|
Osmanlı mirasını "derin millet"in derûnunda aramalı!

Geçen haftasonu değerli dostum İhsan Fazlıoğlu ile birlikte Ma''muret''ul-Aziz Vakfı''nın davetlisi olarak Elazığ''da Düşünce Tarihimizin Kayıp Halkası: Osmanlı Tecrübesi konulu bir panele katıldık. Uçak''ta bağımsız bir milletvekili adayı da bulunuyormuş. Bunu uçaktan indiğimizde anladık; zira havaalanında büyük bir kalabalık toplanmıştı ve bir mitingde konuşma yapmak üzere oraya gelen bu bağımsız milletvekili adayını ellerinde bayraklar karşılamaya hazırlanıyorlardı. Uçaktan inerken arkadaşıma, Ma''muret''ul-Aziz Vakfı yöneticilerinin en nihayet bir panel nedeniyle gelen bizleri istikbal için bu denli mübalağalı bir tören düzenlemelerine gerek olmadığını söyledim... gülüştük...

Ma''muret''ul-Aziz Vakfı, Elazığ halkının teveccühlerini kazanmış bir yardım kuruluşu... Memleketin mağdur ve muhtaç insanlarının maddî-manevî sıkıntılarına ortak olmak ve elden geldiğince bu sıkıntıları çözmek maksadıyla hayırsever ve idealist birkaç insan tarafından kurulmuş... 1994 yılından itibaren Elazığ''ın yardıma muhtaç insanlarına kuru gıda, sıcak yemek, yakacak, ilaç, nakit para, giysi gibi hemen her konuda yardım ellerini uzatıyorlar... Bugüne kadar 10.000''i aşkın insana yardım ulaştırmışlar ve halen de ulaştırmaya devam ediyorlar. Ne mutlu ki Elazığ''ın varlıklı kimseleri de bu hizmetin sürmesi ve yardım miktarının artması için mezkûr vakfa destek veriyorlar.

Vakıf, şimdilik kiralık bir dairede birkaç yaşlı insanın her türlü ihtiyacını karşılıyor ve niyetleri bir "Düşkünler Yurdu" kurup bu hizmeti genişletmek... Bir Sebil Mağazası kurmuşlar ve vakfa bağışlanan kullanılmış veya kullanılmamış giysileri, ev aletlerini ihtiyaç sahibi kimselere ücretsiz olarak dağıtıyorlar. Bir Aşevleri de var ve bu Aşevi vasıtasıyla yüzlerce aileye hergün sıcak yemek veriyorlar. Bu arada tek tek tesbit edilmiş ihtiyaç sahiplerinin evlerine kuru gıda maddeleri dağıtıyorlar. Bugüne kadar 100 ton kuru gıda, 4 ton et yardımında bulunulmuş...

Derin Millet''in derûnu...

Vakıf yöneticileri panel öncesinde bu faaliyetlerini bir sinevizyon gösterisiyle tanıtırlarken, İhsan Fazlıoğlu dostum kulağıma eğilip, "İşte derin millet bu!" dedi: "Çünkü aşevi tam anlamıyla bir Osmanlı geleneğidir ve Osmanlı mirası derin milletin derûnunda hayatiyetini sürdürüyor!"

Gerçekten de öyleydi; zira şahsî hiçbir menfaat temin etmeksizin, hatta ceplerinden masraf edip, mesâilerinden zaman ayırıp kendi beldelerindeki insanlara yardımcı olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışan bu mübarek zevât, bütün imkânsızlıklara rağmen yüzlerinden gülümsemeyi eksik etmedikleri gibi, devletten de yardım almadan bu zorluklara göğüs geriyorlardı. Kendilerine sâdık kalmaya çalışıyorlardı; düştükleri yerde(n) doğrulmaya çabalıyorlardı; hepsinden önemlisi, herkesin "ne yapmalı?" suâlini sorduğu bir dönemde, onlar bir şey yapıyorlardı.

Neredesiniz ey Harputîler, neredesiniz?!

Ertesi gün sabah kahvaltısını Harput''ta yaptık. Harput''u ikinci kez ziyaret ediyordum; Fazlıoğlu ise ilk kez... Harput, mezarlığını ziyaret etmek istedik... Zira meşhûr Harputlu âlimlerin kabirlerini görebileceğimizi zannediyorduk. Fakat aramızda Harputizâdelerin yatmakta oldukları yerleri bilen kimse çıkmadı. Kabristan''a gittiğimizde, Tanzimat döneminden kalma nice mezarın, kabristanın ortasından geçen asfalt yolun iki yanına saçılmış bir vaziyette olduğunu gördük. Bakımsızlıktan taşlar pas tutmuştu; bu nedenle mezartaşlarındaki kayıtların bir kısmını sökemedik... Mezartaşları öteye beriye savrulmuştu ve Harput''un ruhu, Harput''un tarihi perişan bir durumdaydı.

Mezarlıkta iki tarikat silkine rastgeldik. Biri meşhur Beyzadelerin bulunduğu yerdi. Burada Nakşibendî şeyhleri ve müridânı yatıyordu. Biraz ilerisinde de Kâdirî meşayihi yatıyordu. Mezartaşlarında umumiyetle Yâ Gaffâr ism-i celili yazılı olması dikkatimizi çekti. 1950''de vefat etmiş bir zâtın mezartaşında Osmanlıca harflerle şöyle yazılıydı:

Ne güzel sen benim gibi

Ben de güzelim sen gibi

Sen olursan benim gibi

Ben de olam senin gibi

Gördüklerimizden mahzûn bir halde kabristanı gezdik, ama yine de meşhur Harputlu âlimlerin yattıkları yerleri bulamadık. Sorduk ama kimse bilmiyordu. Asfaltın üzerinde yürürken bir tarihin, yok edilmiş bir tarihin üzerinden yürüdüğümüzü hissettik. Kimbilir belki de Harputizâdelerin mezarları asfalta gitmişti. (Asfalta gitmek tabirinin ne demek olduğunu eski İstanbullular iyi bilir.)

Ahi Musa''nın türbesini ve mescidini, Esadiye Camii''nin yıkıntılarını, Mansur Baba türbesini, Ulu Camii ve haziresini, Sârâ Hatun Camii''ni, Kurşunlu Camii''ni ziyaret ettik ve Harput''un o garip yollarında söylene söylene yürüdük. Harput Müzesi adı verilen kulübenin durumu içler acısıydı. Güya bazı yazmalar sergilenmişti: Kur''an-ı Kerim''in, Envar''ul-Aşıkîn''in, Mefatih''ul-Gayb''ın yazmaları... Razî''nin tefsirinin sayfaları rutubetten bozulmak üzereydi ve işin vahim tarafı kimse bunun farkında değildi. Hâsılı Harput''un kendisinin Harput Mezarlığı''ndan hiçbir farkı yoktu; zira bizâtihi Harput bir mezarlık haline gelivermişti.

Tarihsizlik ve yurtsuzluk marazı

Geçen sene Adana''ya gittiğimde, Ulu Cami ve külliyesinin ve hemen yanıbaşındaki Ziya Paşa''nın metrûk haldeki kabrinin halini görünce neler hissettiysem, Harput ziyareti sırasında da aynı şeyleri hissettim. O zaman fırsatlar elvermedi ve Adana''nın halini Adanalılara şikayet edemedim. Fakat şimdi Elaziz''in Ulu Camii''nin halini Elazizlilere şikayet ediyorum ve onlara kendi tarihlerine, kendi beldelerine sahip çıkmaları çağrısında bulunuyorum.

Tarihimizi yok ettiler; bizleri tarihsiz ve yurtsuz kıldılar. VE bu nedenle bizler biz olmaktan çıktık. Ehliyetimizi kaybettik, mensubiyetimizi kaybettik ve geriye kırık-dökük bir şahsiyetimiz kaldı. O halde hiç değilse şahsiyetimizi muhafaza etmeye çalışalım; olur a, belki o zaman tarih tekerrür edebilir.

NOT: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı''nın organizatörlüğünde M. Lütfi Şen''in düzenlemiş olduğu "Medeniyet İçin Konuşmalar"ın üçüncüsü bugün saat: 18.00''de Taksim Atatürk Kitaplığı''nda gerçekleşecek. Orada Çağdaş Tefsir Tarihi''nin Kayıp Halkası: Osmanlı Tecrübesi üzerine konuşacak ve ihmal edilen yüzyılların muhasebesini yapmaya çalışacağım. Duyurulur.

25 yıl önce
Osmanlı mirasını "derin millet"in derûnunda aramalı!
Öz eleştiri zamanı
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi