|
Resimli Kur"an ve Sanat ve Edebiyat...

Biblia Pauperum! Yani yoksulların kitab-ı mukaddesi! Okumaktan mahrum olanların... ümmîlerin... görmeye ihtiyacı olanların...

— "Harfler okuma-yazma bilenler için neyse, resimler de okuma-yazma bilmeyenler için aynı şeydir."

Altıncı yüzyılda böyle söyler Papa Gregorius Magnus (540-604).

Yani İslâm''ın ortaya çıkışından önce.

Böylelikle Kitab-ı Mukaddes kıssaları resm ve tasvir edilmeye başlanır. Hristiyanlık bilincini neredeyse tümüyle görselleştirmek mümkün hâle gelir.

Niçin?

Okuyarak öğrenmekten mahrum olan halkın bakarak öğrenmesi için.

Lâkin harfler aracılığıyla değil, resim ve tasvirler aracılığıyla... İkonalar yardımıyla...

Anlamak için değil sadece, ibadet etmek için de.

Batılı bilincin görselliğe yatkınlığının temelinde, Greko-Romen tecrübesinin yanısıra, plastik sanatları ve sanatçıları asırlarca himaye eden Kilise''nin etkisi ve katkısı da inkâr olunamaz.

Batı kültürü, özü itibariyle görseldir. Eşyayı doğrudan gözle kavramaya hem yatkındır, hem de alışkındır.

Batı Hristiyanlığı en nihayet Greko-Romen geleneğin takipçisidir. İster istemez Arileşmiştir. Mirasçısı olduğu uygarlıkla belki ideolojik olarak çatışmış ama sonunda onu kültürel olarak içselleştirmiştir. Sarı saçlı, mavi gözlü bir İsa artık herkesin gözü önündedir. Yanında. Evinde.

* * *

Peki Doğu''nun, bilhassa müslüman ve yahudi tecrübesinin gözle ve görsellikle ilişkisi nedir?

Sami bilincinin hafızasında görsellik, herşeyden önce dolayımsızlık demektir. Dolayımsızlık, yani eşyayla/dünyayla doğrudan doğruya temas! Avuçlamak!

Gerek yahudi, gerekse müslüman bilinci görsellikte hep bir teşhir yönü görmüş, bu yüzden de hakikati bilme ve anlama sürecinde dolayımı tercih etmiştir. Kulağı yani. İşitselliği. Görerek bilmek yerine, duyarak bilmeyi.

Hakikat ile talibi arasında her zaman belirli bir mesafenin bulunmasını arzu etmiş ve görmekte/görsellikte hep bir avuçlama hevesi sezdiğinden, görmenin dolayımsızlığına karşı, işitmenin dolayımını tercih etmiştir.

Avuçlamayacaksın! Ama dokunabilirsin! Sadece değebilirsin!

* * *

İslâm medeniyeti, bu yüzden, görme merkezli değil, işitme merkezlidir.

Bizim kültürümüzde plastik sanatların kavranışında hâlâ bir sorun varsa, bunun temel nedeni, müslüman bilincinin görsellikten ziyade işitselliğe yatkın ve alışkın olmasıdır.

Esas olan Kelâm''dır, Kelâmullah! Söz yani. Dil. Kelime.

Müslüman bilinci duygu ve düşüncelerini, şekiller aracılığıyla değil, kelimeler aracılığıyla ifade etti asırlar boyunca. Tezhib ve minyatürü usulca bir kenara bırakırsak, görselliği en çok harflerin tersim ve tasviriyle sınırladı. Hat sanatıyla. Kaligrafiyle.

Duygu ve düşüncelerini dile getirdi, ve fakat göze getirmekten kaçındı.

* * *

Öyle ya, müslüman bilincinin şiir yeteneği tartışılabilir mi? Doğulu bilincin şiiriyeti?

Aslâ! Şiirin yurdu, bizim topraklarımızdır. Bütünüyle Şark!

Manzum ve mevzun (ölçülü) düşünmeyi dünyaya öğreten bir medeniyetin çocuklarıyız. Şiirle düşünürüz. Düşünceyi duyguların üstüne yerleştirmeyi bildiğimiz gibi, duygularımızı da düşüncelerimize taşıtabiliriz.

Dil düşkünüdür Şark zekâsı. Dolayımı sever, sırrı, gizemi, örtük olanı. Teşhir etmek Şark''ın eşyayı kavrama tarzına yabancıdır. Kadınları bile soyarak değil, örterek yüceltiriz. Dolayıma başvurmaktan hoşlanırız. Saklamaktan. Muammadan.

Tanrımızı bile görmeyi değil, ona yaklaşmayı önemseriz. Avuçlamayı değil, sadece değmeyi. Dokunmayı. En çok, göz ucuyla bakmayı. Şehlâ-nigâhı.

* * *

Aslında geçmiş zaman kipiyle yazmalıydım tesbitlerimi. Yazmadım. Çünkü hâlâ büyük ölçüde aynı bilincin taşıyıcıları olduğumuza inanıyorum.

Ne Tanzimat, ne Meşrutiyet, ne de Cumhuriyet devri bu bilinç yapısını değiştirebildi. Değiştiremezdi de zaten.

Dinci veya dinsiz, bu ülkenin bütün haylaz çocukları şiiriyet ehlidir! Görselliğe değil, işitselliğe yatkın bir tabiatları vardır. Gizeme, sırra, esrara... Sanatçısı pek yoktur bu yüzden, ama şairi vardır. Edebiyatçısı. Hikayecisi. Kıssacısı.

Sanat (Art/Kunst) ve Edebiyat (Literatur) ayrımını yaparken bile hep elleri, dilleri dolaşır bizimkilerin, aradaki farkı kavramakta beceriksiz davranırlar; sanatçı (artist) diye tanıttıklarının en nihayet ya şair, ya hikâyeci veya romancı olduklarını unuturlar.

* * *

Peki sinema sanatı? Türk Sineması? Bir anlamı var mı bilmiyorum ama meselâ Müslüman Sineması?

Sözgelimi Çağrı filmi, müslüman bilincinin değil, gerçekte Greko-Roman tecrübesinin çocuğu olan Batılı modern bilincin ürünüdür. Olması gereken de buydu zaten. (Çağrı, teknik bakımdan daha Batılı, daha modern olduğu için başarılıdır; dinen daha hassas olduğu için değil!)

İslâm dünyası plastik sanatlar konusunda 13-14 asırlık bir gecikmeyle de olsa henüz irtibat kurmuşken başka ne yapılacaktı yani?!

Müslüman bilincinin daha uzun bir süre gözle ve görsellikle ilişkilerinde sorun yaşaması kaçınılmazdır. Görmeyi ve göstermeyi öğrenmek zaman alır. Asırlık alışkanlıklardan sıyrılmak ve/veya yerleşmiş hassalarla hesaplaşıp onları eğitmek pek o kadar kolay değildir.

* * *

Sinema, edebiyat ile sanatı en yüksek düzeyde birleştirebildiği ölçüde bir ''sanat'' haline gelebildi. Yani görsellik ile işitselliği. Bu yüzden gerçek anlamıyla en modern sanattır sinema!

Bir düşünün bakalım, Nuri Bilge Ceylan''ın filmleri niçin Batı''da takdir görüyor da Türkiye''de sıkıcı bulunuyor sizce?

O filmler görsellik kalitesiyle Batılı bilinci ne kadar etkiliyorsa, halkımızı da (ne yazık ki) o denli sıkıyor ve bayıyor. Ceylan''ın filmlerinde edebiyatın/hikâyenin/anlatının kokusu bile yok ama sanat var. Diyalogları ne kadar berbatsa, görüntüleri de o denli birer ihtişam abidesi!

Ceylan, muradını gözüyle anlatıyor, diliyle değil. Bu nedenle kulağa değil, öncelikle göze hitab ediyor.

Batılı bilinç, o ödülleri, Ceylan''ın hikâyesine değil, sanatına veriyor! Görsellikteki maharetine! Kamerasının gücüne! Kadrajının yetkinliğine!

* * *

Meselâ Cem Yılmaz, filmlerinde kendince görsel harikalar yaratmaya çalışıyor, üstelik kesesinin ağzını da açıyor. Maksat sanat olsun abiler diyor.

Bu çabalar karşısında halk ne diyor?

"Görsel tekniklere karnımız tok, biz hikâye isteriz, gülmek isteriz" deyû o görsellik numaralarını umursamıyor bile!

Halkın gözünü çok meşgul edersen, anlattığın hikâyeye pek kulak ver(e)mez. Oysa standup''lar öyle mi? Yeter ki konuş! Herkes dikkatle dinler seni! Dinler ve güler.

Gösterme, dikkati dağıtma, sadece anlat!

Recep İvedik filmleri neden gişe rekorları kırıyor sanıyorsunuz?

Göstermiyor, sadece anlatıyor. Tuluât yapıyor ve saçmalıyor. Halk da dinliyor. Hepsi o kadar!

* * *

Hatırlar mısınız bilmem, İran İslâm Devrimi''nden kısa bir süre sonra ülkemizde bir "Kur''an-ı Musavver" meselesi başgöstermişti. 80''li yılların başında.

"Resimli Kur''an" olur mu olmaz mı tartışması! O zaman, zinhar haramdır denilerek büyük bir yaygara koparılmıştı!

Peki şimdi, yani 30 yıl sonra ne diyorsunuz? Kur''an-ı Musavver olur mu? Meselâ bir Resimli Meâl?

Caiz midir?

Dindar bilinç kaçınmamalı, hemen cevap vermeli: "Biblia Pauperum"a cevaz var mı bizim topraklarımızda?!

Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri de susmamalı! Hatta Hayrettin Karaman Hocamız dahî lütfedip kanaatlerini açıklamalı!

Gerekli özen gösterilirse, ilk defa geleceğimiz hakkında kendimiz konuşmaya başlamış olacağız! Yüzleşebilirsek, ilk defa kendimizle kendi isteğimizle yüzleşebileceğiz. Böylelikle Batılı bilinçle Doğulu bilinç arasındaki ayrımın en keskin tarafını bu sefer biz kendimiz göreceğiz!

Kelime ve hayalin soyutluğundan, şekil ve suretin somutluğuna...

Dinlemek yerine artık görmek! En azından görerek dinlemek!

Dindar bilinç resmin ve heykelin olduğu mekanda namaz kılabilir mi?

Putperestlik korkusu hissetmeksizin bir heykeli temaşa edebilir mi?

...

Soruları arttırayım mı?

Hayır, tartışmanın başlangıcı için bu kadarı yeter!

* * *

Ne dersin ey talib, inanmanın maliyetini üstlenmeye hazır mısın?

Hazırım diyorsan, çaren yok, dinlemek kadar görmeyi de öğrenmeye mecbursun!

Kendine kendi aynanda bakmaya mahkumsun!

Denemelisin! Çünkü aksi takdirde, Binbirgece Masallarında olduğu gibi, her masalın bitiminden sonra zikredilmesi âdet olduğu üzre "Semi''na ve eta''na!" (İşittik ve itaat ettik!) demek yerine, bundan böyle "Basarna ve a''seyna!" (Gördük ve isyan ettik!) dedirtirler sana!

Tıpkı benim dediğim gibi.

NOT
: En nihayet "Ölümün Dört Rengi" bu hafta yayımlandı. Ölümün ve yaşamın... ışığın ve gölgenin... beyazın ve siyahın... insanın... işitmenin değil bu sefer, görmenin...
٪d سنوات قبل
Resimli Kur"an ve Sanat ve Edebiyat...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle