|
Sultan Abdülhamid ve Münif Paşa

İstanbul’un bütün tarihi kabristanlarında olduğu gibi, Sahray-ı Cedit Mezarlığı’nda da çok sayıda önemli şahsiyetlerin kabirlerine rastlıyoruz. Hemen aklıma gelenleri şöylece sıralayabilirim: İstanbul Darülfünunu’nun ilk müdürü Hoca Tahsin Efendi, Milli Mücadele kahramanı Rauf Orbay, yazar ve şair Ebubekir Hazım Tepeyran, tanburi Mesud Cemil, müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, romancı Kemal Tahir, bestekâr Lemi Atlı, tarihçi Reşad Ekrem Koçu, eski İstanbul Valisi ve doktor Fahreddin Kerim Gökay, milli eğitimimizin güzide ismi ve İstanbul efendisi Mahir İz Hoca’mız burada yatıyor.

Gaziantepli Mehmed Tahir Münif Paşa’nın mezarı da burada bulunuyor. Bu ünlü Osmanlı paşası tam bir “hezarfen” olarak karşımza çıkıyor. Milli Eğitim Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı gibi önemli görevlere getirilen, Tahran elçiliğine tayin edilen merhum yazarlığıyla ve şairliğiyle de tanınıyor.

Münif Paşa’nın hemşehrisi olan kadim dostum Prof. Zeki Kuşoğlu’nun daveti üzerine geçen cumartesi günü bu tarihi mezarlığa gittim ve kabri başında yapılan anma toplantısına katıldım. Hava çok soğuk olmasına rağmen ziyaretçi sayısı hayli fazlaydı. Önce Zeki Bey, paşa hakkında önemli bilgiler verip kendisiyle ilgili kitaplardan bahsetti. Arkasından refakatimde gelen arkadaşım Muhsin Duran Hoca, ruhuna ithafen Kur’an-ı Kerim okudu. Daha sonra aramıza katılan başka bir hoca efendi de duasını yaptı. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin Hanımefendi de bu anma toplantısını şenlendirdi, ayrıca Gaziantep’in yetiştirdiği böyle büyük şahsiyetlerin tanıtılması için gerekli gayreti göstereceğini müjdeledi.

Hâzirun, kabristandaki programdan sonra Atakent’in yolunu tuttu. Buradaki son derece lüks bir lokantada bir araya geldik. Yavuz Bülend Bakiler üstadımız “şey” kelimesini hiç kullanmadan uzun ve veciz bir konuşma yaptı. Gaziantep’le ilgili söylediği cümleler ve okuduğu şiirler büyük ibr coşkuyla karşılandı. Çok duygulanan Fatma Şahin Hanımefendi, şairimizi candan, gönülden tebrik ederek Gaziantep’e davet etti. Daha sonra, Zeki Hoca, yine Münif Paşa hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Söz sırası bana gelince, “Hazreti Ali Efendimiz tatlı su başı kalabalık olur, yani büyük insanların sevenleri hiç eksik olmaz. Bakınız. Münif Paşa, ölümünden 110 yıl sonra bile olsa, bizi başına topladı. Ne mutlu ona” dedikten sonra merhumla ilgili bildiklerimi anlattım. Unutmadan söyleyeyim tarihi kabristanlar ve buralarda yatan önemli şahsiyetler hakkında ilgisi kadar bilgisi de geniş olan Muhsin Karabay da fotoğraf çekmeye devam etti. Belki de en önemli iş o yapmış oldu.

Efendim, bu ünlü Osmanlı paşası hakkında yazılan birkaç kitap olduğunu biliyorum. Onları da yakında okumaya başlayacağım. Şunu da belirtmek isterim ki, gerek Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun, gerekse İbnülemin Mahmud Kemal Bey’in yazılarında Münif Paşa’ya büyük yer verdiklerini görüyoruz. Dağlıoğlu, “Münif Paşa’ya Ait Notlar. 1830-1910” başlığı altında kaleme aldığı makalede paşanın mektuplarını da sıralıyor. İbnülemin de “Son Asır Türk Şairleri”nde, paşayla olan hatıralarından da söz ederek ilgi çekici nakillerde bulunuyor. Sütunum müsait olsaydı, bu menkıbelerden iktibaslar yapardım. En iyisi, siz –lütfen – adı geçen kitabın tamamını okuyunuz. “Son Asır Türk Şairleri” isimli bu harika antoloji pek yakında “Ketebe Yayınları” arasında çıkacak.

Münif Paşa, resmi görevlerinin yanı sıra ilim ve sanatla da yakından ilgilenmektedir. Çıkarmakta olduğu “Mecmua-i Fünun” devrin en gözde yayın organlarından biridir. Ancak 1882 yılında, “Bir Yıldız Böceği ile Bir Yolcu” başlığıyla yayımlanan bir fıkra dolayısıyla Mecmua-i Fünun kapatıldı. Fıkra şöyle:

“Bir yolcu, bir karanlık gecede kırda giderken yolunu şaşırmış olduğu halde uzaktan bir yıldız böceği gördü. Bunu fenerli bir adam zannedip arkasından gitti ve nihayet bir bataklığa düştü. Herif, pek münfeil (öfkeli) olarak böceğe itab etmeye başlayıp, ‘Allah müstehakını versin, sen niçin beni böyle fena yerlere getirdin’ dedikde böcek, ‘Sana benim ardım sıra gel diyen oldu mu?’ diye cevap verdi. Başına bir felaket geldiği vakit onu daima başkasından bilme, elbette senin kusurundur.

Her ne gelirse sana senden gelir

Sen onu zannetme ki benden gelir.”

Fıkrayı nakleden İbnülemin şöyle diyor:

Sözlerinin, yıldız böceğinden ziyade, Yıldız Sarayı’ndaki padişaha telmih maksadıyla yazıldığına dair verilen jurnal üzerine mecmua kapatıldı ve kötü niyetle yazılan böyle muzır bir yazının neşrine izin verdiği için o sırada Maarif Nazırı bulunan Mansurizade Mustafa Paşa da hesaba çekildi.

Yukarıda adını verdiğim Hikmet Turhan Dağlıoğlu’ndan öğrendiğimize göre Münif Paşa Sultan Abdülhamid’e mektup yazıp özür diliyor. İbnüleminn, Münif Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e, saltanatının ilk yıllarında, bir ara ekonomi politik okuttuğunu söylüyor, ayrıca babası Mehmed Emin Paşa ile kendisine de mektup yazdığını – yine Son Asır Türk Şairleri’nde – belirtiyor.

Münif Paşa’ya rahmet dileğiyle…

#Sahray-ı Cedit Mezarlığı
#Münif Paşa
#Mecmua-i Fünun
4 yıl önce
Sultan Abdülhamid ve Münif Paşa
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?