|
Enayi"nin ene"si

Kibir, gurur ve vakar. Birbiri yerine kullanılan üç terim. Haksız yere. Birbiri yerine geçirilen üç terim.

Gurur, tüm nefsanî kötülüklerin anası. Şeytanın sıfatı, hatta özü gurur. Kibir ve tekebbür de öyle.

Şeytanın gurur ve enaniyetinden söz edilir ammâ enayiliğini diline dolayanına pek rastlanılmamıştır.

Acep neden? Enaniyet sahibi olduğu hâlde, neden Şeytan, ''enayi'' kategorisine sokulmaz? Gurur, kibir, tekebbür gibi enaniyet sıfatları sözkonusu oldukda, bu hâlleri temsile Şeytan''dan daha lâyık olanı tasavvur edilebilir mi?

Enaniyet''teki ''ene'' ile enayilik''teki ''ene'', kimsenin kuşkusu olmasın ki aynı ''ene'' değildir.

* * *

Bir kimsenin ''enayi'' olmakla suçlanma gerekçesi, pekâlâ o şahsın vakarı olabilir. Dikkatlice bakılırsa görülür, tarih boyunca nice vakur şahsiyet ''enayi'' olmakla, çıkarını, fayda ve menfaatini iyi hesap edememekle suçlanmıştır. Ne gariptir ki aldırmazlığı, umarsızlığı da kibir ve gurur olarak yorumlanmıştır.

İyi düşünmeli, vakur ile mütekebbiri birbirinden nasıl ayırt edeceğiz? Vakar''ın alâmetleriyle gurur ve kibrin alâmetleri niçin birbirine benzer? Son tahlilde, ''enaniyet'' kötü bir haslet iken ''enayilik'' (eneiyyet), diğerine nisbetle niçin iyiymiş gibi görünür?

* * *

Türkçe''de bu ince farkı gösterebilmek için ''gurur'' kelimesinin önüne bir de sıfat eklenir: "pis gurur".

Gurur, tek başına vakur adamın hâli olarak göründüğünde, Şeytan''ın hâli hemen "pis gurur"la tanımlanacaktır.

Pis gurur, vakar değildir. Nitekim Şeytan''ın Adem''e secde etmemesinin sebebi vakarı değil, kibir ve gururuydu. Çünkü Şeytan, olumlanabilecek herhangi bir manevî ilkeden dolayı secdeden kaçınmış değildi. Gerekçesi, üstünlük yarışında geçersiz bir vehimden ibaretti. Maddeyi üstünlük sebebi saymıştı. Güya maddesini. Ateşi.

— "Onu topraktan, beni ateşten yarattın. / Ateş topraktan üstündür. / Üstteki alttakinin karşısında secde etmez. / O hâlde ben de kendisinden üstün olduğum Adem karşısında secde etmem."

İşte size pis gurur!

Kur''an''da bu tartışmayı tasvir eden sahnelere dikkatini yöneltmiş her okur, eşzamanlı olarak Peygamber''e karşı çıkan muhaliflerin gerekçelerini de hatırlamalıdır ki ateş-toprak, şeytan-insan karşıtlığının tam da bu tasvir sırasında nasıl aktüalize edildiğini anlayabilsin.

İlk kıyas değil, ilk yanlış kıyastı Şeytan''ınki. Sureti itibariyle değil, maddesi itibariyle yanlış bir kıyas.

O, üstünlüğünü maddi kökeninden elde etmeye uğraşıyordu. Oysa meleklerin Adem karşısında secde etmelerinin sebebi çok açıktı. O isimleri biliyordu.

Şeytan''dan istenen Adem''in kökenine, yani toprağa secde etmesi değildi ki! Secde emrinin sebebi Adem''in ilmiydi. Yani kıyasa konu olan üstünlük sebebi maddi değil, maneviydi. Mesele toprak-ateş meselesi değil, bilgi-bilgisizlik meselesiydi.

* * *

Şah-ı Nakşibendi''ye sormuşlar, "Efendim, nesebiniz nereye varır?" diye. O da "Evladım!" demiş, "kimse neseb ile bir yere varamaz!"

Şeytan''ın bilmediği, neseb ile bir yere varılamayacağının hakikatiydi. Adem toprak''tandı ama âlimdi. Şeytan''sa belki ateştendi ama cahildi.

Cahil olan âlimin sözünü kabul etmeli, toprak karşısında değil, ilim karşısında secde edebilmelidir.

Toprak, su, hava ve ateş.

İşte tabiat! Hangi unsur diğerinden üstün olabilir? Niçin olsun?

* * *

Manevî ilkeleri sebebiyle herhangi bir fayda ve menfaatten kendisini uzak tutan her âdem, o fayda ve menfaati elde etmek için manevî ilkelerinden vazgeçmeye hazır zevat tarafından ''enayi'' olarak suçlanır. Yani Şeytan gibi maddesine değil, bilâkis mânâsına dayanmak suretiyle, gelebilecek fayda ve menfaatlerden kendisini mahrum ettiği için, mânâsı olmayanlara, böyleleri ''enayi'' görünür. Enayiymiş gibi görünür. Pis gurur sanılır yaptıkları. Enikonu aptalca bir gurur. Tam anlamıyla: enayilik.

Yani, ene''ye, ben''e yapılmış abartılı yatırım: Yapamam!

— Ne demek yapamam! Sen kimsin ki yapamam diyorsun, diyebiliyorsun. Yap gitsin, sen enayi misin?

Gerekçesi hakikaten sağlamsa, bu suçlamanın, bu aşağılamanın muhatabı, her neyse o işi yapmama kararına sadık kalacak ve enayi olarak suçlanmaktan (ene''sine dayanıyor olmaktan) utanmayacaktır.

* * *

İnsanın ene''sinin iki yönü var: ilim ve toprak.

İnsanın kökenini biri manevî, diğeri maddî iki unsur oluşturuyor: ruh ve beden.

Manevî ve maddî, yani ilâhî ve beşerî.

(Meraklısına: ''Beşer'' kelimesi topraktan yapılmış heykelcik anlamına gelir. Bu beşere nefes-i rahmanî değmiş ve beşer, sonunda insan''a dönüşmüştür. Efendimiz, Kur''an''da, "Ben de sizin gibi bir beşerim" der ama "Ben de sizin gibi bir insanım" demez! Bilin bakalım neden?)

Enayi''nin ene''si (nefsi) eskilerin tabiriyle iki kelimeyle tanımlanırdı: hayvan-ı nâtık (animal rationalle).

Hayvaniyetinin kökeni, insanın toprağıdır. Nutkiyetinin kökeni ise ilminden ibarettir. İnsan her hâlukârda bilmeye muhtaç. Hayvaniyetini de, nutkiyetini de. Nefsini. Kendini. Özünü.

Kısaca insan her hâlukârda muhtaç. Bilmeye ve secde etmeye.

* * *

Ey talib, işte sana peşine düşeceğin bir soru. Soruların sorusu.

— Melekler bile secde ederken insana, neden secde etmez insan insana?

Enayiliğinden mi?

Not: 15-16 Ocak 2009 saat 19.00''da Altunizade Kültür Merkezi''nde. Enayice davrandığımın farkındayım ama elimden ne gelir; konu hep aynı: enayi''nin ene''si.

15 yıl önce
Enayi"nin ene"si
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî