|
Kalbe ferahlık veren ‘Dualar’ vesilesiyle

Yeni Şafak gazetemizin okuyucularına hediye ettiği “Kur’an-ı Kerim’den ve Resulullah’ın Dilinden Dualar” isimli kitabı ben de cuma günü gazeteyle birlikte aldım. Hakikaten güzel hazırlanmış ve Ramazan maneviyatına gayet uygun bir hediye olmuş. Bu vesileyle emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

Mademki duaların en fazla kabul edildiği Ramazan iklimini yaşıyoruz, öyleyse müsaadenizle ben de konuyla ilgili birkaç cümle söyleyeyim. Dini kitaplar, kulun Allah’a en yakın olduğu zaman dilimlerini sıralarken secde ânına ve dua vaktine büyük önem veriyorlar. Bilindiği üzere dualar da, fiili dualar ve kavli dualar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Zaten kavli duaların makbul olması için önce fiili dualara teşebbüs edilmesi gerekiyor. Yani önce deveyi bağlamak, sonra tevekkül etmek icap ediyor.

Pandemi denilen musibet rüzgârlarının olanca hızıyla estiği, sam yellerinin ortalığı kasıp kavurduğu şu zor günlerde her iki duaya da şiddetle ihtiyaç var. Fiili duaların bir bakıma temsilcileri olan sağlıkçılarımız, zaten büyük fedakârlık örnekleri sergileyerek, bütün güçlerini sarf ederek bizlere örnek oluyorlar. Zaten dini inancımız da bu konuya gerekli önemi veriyor. Tıp ilminin, din ilminden önce geldiği kaynaklarda belirtiliyor. Salgın hastalıkların hüküm sürdüğü ortamlarda karantina sisteminin uygulandığı öteden beri biliniyor. “Tıbb-ı Nebevi” adıyla kaleme alınan eserlerde Efendimiz’in konuyla ilgili görüşlerine, tavsiyelerine geniş geniş yer veriliyor. Zaten bir Müslümanın dini inancının gereklerini hakkıyla yerine getirebilmesi için sağlıklı bir hayat yaşaması bir zaruret olarak karşımıza çıkıyor.

Cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman “Muhibbi” mahlasıyla kaleme aldığı bir şiirinde “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demek suretiyle sağlığın ne derece önemli olduğuna vurgu yapıyor. Evet, biri verirken, diğeri alırken olmak üzere bir nefeste iki defa şükretmek, iki kere dua etmek gerekiyor.

Her hususta olduğu gibi, dua konusunda İslami esasların ölçü alınması şarttır. Aksi takdirde ya ifrat, ya tefrit söz konusu olur. Halbuki İslam hep vasatı, orta yolu tavsiye etmiştir. Onun için dua deyip geçmeyelim, duayı hafife almayalım. Kalpleri pas tutmuş kimselerin gündeminde dua olmaması, hatta dua ile alay edilmesi fazla şaşırtıcı karşılanmamalıdır.

Din ilmiyle, tıp ilmini mezceden çok sayıda hazık doktorlarımız var. Biz onların varlığıyla iftihar ediyor ve Allah sayılarını artırsın, diye duada bulunuyoruz. Gayet tabii ki, bu tabiplerimizin duayı hafife alması düşünülemez. Onlara öyle bir ithamda bulunmak son derece yanlış olur. Ancak şurasını da belirtmeden geçemeyeceğim. Ekranlardan tanıdığım bazı mütedeyyin sağlıkçılarımız bile -ne hikmetse- kavli duanın da çok önemli olduğunu, hiç değilse konuşmalarının sonunda söylemeyi ihmal ediyorlar. Etmesinler, sözlerine dua tavsiyesiyle son versinler, çünkü dua manevi sağlığın esasını teşkil eder.

İslam âlimlerinin bu konudaki cana can katan tavsiyelerini bir tarafa bırakalım, bazı gayr-i Müslim şöhretlerin bile dua hakkında müstakil kitaplar yazdıklarını biliyoruz. Mesela ünlü Rus romancısı Tolstoy ile Aleksi Karel, duayı konu edinen ve önemine vurgu yapan iki mühim isim olarak karşımıza çıkıyor.

Merhume Sâmiha Ayverdi’nin son derece ilgi çekici mülakatlarının bir araya getirildiği aynı ismi taşıyan kitapta Aleksi Karel ve “Dua”sına da yer veriliyor. Siz değerli okuyucularımla paylaşmak için bazı bölümlerini aşağıya alıyorum:

“Rahmi Balaban: Dünyanın en büyük âlimi, biyoloji alimi Aleksi Karel isminde bir doktor vardır. Bunun ‘La Priere’ (Dua) adlı küçük bir eseri vardır. O kadar faydalı buldum ki, tercümeye mecbur oldum. Fakat kitabın yarısında, ‘Üd’ ûnî estecib leküm (Bana dua edin, size icabet edeyim)’ âyet-i kerimesinin Cebriler ve Kaderilere benzemeyen Ehl-i Sünnetçe olan bir şerhini ilave ettim. Tabii, Ehl-i Sünnet ne diyorsa bu adam da onu söylüyor. Fakat biz neden kendi elimizdeki hazineye kıymet vermiyoruz da bu ses hariçten gelince tavlı oluyor? Pek hazin….

Aleksi Karel diyor ki: ‘Ben yüzlerce hastayı dua ile iyi ettim. Hastama sorarım: Duaya inanır mısın, derim. Mesela; hayır, der. O zaman karşıma alıp yarım saat duanın ne demek olduğunu anlatır ve sonunda Yâ Rab! Sen bu kulunu hidayete eriştir, diye de dua ederim. Şaşıyorum, tabâbet neden dua yolundan istifade etmemektedir?’

Bizde geçen sene bir anket açılmış. Yirmi beş doktora Allah’a inanıp inanmamanın lazım olup olmadığı sorulmuş. Yalnız Mazhar Osman gayet pervâsız bir lisan ile: ‘Buna şiddetle ihtiyaç vardır. Benim hastalarımın kısmı âzamı (büyük bölümü) imansızlıktan bu hale gelmişlerdir’ demiştir. Hatta Mazhar Osman iyi edemediği birçok hastasını Erdek’te bir hocaya yollar. İzmir’de Doktor Muhiddin Âdem de böyle yapardı.

Ülker Balaban: Mikroba duanın nasıl bir tesiri olabilir acaba?

Rahmi Balaban: Mikrop da bir kudret değil mi? Önüne geleni hatır gönül tanımadan ‘tahrip et’ emrini almış bir kudret… Fakat buna elbette kuvvetini veren bir başka kuvvet var, kökünü oradan alır. O, dur, deyince nasıl ilerleyebilir?”

Öyleyse gelin biz de merhum Ârif Nihad Asya gibi dua edelim:

Bize güç ver, cihad meydanını
Pehlivansız, bırakma Allah’ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma Allah’ım!
#Dua
#Resulullah
#Kur’an-ı Kerim
#Allah
3 years ago
Kalbe ferahlık veren ‘Dualar’ vesilesiyle
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle