|
Melâmet hırkasını sen kendin giy eynine!

İbadet ile âdet arasındaki fark nedir? İbadet ile âdet arasındaki bağıntı görülmediği takdirde, aralarındaki fark da kolay kolay görülemez.

İbadet ile âdeti yanyana getiren ortak nokta, her ikisinin de özünde ''tekrar''ın, yinelenme''nin bulunuyor olmasıdır. Bu yüzden yinelenen''in adıdır âdet. Yani olagelen, olmakta olan, süregiden, alışkanlık hâline gelendir. Kısaca: olağan.

Hadi, gazetecilerin kullanmaktan hoşlandıkları bir sözcükle de ifade edelim: ''routine''.

Artık ''âdet'' yerine daha çok ''rutin'' demeyi tercih ediyoruz.

Hâl bu ise, soruyu yineleyebiliriz: Her ikisinin de özünde yinelenmek (tekrar) olduğuna göre ibadeti ''rutin''den ayıran nedir?

Bu mesele, İslam dünyasınca ihmal edilmiştir.

Çünkü sual... sualin kendisi... özü... unutulmuştur.

Cevabı da.

* * *

Bir işin âdet hâline geldiğini söylediğimizde, bir alışkanlığın ortaya çıktığına işaret etmiş oluruz. Meselâ ''âdetullah'' (Allah''ın âdeti) terimiyle kastedilen, doğa''da düzenli olarak vukua gelen (olağan) hâdiselerdir. Yani doğa''nın bir diğer adı da âdet''tir. Doğal olansa âdetullah.

Bu terim, mucizelere geçit veren bir doğa tasavvurunu temsil eder; istisnalara imkân tanıyan bir düzenliliği.

Fevkalâde''nin aslı fevk''al-âdet''tir. Yani âdet-üstü ve/veya doğaüstü.

Hârikulâde''nin aslı da hârik''ul-âdet''tir. Yani âdeti yakan/bozan/değiştiren: âdet-dışı, sıradışı veya doğaüstü.

Her iki kelimenin de ortak ikinci anlamı: muhteşem.

Kimsenin kuşkusu olmasın, bu ihtişam, doğadan değil, hep doğaüstü''nden gelir; yani duyuların üstünden...

* * *

Demek ki ''âdet'' kelimesinin anlam haritasında bir ''sıradan'' ve ''olağan'' taraf bulunduğu kadar, sıradışına, olağandışına yol veren bir taraf daha var. İstisnalara izin veren bir taraf.

İstisnalara, yani mucize ve kerametlere...

* * *

Hemen burada yavaşlayalım ve şu sözcüğün temsil ettiği ikircikliğin nedeni üzerinde biraz düşünelim: ''âdeta''.

Bu kelimenin, asıl anlamına uygun yazımı şöyle olmalıydı: ''âdeten''. Yani âdet olarak.... âdet itibariyle...

Kabul etmek gerekir ki zarfların, sözgelimi evvelen''in ''evvelâ'', aslen''in ''aslâ'', meselen''in ''meselâ'' yazılıp okunması gibi âdeten''in de ''âdeta'' şeklinde yazılıp okunması, dille düşüncenin izdivacı bağlamında hakikaten çok erotik bir ayrıntı teşkil eder.

Hâsılı, âdeta kelimesinde hissettiğimiz "sanki" vurgusu, gerçekte mutlak olanı, kesin olanı, zorunluluğu yadsıyan bir renge sahiptir: âdeta... sanki... mış gibi...

Bu ikircikle ihtimallerin/imkânların/tesadüflerin dünyasında karşılaşıyoruz: doğada.

Ama çok eskiden, ve bir de şimdi.

* * *

Bu arada ''sünnetullah'' terimini unutmamalı. Zira sünnetullah, tabiî (doğal) olgularla değil, aksine iradî, daha doğrusu ictimaî (sosyal) olgular hakkında kullanılan bir terimdi.

XIX. yüzyılda pozitivist bilim anlayışının da etkisiyle İslâm dünyasında âdetullah''ın yerini sünnetullah terimi aldı. Çünkü sünnetullah terimi, matematiğin yardımıyla doğa''nın yasalarından, değişmez kanunlarından, doğanın mutlaklığından söz etmenin revaçta olduğu bir devrin taleplerini karşılamaya daha uygundu.

Adetullah, doğal olgularda düzenlilik ve sürekliliği içeriyor ve fakat kesinlik ve mutlaklık olmadığını da açıkça ilan ediyordu. Oysa toplumların kaderiyle ilgili olarak Tanrı''nın hükmünde bir değişme olmayacağını belirten sünnetullah terimi, Modernist İslâmcıların ihtiyaç duydukları kesinlik kavramı için çok daha elverişli, istismara çok daha müsaitti.

Allah''ın âdetinde değişme bulunabiliyordu ama Allah''ın sünnetinde aslâ! Böylelikle toplumsal olguları tanımlayan bir terim, doğal olgular alanına taşındı. Sünnetullah terimini öne çıkaran modernistler, ister istemez mucizelerden de yüz çevirdiler.

Güya itizal edip kendilerini mutezile saydılar.

* * *

İbadetler de birer âdet, birer rutin midir?

Evet, ibadetin en temel özelliklerinden biri tekerrür etmesidir, tekrarlanmasıdır. Eylemin sarsılmaz bir süreklilik kazanmasıdır. Sarsılmaz bir süreklilik, en son tahlilde ''alışkanlık'' demektir.

Süreklilik kazanmış bir eylemin, bir alışkanlığın, bir âdetin hem en kuvvetli, hem de en zayıf tarafı aynıdır: şuurdan uzaklığı... bilinçsizliği... tekdüzeliği... bu nitelikleri sebebiyle zahmetsizce ve kolaylıkla yapılıvermesi...

* * *

Ey talib, iyi kulak ver, sana ibadetin ahkâmından değil, esrarından söz ediyorum:

İbadet, kolaylıkla yapılabilir hâle geldiğinde, bir zevk kaynağı hâline dönüştüğünde hemen ara verilmeli ve yeniden, adam gibi bir kez daha niyet edilmelidir. Alışkanlıktan korkulmalıdır; ve dahî şuursuzluktan...

İbadetle âdeti ayıran niyettir; yani eylemin bilincinde olmak!

İbadet etmek artık nefsine ağır gelmiyorsa ey talib, hemen niyetini tazele de melâmet hırkasını sen kendin giy eynine!

16 yıl önce
Melâmet hırkasını sen kendin giy eynine!
ABD içeriden kuşatıldı! Başkenti işgal altında. Çöküş durdurulamaz.
Yine siyahîler katledildi..
Kurtlar Vadisi Irak"ta filminin verdiği mesajlar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!