|
Cumhurbaşkanımızın hediye edeceği kitap

Geçen gün bir gazetemizde “Külliye’de Beş Milyon Kitaba Adım Adım” başlığıyla resimli bir haber yayımlandı. Bu haberden anlaşıldığına göre, toplam beş milyon kitabın yer alacağı Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi’ne şimdiye kadar bağışlanan kitapların sayısı bir milyon 392 bini bulmuş. Kısa bir süre önce, bendeniz de Beştepe’ye davet edilmiş, diğer yazar ve kütüphaneci arkadaşlarla birlikte konu hakkındaki görüşlerimi bildirmiştim. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Sayın İbrahim Kalın Bey’in başkanlığında gerçekleştirilen bu toplantı, kitap ve kütüphane dostlarını hayli ümitlendirmiş ve son derece sevindirmişti.

Gazete haberinde yer alan bir ayrıntı dikkatimi çektiği için onu da siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsi kütüphanesi de, daha sonra bu 5 milyonluk kütüphaneye intikal edecekmiş. Bu kitapların içinde Tayyip Bey’in, lise yıllarında kartpostal satarak kazandığı parayla satın aldığı ve “en kârlı yatırımım” dediği Istılahat-ı Fıkhiyye Kâmusu da bulunuyormuş. Hem Diyanet İşleri Başkanlığı hem de İstanbul Müftülüğü görevini hakkıyla yerine getiren merhum Ömer Nasuhi Bilmen hocamız “Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kâmusu” isimli altı ciltlik bu şaheseriyle İslam Hukuku’nun abidelerinden birini dikmiş oldu.

Geçen gün Hayreddin Karaman Hoca da köşesinde dile getirdi, bu eser İstanbul Üniversitesi tarafından yayımlandı. İşin garibi şu ki, o sırada İstanbul Üniversitesi Rektörü olan Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar ile birlikte Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ve Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı gibi isimler bu İslam hukuk şaheserine övücü takrizler yazdılar. Halbuki bu şahıslardan hiçbirinin İslam dünya görüşüyle hiçbir ilgisi yoktu. Üçü de laik düzenin savunucusu ve 27 Mayıs askeri darbesinin alkışlayıcısı idi. Özellikle Sıddık Sami Onar, bu konuda çok daha ileri gitmiş, darbeci askerlerle işbirliği yapmaktan, onları tahrik etmekten çekinmemişti. Hatta, bir ilim adamına asla yakışmayan bu “nâbeca” hareketlerinden dolayı adı “fetvacı profesör”e çıkmıştı. Rektörün günah galerisindeki görüntüler –tabii ki – sadece bundan ibaret değildi. Sıddık Sami, üniversitedeki mütedeyyin talebelerin İbnülemin sayesinde açtırdıkları mescidi de darbe olur olmaz kapattırmıştı. O zamanlar, merhum Peyami Safa’nın bu konuyla ilgili yazdığı birkaç köşe yazısı basında ve kamuoyunda büyük yankı meydana getirmişti.

Peki, bu adamlar nasıl oluyor da, büyük İslam alimi Ömer Nasuhi Bilmen Hoca Efendi’yi ve kıymetli eserini öve öve bitiremiyorlar? Bu soruya cevap mahiyetinde bir çok yazı kaleme alındıysa da, onların hepsi hayretle karışık takdir duygularını dile getirmekten ileri gidemedi, tabii ki okuyucuyu da pek fazla tatmin etmedi. Vakıf Gureba Hastahanesi’nin başhekimi merhum Prof. Dr. Asaf Ataseven’le – vefatından birkaç yıl önce – yaptığım bir röportajda yukarıdaki suale cevap teşkil edecek bazı ip uçları yakalamıştım. Hem bu ip uçlarını, hem başka bir takım delilleri bir araya getirerek – önümüzdeki hafta- bu bilmeceyi çözmeye çalışacağım. Bu vesileyle, benim de kütüphanemi süsleyen bu eseri bütün okuyucularıma, özellikle hukukçulara tavsiye ediyorum.

Not: Her hafta Pazar günü yazma imkânı verdikleri için Yeni Şafak yöneticilerine teşekkür ediyorum. Haydi Bismillah!..

#Dursun Gürlek
#hediye kitap
5 yıl önce
Cumhurbaşkanımızın hediye edeceği kitap
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?