemedikçe bir şey yapamaz. Yapıyorsa, bir irade eğitiminden geçmemiş, terbiye görmemiş demektir.

* * *

Doğa''nın karşıtı akıl, doğal''ın karşıtı ise aklîdir.

İradeyi, doğayı denetim altına almaya ve terbiye etmeye zorlayan yetidir akıl! İşte bu aklın ve iradenin ürünlerine ''kültür'' diyoruz, kültürü ise medeniyet''i oluşturan belirleyici öge olarak tanımlıyoruz. Medeniyet''in temelinde medine, yani şehir var. Çünkü şehir, doğal değil, bilâkis aklî. İnsan aklının ürünü. Uylaşımların ve uzlaşımların mahsulü.

Doğal yaşam''la kültürel yaşamımız, tarihin hiçbir devresinde olmadığı kadar birbiriyle çatışıyor. Akıl adına, kültür adına, uygarlık adına modern insan kendi doğasını tahrib ediyor; doğal olandan vazgeçiyor ve kültürü doğanın yerine ikame ediyor. (Ne kadar kültürlü, ne kadar şehirli, ne kadar uygar ise, o kadar az doğal davranır insan! Zira eğitilmiştir.)

* * *

Modernlik ile dindarlık arasındaki çatışma, doğa ile kültür arasındaki çatışmanın sonucu. Dindarlık doğa''dan ve doğal olan''dan uzaklaştığı, başka bir deyişle, şehirleştiği, medenîleştiği ölçüde modernleşebilecek. Fakat dış görünüşü değil sadece, inanç ve değerleri de... Yani özü de...

Davulla zurnayla Bach icrâ edilemez çünkü! Mülkiyet ve çıkar talebinin ödenmesi zorunlu bir bedeli, bir maliyeti vardır.

Modern şehirlere ''damm''sız girilemez!

Not I: "Hz. İnsan" bu hafta Kapı Yayınları tarafından neşredildi. Şimdi sırada: "Ölümün Dört Rengi" var.

Not II: Bu ayki dersler, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi''nde, 3 ve 24 Kasım''da, saat: 18.00''de.

14 yıl önce
Davulla zurnayla Bach icrâ edilemez!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle