|
Doğan Hızlan ve Prof. Dr. İlhan Başgöz

Pazartesi sabahı Hürriyet’in birinci sayfasında “Bekliyoruz İlhan Hoca” başlıklı haberi hem edebiyatla alakalı olduğu hem de Hoca’yı az çok tanıdığım için ilgiyle okudum. Kısaca nakledeyim.

Doğan Hızlan Bey’e, cumartesi gece yarısı bir e-mail geliyor. Türk halk edebiyatının önemli isimlerinden Prof. Dr. İlhan Başgöz’ün Amerika’da, İndiana’da hasta olduğu haber veriliyor. Doğan Bey, hemen Hoca’nın yanında bulunan Balım Yetkin’i telefonla arayıp bilgi alıyor. İndiana Üniversitesi Ural- Altay Dilleri ve Folklor Enstitüsü’nde profesör ve Türkçe programının direktörlüğünü uzun süre yürüten ve oradan emekli olan 97 yaşındaki İlhan Başgöz hastadır ve son iki yıldır da giderek ağırlaşmaktadır. Bir yılı aşkın bir süreden beri Türkiye’ye dönmek istediği halde mevcut şartlar dolayısıyla bu, bir türlü gerçekleşmiyor.

Doğan Hızlan, derhal Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı arayıp durumu bildiriyor. Bakan Bey de Hoca’nın telefon numarasını alıp ilgileneceğini söylüyor. Prof. Dr. İlhan Başgöz, halk edebiyatı ve Türk folkloru konusunda dünyaca tanınan bir uzmandır. “Nasreddin Hoca Onur Ödülü”nün de sahibi olan İlhan Başgöz, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Köroğlu üzerine önemli çalışmalar yaptı.

Şimdi asıl konumuza gelelim. Bir gün, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Kadıköy şubesinde yeni çıkan kitapları incelerken İlhan Başgöz’ün hayat hikâyesini anlatan bir eserle karşılaştım. Hemen oracıkta kitabın sayfalarını şöyle bir çevirip Ferid Kâm ismini görünce, cismini de görmüş gibi heyecanlandım. Meğer eski adıyla İstanbul Darülfünunu Şerh-i Mütun Müderrisi, yeni ifadesiyle İstanbul Üniversitesi Metinler Şerhi Profesörü Ferid Kâm, işte bu Prof. Dr. İlhan Başgöz’ün hocalarından biriymiş. İlhan Bey, “Gemerek Nire Mloomington Nire-Hayat Hikâyem” isimli biyografisinde hocası Ferid Kâm’dan da söz ediyor. Haydi, ben de bir kıyak yapıp bu ilgi çekici anekdotları siz değerli okuyucularıma nakledeyim:

Prof. Ömer Ferid Kâm, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde İlhan Başgöz’e, iki yıl metinler şerhi hocası olarak ders veriyor. Ferid Bey bu sırada yetmiş beşini geçmiştir. Yuvarlak, nur yüzlü, kısa boylu, etine dolgun bir ihtiyardır. Hoca her zaman bölümün kitaplığında, bir masanın başında kitap okumaktadır. Ancak arada bir uykusunu önleyemez, başı kitabın üzerine düşer ve uyuyakalır.

Ferid Hoca’nın Arapça, Farsça ve Fransızca bilgisi mükemmeldir. Divan Edebiyatı konusunda ise tam bir otoritedir. Bir gün Nef’î’yi okurken şöyle bir cümle kullanıyor: “Çocuklar bakın, Nef’î, iyi şair, sözün ustası, ama tangur tungur, pek şaşaalı. Fransız şairi Lamartin gibi ince, insanca duyguları yok.”

Ferit Bey bin dokuz yüz otuzlu yılların başında üniversite reformu yapılınca işten çıkarılıyor. Hasan Âli Yücel bakan olunca onu tekrar hocalığına iade ediyor. Ferit Bey, İstanbul Üniversitesi’nde bir gün derse girmiş. Oturduğu sandalyenin bir ayağı kırıkmış. Hoca düşecek gibi olmuş.

Eskilerin ifadesiyle “tab’-ı şâirânesi” tam o anda kendisini harekete geçirdiği için derhal kırık sandalyeden kalkmış ve öğrenciler önünde şu beyti söylemiş:

Sana mevki vermezler bundan öte

Böyle sandalye gerek böyle …..te

Ferit Hoca, 1949 yılında, Ankara Dil ve Tarih’te derse başlıyor. Talebeler bir gün üstada, “Hocam, şu kelimeyi ‘bülend’mi okumak gerek, ‘belend’ mi?” diye soruyorlar. Ferit Bey şöyle cevap veriyor: “Merhum Muallim Naci bunu ‘bülend’ diye yazmıştır. Hepsi de doğrudur. Ama lügatte cesaret olmaz. Getirin bakalım lügatleri!” İstenilen lügatler getirilip gözden geçirilince Hoca’nın doğru söylediği anlaşılıyor. Hoca o yaşta bile korkunç bir hafızaya sahipti. İlhan Bey, Ferit Hoca, derslerinde ince nükteler yapmayı severdi, dedikten sonra buna şöyle bazı örnekler veriyor:

İkinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda memlekette tifüs salgını vardır. Bilindiği gibi tifüs bitten geçmektedir. Her kaşınan yerde bite rastlanmaktadır. Tifüse yakalanma söz konusudur. Ferit Hoca, bir gün derste kaşınıyor ve şöyle diyor: “Bir bitler, bir de Hitler dünyayı felakete götürecek!”

İlhan Başgöz Bey’den öğrendiğimize göre Ferit Hoca’nın kulağı ağır işitirmiş. Bir gün ders zili çalıyor. Hoca işitmiyor, belki de işittiği halde dersi kesmek istemiyor. Zeynep isminde sabırsız bir öğrenci, “Hocam, zil çaldı” diyor. Ferid Bey, duymazlıktan geliyor. Birkaç dakika sonra yine bu öğrenci “Hocam, zil çaldı” deyince Hoca nükteyi yapıştırıyor: “Anladık kızım! Zil çaldıysa ne yapalım yani? Biz de kalkıp oynayalım mı?”

Ortalığın, milletvekillerinin yolsuzluklarıyla ve rüşvetçilikleriyle çalkalandığı sırada, bir gün derste “Çocuklar, kimseye söylemezseniz size bir kıt’a okuyacağım” diyor ve kendisine ait şu dörtlüğü söylüyor:

Sefaletle geçer ömrün muhakkak

Eğer yoksa pederden nakd-i mevrûs

Sefaletten halâs olmak dilersen

Tereddüt yok, ya d…..s ol, ya mebûs

Unutmadan söyleyeyim, Mehmed Âkif’in çok sevdiği dostlarından biri de Ferid Bey’dir ve büyük şairimiz ona “Üstad-ı hakîmim” diye hitap etmektedir.

#Doğan Hızlan
#Prof. Dr. İlhan Başgöz
3 سال واپس
Doğan Hızlan ve Prof. Dr. İlhan Başgöz
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?