|
Himmete talib olmak

Ey bilge, ne temennî ederdin? — Doğmamış olmayı. — Ama doğdun, şimdi ne temennî ediyorsun?

— Ölmüş olmayı.

* * *

Yaşam bazen bu denli ürkütücü görünür insana.

Gerçekte bu denli ürkütücü olmasa bile, böyle görünür. Herkese değil, bazılarına...

Doğum ile ölüm arasında yaşar insan! İki nokta arasında. Yaşam denen aralıkta.

Çok az kimse için ürkütücü olan işbu aralıktır. Kalabalıklar içinse aralığın sonu.... yani yaşam çizgisinin son noktası... ölüm noktası...

Küçücük bir nokta.

Uzakta olduğu için küçücük görünen bir nokta.

Bir tek nokta!

Ölüm, belki de yaşama asıl anlamını kazandıracak biricik nokta!

* * *

Garip olan şu ki modern insan ölümü öteleyen bir bilince sahip.

Ölümden korkmuyor bu yüzden, korkamıyor. Korkabileceği derecede ölümü kendisine yakın hissedemiyor... kalbinde ölüme aslâ yer açmıyor...

En büyük korkusu hastalanmak ve bir de yaşlanmak!

Ölüm korkusuna denk korkular bunlar... Kimilerince ölmekten de beter!

Ölüme doğru yürüdüğünü bir türlü kabullenmek istemiyor modern insan, sadece hastalanmaktan veya yaşlanmaktan korkuyor.

Hastalanmadığı veya yaşlanmadığı takdirde, ölüm korkusundan âzad olurum sanıyor. Ölümden değilse bile, ölüm korkusundan....

Ölümü yok saymakla kalmıyor, yok saymakla ölümün yok olacağına da inanıyor.

Ölümü öldürmeye çalışıyor. Azraili...

* * *

İnsanın en temel krizi: süreklilik arzusu... yani beka duygusu...

İnsan kendi varlığına (yaşamına) sürekli kazandıramayacağını bir türlü kabullenemez! İster istemez mülkiyetindeki eşyayı da sürekli (baki) kılamayacağını itiraftan kaçınır.

Beka vehmiyle aldatır kendini. Fena''dan, fanilikten, geçicilikten tiksinir. Fena fenadır!

Oysa mezar taşlarının alnı açıktır, onlar kimseye yalan söylemez:

Hüve''l-Baki! Yani sürekli olan bir tek O!

* * *

Halk imanını emniyette addeder; kusurlarının ise affolunacağını ümid eder. Ne yapsın, insan her daim kendini güvende hissetmeye ihtiyaç duyar!

Bu güven güçlendikçe, beka (süreklilik) arzusu da güçlenir, kalpten mahviyet hâli iyiden iyiye uzaklaşır, kişi her adımında varlığını daha çok hissetmek ister.

İşaret edeceği ben''in hacmi büyür, cesameti ve cesareti artar. Kalp gözünü kapatan gaflet perdeleri kalınlaşır.

Mala düşkünlüğü iyice artar. Öyle ki malının ve mülkünün çokluğu sayesinde dış dünyayı istilâ edebileceğini vehmeder. Yetinmez, başkalarının kalplerini de ele geçirmek ister. Başkalarının kalbinde yer kazanmaya çalışır, ne kadar çok kalpte yer edinirse aklısıra o denli güvende olacaktır. Şöhret, işbu hesabın ürünüdür.

Fanilerin gönlünde beka bulmaya çalışmak, gafletin en katmerlisidir bu yüzden!

Bütün çabalar mahviyete direnmekten ibarettir. Zavallı insan, kendini büyük hissetmek için her şeyi küçültür.

Kibrin çirkinliği de buradan gelir: Kendini büyük hissetmek için kişi daima başkalarının küçüklüğüne ihtiyaç duyar.

İnsan insanın üzerinde tepinir. İnsan insanı çiğner, ezer, tekmeler. Ggücü yettiğince. Halbuki yükseldiğini düşündükçe alçalır da haberi olmaz.

Boşuna değil, peygamberler ve veliler kâfir olmaktan korkarmış; halk ise günahkâr olmaktan...

Neden peki?

Bir taraf zât-ı Huda''nın peşinde, öteki taraf vech-i Huda''nın!

Gürültüye hiç gerek yok, herkes zannıyla meşgul, ve dolayısıyla herkes zannından mes''ul!

* * *

Geçen hafta Büyükada''da ehl-i hâlden seksen yaşında bir zât ile müşerref oldum.

Kendisiyle Sen Pasifik Kilisesi''nde genç gitar virtüözü Celil Refik Kaya''nın birbuçuk saatlik resitalinde karşılaştık. Bir dostumuz, yaşlı zâtın Amiş Efendi''nin bir talebesinin talebesine talebelik yaptığını söyleyince, tabiatıyla, çok heyecanlandım. Adadan ayrılmadan önce birlikte bir çay da içebilecektik. Bundan a''lâ nimet mi olur! Hemen yola revan olduk.

Sohbet sırasında, söz geldiğinde, biraz da lâtife yollu, “Üstadım!” dedim,

— Gençken “Buğday mı, himmet mi?” diye sordular, biz de hiç tereddüt etmeden buğdayı reddedip himmete talib olduk. Tabiatıyla kendimizi, çok şükür, buğdaydan mahrum ettik. Lâkin görünen o ki bu yolculuğun sonunda himmeti de elde edemedik sanırım. İmdi ne yapalım, ne tavsiye buyurursunuz?”

Himmet buyurup şöyle cevap verdiler:

— Evlâdım, bu zamanda himmete tâlib olmak, himmete sahip olmak demektir!

Kalktım, elini öptüm, ve hüzün içinde oradan ayrıldım. Amiş Efendi''nin kokusunu duymuştum çünkü.

* * *

Not: Ramazan geldi, hoş geldi. Bir düşünelim bakalım, acep Ramazan evimize buğdayla mı geldi, himmetle mi?

15 yıl önce
Himmete talib olmak
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle