|
Kültür dünyamızın iki güzel ismi: Necla Pekolcay ve Raif Yelkenci

Bugünlerde sohbet ağırlıklı ve hatıra türü eserlerle hemhal olmaktayım. Prof. Dr. Ahmet Güner Sayar Bey’in Ötüken Yayınları’ndan çıkan “A. Süheyl Ünver’le Sohbetler” isimli kitabını notlar alarak okudum. Söylemezsem eksik kalır, eserde görülen mebzul miktardaki tashih hatası insicamı bozmak için yeterli oluyor.

Bu arada ünlü şairimiz ve nâsirimiz Yavuz Bülend Bâkiler’in hatıratı da yayımlandı. Eser, “Vay Başıma Gelenler” adını taşıyor. Yavuz Bülend üstadımızın başına gelenlerin hemen hepsi kültür dünyamızla ilgili olduğu için zevkle okunacağını tahmin ediyorum. Oğlumun bir çırpıda okuyup bitirdiği hatıratın kıraat edilme sırası şimdi bende. Bu vesileyle “Vay Başıma Gelenler”i imzalayıp gönderme lütfunda bulunduğu için şairimize teşekkür ediyorum.

Yine bu günlerde ikinci defa okuduğum bir hatırat var ki, “Geçtim Dünya Üzerinden” adını taşıyor. Ahmed Amiş Efendi “Bir eserin en az üç defa okunma hakkı vardır” sözünü boşuna söylememiş. Eslafımızın kaleme aldığı öyle eserler var ki defalarca okumayı hak ediyor.

Bilenler bilir, eski ve kıymetli kitap meraklılarının müdavimi olduğu Sahhaflar Çarşısı’nın en gözde isimlerinden biri de Raif Yelkenci’dir. Merhumun çarşı girişindeki küçük dükkânı aynı zamanda bir ilim meclisiydi. Burada başta yazma eserler olmak üzere ilimle, kitabiyat ile ilgili her konuda sohbetler yapılırdı. Merhum, aynı zamanda kalem sahibiydi. Tarih dergilerinde yayımladığı makaleler dikkatle okunuyordu. Önceleri dost olduğu Prof. Dr. Fuat Köprülü ve Abdülbaki Gölpınarlı ile, Yunus Emre konusundaki görüşleri dolayısıyla araları açılmıştı. İşte böyle bir kitabiyat âlimi olduğu için Prof. Ahmed Güner Sayar onun hakkında müstakil bir kitap yayımladı. Raif Yelkenci’nin, kültür dünyamızın renkli isimlerinden Hakkı Tarık Us’u anlatan bir yazısını ben de çorbada tuzum bulunsun diye kendisine takdim etmiştim.

Gıyaben tanıdığım ve muhabbet duyduğum Raif Yelkenci merhum maalesef bir takım iftiralara da maruz kaldı. Ezcümle, kıymetli kitapları yüksek fiyatlarla yurtdışına sattığı söylendi. Arada sırada dükkânına uğradığım bir sahhafın – söz arasında – “Ahmed Güner Sayar, onun hakkındaki kitabında kendisini evliya makamına çıkarmış. Halbuki en değerli eserleri yabancılara satıyordu” deyince doğrusu canım sıkılmıştı.

Gelelim bir hanım öğretim üyemize, hatıratında dile getirdiği üzere, Necla Hanım kendi ilim çevresindeki şahsiyetlerin dışında başka zatlardan da istifade etmiştir. Bir gün hocalarından biri, “Milli Tetebbular Mecmuası”nı Necla Hanım’a tavsiye ediyor. Fakat bu eserin piyasada bulunmadığını, ancak Sahhaflar Çarşısı’nda olabileceğini söylüyor. Necla Hanım tavsiyeye uyarak oraya gidiyor, vitrinini güzel gördüğü bir dükkâna giriyor. Meğer o sahhaf çok aldatıcı bir kimseymiş. Tabii, Necla Hanım, beş ciltlik takımı birden satın almak istediğini söylüyor, fakat kitapçı 4 cilt olarak paketliyor. Eve gelip paketi açınca dört cilt olduğunu görüyor. Hemen geri dönüp kendisine takımı eksik verdiğini, galiba bir yanlışlık olduğunu söylüyor. Kitapçı, hayır unutmadım ama bizde bu kadar var diye cevap veriyor. Necla Hanım çok şaşırıyor. Çünkü daha önceden tam takım istiyorum, demişti. Kitapçı, geri almayacağını, isterse eski kitaplardan birkaç tane verebileceğini söylüyor.

