|
Nasreddin Hoca’nın gerçek torunu

Bu memlekette tarihi eserlerin, özellikle camilerin, tekkelerin ve türbelerin en büyük zararı tek parti devrinde gördüğü herkes tarafından biliniyor. 1950 yılının Mayıs ayında Demokrat Parti iktidara gelene kadar başta Eyüp Sultan’ın ve Fatih’in türbeleri olmak üzere bütün türbelerin kapısına kilit vurulmuştu. Yıllar boyu kapalı tutuldukları için toz toprak, çerçöp içinde tam bir mezbelelik haline gelmişlerdi. Yasak bitip de tekrar ziyarete açıldığını gören şahitlerin ifadelerine göre, bu uhrevi mekânların içleri güvercin pisliklerinden, fare ölülerinden ve daha bir çok iğrenç ve tiksindirici görüntüden geçilmiyordu.

İşte merhum Menderes ve arkadaşlarının aziz Türk milletinin manevi dünyasına yaptıkları en büyük hizmetlerden biri de türbelerin açılmasıdır. Allah’a nâmütenâhi şükürler olsun ki ellili yılların başından günümüze kadar türbe ziyaretleri bütün hızıyla devam ediyor.

İşte görüyorsunuz ki, 14 Mayıs 2023’de yapılacak seçimin yaklaşmasıyla birlikte muhalif parti liderleri de Kur’an okumaya, camiye gitmeye, dua etmeye başladılar. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da geçen gün Akşehir’e gitti ve Seyid Mahmud Hayrani hazretlerinin ve Nasreddin Hoca’nın türbelerini ziyaret etti. Yörük Türkmen kıyafetiyle yaptığı konuşma esnasında Nasreddin Hoca’nın torunu olduğunu ayrıca söyledi. (Hürriyet: 29 ocak Pazar)

Ben bu yazıda, hayır böyle bir şey yoktur, Kılıçdaroğlu Nasreddin Hoca’nın torunu olamaz diye itirazda bulunacak değilim. O kendisinin bileceği bir iştir. Ben sadece dünyaca ünlü hocamızın başka bir torunundan, yani asıl torunundan söz edeceğim. Önce şu hususu belirteyim. Büyük mizah ustası Nasreddin Hoca sadece fıkralarıyla ünlü bir nüktedan değildir. O aynı zamanda büyük bir İslam âlimidir. Fıkralarından maksat da kıssadan hisse çıkarmaktır. Nitekim, en abus çehrelerde bile tebessüm çiçekleri açtıran latifelerini, tasavvufi açıdan şerh eden âlimler görülmüştür. Bunlardan bazılarını ben de bazen gülümseyerek, bazen kahkaha atarak okuyup kütüphaneme yerleştirdim.

Bu minval üzere yazılan eserlerden biri de Büyüyenay Yayınları arasında neşredilen Seyyid Burhaneddin Çelebi’nin kaleme aldığı ve Prof. Dr. Fikret Türkmen Bey’in yayına hazırladığı “Letaif-i Nasreddin Hoca”dır. Okuyanları hem tebessüm ettiriyor, hem zihinleri açıyor. Ne dersiniz, bir kısa örnek verelim mi?

Latife: Bir gün hoca sarık sararken ucu bir türlü gelmez. Tekrar bozar, yine sarar ama yine gelmez. Canı sıkılıp sarığı mezada verir. Bir herif gelip müşteri olur. Hoca gizlice yanına varıp, “Birader, sakın alma, bu sarığın ucu gelmez” der.

Tercüme: Bu fani ve vefasız dünyaya sakın aldanma. Bu dünyayı satıp, karşılığında âhireti satın al. Zira bâkidir. Bekasının nihayeti yoktur, demektir.

Şimdi gelelim, Nasreddin Hoca’nın gerçek torununun kim olduğuna… Hocamız kızlarından birini Sivrihisarlı Celaleddin adında bir kadı ile evlendiriyor. Bu kız, bir erkek çocuğu dünyaya getiriyor. Adını da Hızır koyuyorlar. Hızır, tahsil çağına gelince ilk eğitimini babasından alıyor. Ancak bununla yetinmeyip eline ne kadar kitap geçtiyse hepsini okudu. Kuvvetli hafızası, sağlam mantığı ve parlak zekâsıyla öğrendiği bilgileri bir güzel hazmetti.

İlim basamaklarını teker teker çıkarak sonunda devrin büyük âlimlerinden biri haline geldi. Aynı zamanda iyi bir şair olarak da tanınan bu genç ilim adamı, Fatih tarafından da keşfedildi. Büyük hükümdar, onu Sivrihisar müderrisi yaptı. İslami ilimlerin yanı sıra matematiğe, astronomiye ve tıbba da büyük bir vukufiyeti olan Hızır Çelebi daha sonra İstanbul’a geldi ve Fatih’in müsahip hocası oldu. Padişah onu İstanbul kadısı, İstanbul belediye başkanı olarak görevlendirdi. Kadıköy’ü de arpalık olarak kendisine verdi. Eski ismi Kalkedon veya Kalkedonya olan bu kadim semtin adı, Hızır Çelebi’nin orada ikamet etmesinden dolayı Kadı’nın oturduğu köy anlamında Kadıköy oldu. Aslında bu galat-ı meşhurdur, doğrusu ise “Kadıköyü”dür.

Bir yanlış anlaşılmaya meydan vermemek için kısaca belirtelim. Bir padişah, devlet ricalinden birine şu bölgeyi arpalık olarak sana veriyorum derse bunun mânâsı o bölgenin imarından, ihyasından, her türlü hizmetinden sen sorumlusun demektir. Ord. Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver, 1945 yılında “Hızır Bey Çelebi – Hayatı ve Eserleri” adıyla yayımladığı kitabın girişinde arpalık konusunu ve Kadıköy’ü hikâyesini belgelere dayanarak anlatıyor. Ezcümle “Kalkedon’un Hızır Bey’e verilmesine doğrusu çok sevindim. Zira Kadıköyü’nün sokaklarında dolaşırken Üsküdar gibi, eski ve tarihi abidelerinin olmayışına çok üzülüyordum. Kadıköyü ile Hızır Bey’imizin münasebeti öğrenince – bilseniz- ne kadar sevindim. Kadıköy’ümüzün her ne kadar iftihar edeceği tarihi ve eski abideleri yoksa da manen onun Hızır Bey gibi beş yüz senelik bir abidesi var diye iftihar duymaya başladım” diyor.

Sadece Kadıköy’de değil, Üsküdar’da da Hızır Bey’in damgası bulunuyor. İlçenin merkezinde, Aziz Mahmud Hüdai hazretlerine çıkılan noktada görülen tarihi bir bina Fatih’in yargılandığı mahkeme diye biliniyor. Hızır Çelebiyle ilgili hemen hemen bütün kaynaklarda Fatih’in hocası Kadı Hızır Çelebi tarafından nasıl yargılandığı ibret tabloları halinde anlatılıyor. Rakım Ziyaoğlu’nun 1976’da “İstanbul’un İlk Belediye Başkanı Hızır Bey Çelebi” adıyla yayımladığı kitap da bu konuda önemli bir kaynaktır.

Hızır Bey 1459 yılında 53 yaşında vefat edince İstanbul’un orta yerinde, yani Unkapanı’nda bulunan Voynuk Şucâeddin Camii’nin haziresine defnedildi. Divan şairi Necati Bey ile büyük bilginimiz Kâtip Çelebi’nin kabirleri aynı hazirededir. İşte Nasreddin Hoca’mızın torunu merhum ve mağfur Hızır Çelebi böyle güzel bir insandı ve İstanbul’un ilk efendilerinden biriydi.

Anlatabildim mi efendim?

#Kemal Kılıçdaroğlu
#Nasreddin Hoca
#Letaif-i Nasreddin Hoca
#Hızır Çelebi
#Dursun Gürlek
1 yıl önce
Nasreddin Hoca’nın gerçek torunu
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?