|

Kelimelerin, çoğu kez, bizim onlarda bulabildiğimizden/görebildiğimizden daha zengin ve daha derin bir içeriğe sahip olduklarını kim(ler) bilmez?

Nâdân!

Yani dile âşinası olmayanlar. Kelime ve kelâm karşısında yüreği titremeyenler. Kelimeyi mânâsından, eşyayı mefhumundan ayıranlar. Bıçakla değil, baltayla ayıranlar. Sözdeki, sözcükteki musikiyi duymayanlar.

* * *

Nâdân! Kelimeler ne de az şey söyler nâdânın dilinde. Kelimeler ve cümleler. Nâdânın dilinde, ve dahî dilinden.

Mânânın sığlığı ölçüsünde kelimeler o sığlığın kaplarıdır sadece. Kelimeler sanki birer kap kacak. Adeta hepsi de kullanılıp atılacak birer araç. En nihayet malzeme, en ziyade techizat. Kelimeler birer cihaz. Nâdânın dilinde, hatta elinde. Cansız birer âlet ve edevât.

Oysa can vermek gerek kelimelere. Onları hep mânâsıyla birlikte görmek. Fakat her defasında şeyleri mefhumuyla, kelimeleri mânâsıyla. Hep birlikte. Birlik içinde görmek ve göstermek gerek. Kelimeler vasıtasıyla canlanmak ve canlandırmak gerek. Ten kadar câna da ihtimam etmek gerek.

* * *

Enayi, çıkarlarının farkında olmayanın adı. Farkına varamayanın. Çıkarlarını kollayamayanın, koruyamayanın. Son tahlilde, fayda, menfaat ve/veya çıkar ilkesine göre hareket etmeyi bilmeyenin. Aptal ve ahmak demek bu yüzden.

Evet, çıkarının nerede olduğunu bilemeyecek denli aptal ve ahmak...

— "Enayi misin, ne duruyorsun?"

Yani menfaatlerinin peşinde koşamayacak kadar ahmak mısın ki duruyorsun? Hiç durma, koş, harekete geç, sana yarayan neyse git onu al! vs.

Nâdânın kelimeden anladığı işte bu kadar! Kelimenin argoya düşmesinin sebebi de bu zâten.

Enayilik bir tahkir sebebi. Dolayısıyla bir aşağılama ifadesi. Kullanılması da ayıp. Söylenmemeli.

* * *

Ey talib, şimdi, nâdânı boş ver de sen bana enayi''nin kökündeki ''ene''yi görüp göremediğini söyle!

''Ene''yi, yani ''ben''i, ''ego''yu.

Gördüysen, dinle!

''Enayi''nin karşısına, bugün, tam da bu yüzden, ''benci'' sözcüğünü koyabiliriz. Böylelikle onu ''bencil''den de ayırmış oluruz. "Sadece kendini düşünen (egoist)" anlamındaki ''bencil''den.

Enayi (benci) sadece kendini düşündüğü, sırf kendi çıkarını dikkate aldığı için enayilik (benci''lik) yapıyor değildir. (Hatırlanırsa, zaten yukarıda ''enayi''nin kendi çıkarını düşünmekten âciz kimseler hakkında kullanıldığına işaret etmiştik.)

Bir kimse hem benci olacak, benci''lik yapacak ve hem de ben''ini düşünmekten âciz olacak?

Bu bir tezad değil mi?

Kelimenin ve mânânın hakkı verilmezse, öyle.

Bu bir tezad.

Enayilik, sürekli ben''ine yatırım yapanın, kendini olduğu gibi göremeyenin sıfatı. Yani kendini bir halt zannedip mağrur davrananın, ve sahte gururundan ötürü de zarar görenin. Kendini vehim aynasında şişmiş görmekten hoşnut olanın.

Ya da makyajsız ayna karşısına çıkamayanın. Gerçeğin karşısına, toplumun karşısına kendi hakikatiyle çıkmaktan korkanın. "Ben ki...", "Ben ki..." diye diye şişinenin. Bu şişinme yüzünden kaybedenin. Mağrur gafilin. Gereksiz yere zarara uğrayanın. Tevazu nedir bilmeyenin. Kısacası: enaniyet. Yani enayiliğin bir başka sureti.

Ey talib, bu da enayi''nin ''ene''sinin en ortodoks yorumu. Avamın değil, havassın yorumu. Bir aşağılama değil, sadece tashih.

Güya.

* * *

Enayiliğin üçüncü yorumu, enayi''nin bizatihi yanında yer alıyor. Enayiliğin bu yorumu, bir enayinin yorumu çünkü.

Enayi, teni değil, cânı düşünen adamdır. Fayda ilkesine göre değil, haz ilkesine göre hareket eden... manevî değerleri uğruna maddî çıkarlarını terkeden, menfaatlerinden vazgeçen, bile bile kaybeden adam...

Efendimiz, "Hayâ rızka mânî olur" buyurur. Enayi, hayâsından, iffetinden ötürü rızkını tehlikeye atan adamdır.

Avam nezdinde aşağılama, havass nezdinde kınama sebebi. Lâkin ehassu''l-havass nezdinde taltif sebebi.

Enayi''nin ene''si bir iskelete denk gelmez ey talib! Oradaki ene, iskeletin karşıtı olan ene''dir. Bedenin karşıtı.

O ene, bil ki ruh''tur, nefha''dır, nefes-i rahmanî''dir. Haz için yaşar. Tutku için. Aşk için. Çıkar bilmez. Menfaatten anlamaz. Faydayı önemsemez.

Enayi, işte bu yüzden deliler köyünden bir menzil aşkın yaşar. Aşkla yaşar. Kaybede kaybede yaşar. Kudema''nın, "fayda ve menfaatin kokusunun bile duyulmadığı tek insanî eylem" olarak tanımladığı aşk için yaşar.

Bu sebeple enayinin ene''sini düşünmesi haz cihetindendir, fayda cihetinden değil.

* * *

Ey talib, vasiyetimi kaydet bir kenara: Enayi olmaktan utanma, kendini kendinden mahrum etme! Ene''ni önemse, enayi deseler de önemse!

En azından ene''ni o ene''nin gerçek sultanı için önemse!

VE bil ki "Ene''l-Hak"taki sırr-ı azîm, Hak''ta değil, Ene''dedir. Ene''nin, ayrıca, Hakk''a ve sıfata ihtiyacı yoktur, Ene, bizzatihi Hak''tır çünkü.

Not: 15-16 Ocak 2009 saat 19.00''da Altunizade Kültür Merkezi''nde. Düşüneceğiz. Bile bile kaybetmek pahasına. Düşleyeceğiz.

15 yıl önce
Enayi
Bayrama ve içimize doğru
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!