Necla Hanım, Raif Yelkenci hakkında bildiklerini şöyle dile getiriyor:

“O kitabı tavsiye eden hocamıza gelerek durumu anlatınca bana: ‘Sakın ha, bunu yapmayasın’ dedi. ‘Çünkü bu adam seni onlarla da iki misli aldatacaktır; zira eski kitapların belli bir fiyatı yoktur, herkes tutturabildiğine satar.’ Çaresiz duruma razı oldum. Fakat bir gün sonra büsbütün üzüldüm; çünkü arkadaşlarımız benim o günkü parayla bir hayli ödeme yaparak aldığım dört cildin yerine takımını o paranın dörtte birine almışlardı. Nasıl mı? Akıllı bir kişi bu takımı kopya yöntemiyle çoğaltmış ve sahhaflardan birine vererek sattırmıştı. İşte ben sahhaflarla böylece tanıştım.

Sonra annem, komşumuz Raif Yelkenci Bey’e gitmemi tavsiye etti. Ben onu daha önce sadece bir kitapçı olarak biliyordum. Sonra Sahhaflar Çarşısı’nın en inanılır satıcısı olduğunu da öğrenmiş bulundum. Ama bir şey daha öğrendim. Raif Bey’in bilgisi bir çok profesörün üstündeydi. İnsanlık tarafına gelince, ki burası da ayrıca mühim, kendisi terekelerden aldığı eski kitapları önce tetkik eder, sonra ilgili kişilere, meşgul olmaları için verirdi. İş bununla bitmezdi. O verdiği kişilerden kitapları almadan önce verdiği kitapta veya kitaplarda ne bulduklarını sorardı. Çok mühim gibi yuvarlak cevaplar alırsa, kitabı geri isterdi ama üstünde durulacak ve kendisinin evvelden bildiği bir meselenin ucuna dokunulmuşsa o kitap o kişide uzunca kalabilirdi. Raif Bey kitapçılığı bırakıp da evine çekildikten sonra etrafında dedikodular döndü. Bir çok kıymetli eseri yurt dışına sattığını söylediler. Sonra da aynı biçimsiz iftirayı aileye mal ettiler. Ailece görüştüğümüz için bunların yalan olduğunu çok iyi biliyorum ama ateş olmayan yerden duman çıkmadığı sözü doğrudur. Şöyle ki, Raif Bey’in tetkik etmek üzere kendilerine kitap verdiği kişilerden bazıları bunları dış kütüphanelere satmışlar ve bu da merhum Raif Bey’e mal edilmiş. Halbuki son hastalığı sırasında bende bulunan kitapları geri götürdüğüm zaman bir kısmı için bunlar sende kalsın, yani senin olsun demişti. Vefatından sonra ailesine teslim için gittiğimde ise, onlardan da, öncekini nakletmediğim halde, aynı cevabı aldım. Hatta ithaflı olanları, tetkiki bitince size getiririm de dedim. Bu dedikoduların sahiplerini Allah’a havale ediyorum.”

İşte böylece Raif Yelkenci’nin dürüst, âlim ve yardım sever bir sahhaf olduğu Doç. Necla Pekolcay’ın şahitliğiyle anlaşılmış oluyor. Her ikisine de rahmet niyazıyla…

#Necla Pekolcay
#Raif Yelkenci
2 yıl önce
Kültür dünyamızın iki güzel ismi: Necla Pekolcay ve Raif Yelkenci
Müzik bitti mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü