|
İnsan özü gereği cahil ve gafildir

Hakikat''in bir yüzü yok. Sanıldığının aksine çok yüzlüdür hakikat.

Yanlış da olsa, yalan da olsa sözün bir hakikati vardır meselâ. Bu nedenle doğru''nun karşısında sadece ''yanlış'' değil, ''yalan'' da yer alır.

Hemen belirtmeliyim ki hakikate aykırı sözleri, sözün sahibinin bu aykırılığın farkında olmaması hâlinde ''yanlış'', farkında olması hâlindeyse ''yalan'' olarak adlandırıyorum.

Bu durumda yalan''la yanlış arasındaki ayrım, sözün sahibinin niyet ve kasdıyla meşruiyet kazanmış olur.

Bile bile yalan söylemek!

Çok saçma! Kişi zaten bilmeden yalan söyleyemez. Bilmiyorsa, söylediği yalan değil, yanlış olur. Yanlışa nisbetle yalanın zor bağışlanır bir nitelik taşıması da bundandır.

Yalan varsa dolan da vardır çünkü. Dolanma ve dolandırma, yani niyet ve kasıt.

* * *

Yanlış, hakkında konuşulana (konuşulanın hakikatine) bakılarak anlaşılabilir; yalan ise, bizzat konuşana (konuşanın hakikatine) bakılarak...

Yalanı ortaya çıkarmak, kişiyi yanlışa düşmekten kurtarmaz. İnsan hakikati bilmek zorundadır. Hem kendi hakikatini, hem de eşyanın (dışdünya''nın) hakikatini.

Nitekim büyük düşünür Gazâlî, şekavet''in (mutsuzluğun) temelinde iki tür yetersizliğin yer aldığını söyler. Birincisi ''gaflet''; ikincisi ise ''cehalet''.

Cehalet derdini tedavi edecek devânın adı ''ilim'', gaflet hastalığından şifa bulmak ise ancak ''marifet'' ilacıyla mümkün.

İnsanın eşyanın hakikatine ilişkin bilgisizliğine ''cehalet'' denir. Kendi hakikatine ilişkin bilgisizliğine ise ''gaflet''...

* * *

İnsanın nefsinde gerek hakikate, gerek hakikatini bilmeye dair hâlli güç bir direnç vardır. Gaflet ve cehalet nasıl ki insanın bu dünyadaki mutsuzluğunun hakikî sebebi ise, işbu direnç de gaflet ve cehaletin en önemli sebebidir.

Nefis, sanıldığı gibi ilim ve marifete değil, cehalet ve gaflete yatkındır. Zihni karışacak olanları dikkate alarak hem daha açık, hem daha fiyakalı bir biçimde söyleyeyim:

— İnsan özü gereği cahil ve gafildir.

İnsan, bir dış destek, bir dış neden olmadıkça hakikati de, hakikatini de bilmeye yönelemez. İşin kötü tarafı, böyle bir neden olsa da yönelemez. Tüm dış sebepler kendisine yardımcı olsa bile, insan, ne yapar eder bilmeye/bilişe/görmeye ayak direr, tüm hücreleriyle direnç gösterir.

* * *

Malum olduğu üzere, depresyona girmek, mağaraya kapanmakla eş hâllerdendir. Kişi karanlığı sever, kendisiyle başbaşa kalmaktan hoşlanır, perdeleri kapatır, üstüne yorganı alır, uyudukça uyur. Cenin halindedir. Dizlerini karnına çeker, ve hepimizin zaman zaman aradığı o ana rahmindeki şefkati bekler. Ancak böyleyken kendisini rahat hisseder/hissedebilir. Elinden tutmak isteyenlere kızar, onlara "Ben rahatım siz kendi işinize bakın!" der.

Gaflet ve cehaletin simgesinin siyah/kara/karanlık olması boşuna değildir.

* * *

İnsanın en kuvvetli duyusu ''göz'', bu duyunun işlevi de ''görme''.

''Bilme'' fiiliyle ilgili yakıştırmaların çoğunun göz ve görme sözcükleri üzerinden yapılması, ister istemez ışığın ebedî değerini artırmıştır. Görme''nin gerçekleşebilmesi için göz yetmez, ışık da olmalı.

Kimilerine göre bu ışık Tanrı''nın ışığı, kimilerine göre doğa''nın ışığı...

Bu nokta, Fizik''le Metafizik arasındaki yol ayrımının beliriverdiği noktadır.

Gaflet ve cehalet karanlığına gömülü zekâlar, tam da bu nokta da ipin bir ucuna diğerinin aleyhine olmak üzere asılırlar.

Bir taraf, güya Doğa''dan gelen ışığı savunmak adına, Tanrı''yı görmez ve/veya görmezden gelir. Yeterli ışıkları yoktur. Doğa''larının. Doğallık''larının.

Bunlar gafildir. Gafletleri nedeniyle görüşleri bulanık olduğundan kısayol kullanmayı severler, ''bilim'' jokerini öne sürünce tüm sorunların çözüleceğine inanırlar.

Diğer taraf ise güya Tanrı''dan gelen ışığı savunmak adına, Doğa''yı görmezler, gözlemlemeyi de akıl edemezler. Yeterli ışıkları yoktur bu yüzden. Tanrı''larının. Tanrısallık''larının.

Bunlar da cahildir. Cehaletleri nedeniyle, pencereden dışarıya bakmazlar. Hâlleri müsait değildir. Kısayol kullanmayı severler, tıpkı rakipleri gibi, ve hemen ''din'' jokerini kullanmak suretiyle ipin kopmasına katkıda bulunurlar.

Tanrı tarafında yer alanlar Tanrı''ya değil tanrılarına, Doğa tarafında yer alanlar da Doğa''ya değil doğalarına dayandıkları için Tanrı ile Doğa''yı karşı karşıya getirirler. Fiziksiz bir metafiziğin, metafiziksiz bir fiziğin inşâ edilebileceğine inanırlar. Böylece —hem de elbirliğiyle— gaflet ve cehaletin birleşmesine yardımcı olurlar.

* * *

İki tarafa da sor ey talib! — "Meteor''un meteoroloji''de ne işi var?"

Çekinmeden sor! "Meteoroloji, meteorları (göktaşlarını) konu edinen bir bilim dalı mıdır?"

Ve sakın unutma, her dönemde gaflet ve cehalet erbabının şaşkınlığı, doğru cevabı değil, doğru soruyu bilmemekten kaynaklanır.

Hakikatte iki taraf da karanlıktadır. Hakikatte ve hakikaten...

Not: 24 Mart''ta saat 18.30''da Taksim Atatürk Kitaplığı''nda; 26 Mart''ta saat 19.00''da Altunizade Kültür Merkezi''nde.

٪d سنوات قبل
İnsan özü gereği cahil ve gafildir
Biz ne söyleriz, tamburamız ne çalar?
Bir Ateşe Attın Beni
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı