|
Adalet Ağaoğlu ve Cemil Meriç

Ünlü kadın romancımız Adalet Ağaoğlu’nun 91 yaşında vefat etmesi hemen bütün gazetelerde haber konusu oldu. Ben de bu haberleri ve yorumları dikkatle okudum. Çünkü bundan kırk yıl önce Cemil Meriç’le yaptığım uzunca bir röportajda rahmetliye Adalet Ağaoğlu ve romanlarıyla ilgili sorular da yöneltmiştim. Bu soruları ve Cemil Meriç’in verdiği ilgi çekici cevapları aşağıya nakletmeden önce Adalet Hanım’ın vefatından kısa bir süre evvel yaptığı açıklamayı nakletmek istiyorum. Sabah gazetesinde yayımlanan son röportajında bakınız neler söylüyor:

“Anne-baba Osmanlı ahlakıyla yetişmiş. Biz ise, Cumhuriyet kuşağıyız. Babam hafızdı. Kur’an’ı ezbere nağmeyle okuyordu. Babamın hafız olduğunu uzun süre söylemekten çekindim. Çünkü o dönemde İslam’a doğru bakılmıyordu. Çok yanlıştı bu. Hayatım boyunca sadece şiddete karşı oldum. İnançlara karşı olmadım. ‘Ölmeye Yatmak’ta da kendi hayatımı yazdım. Yaşanan bu ikilemi anlattım. Anne ve babalarımızın yaşadığı dramı otuzumdan sonra anladım, ben. Burada eski yazı bilen anne-babalarımız aydınlarımız, yeni alfabe gelince cahil konumuna düştüler. Kökten değişim çok tehlikelidir. Altyapısı olmadan değişim yapılmamalıydı. Yoksa dramlar yaşanıyor.”

Ölüm haberiyle ilgili Hürriyet gazetesinde yer alan yazıda da yine bu konuda şunlar söyleniyor.

“Adalet Ağaoğlu’nun babası tekstil tüccarı Mustafa Sümer, aynı zamanda hafızdı. Ağaoğlu, SüperHaber’den Hülya Okur’a verdiği röportajda uzun zaman babasının hafız olduğunu söylemeye utandığını anlatmıştı. ‘Biz, cumhuriyetin ikinci kuşağı sayılırız. Anne ve babalar bu değişime kolay ayak uyduramazlar. Herkesi alışkanlıklarından kolayca vazgeçiremezsin. Biz cumhuriyet ilkelerine göre yetiştirilen çocuklar olduğumuz için anne ve babalarımızı gerici görmeye başladık. Ben uzun süre babam hafız demeye utandım. Sonradan anladım ki aptalmışız. Asıl dram, romanlık dram onlarınki. Ani değişime ayak uydurmak kolay değil. Benim babam dini eğitim aldığı halde bu değişime iyi ayak uydurmuş. İyi ayak uydurmuş ki beni okutabiliyor. Bunu biraz da anneme bağlıyorum.”

Babaları, anneleri İslami bir hayat yaşadıkları, Osmanlı terbiyesiyle yetiştikleri halde kendileri fena halde savrulan bunca okur-yazar takımının sustuğu bir zamanda, Adalet Hanım’ın –geç de olsa– adaleti yerine getirip gerçekleri söylemesini takdirle karşılamak gerekiyor. Ölümünden sonra fikir beyan edenler onun bu sözlerine kulak tıkadılar, hatta “Allah rahmet etsin!” deme nezaketini bile göstermediler. Bu çağdaş çağdışıların esirgedikleri duayı bari ben edeyim: Allah taksiratını affetsin.

Şimdi gelelim röportaj konusuna. Önce şunu belirteyim. Temmuz-Ağustos 1969 tarihli Meş’ale dergisinde yayımlanan mülakat uzun olduğu için hepsini nakletmek mümkün olmayacak. İlk sorum romanla ilgiliydi. Merhum Cemil Meriç üstadımız, Kubbealtı’nda yaptığı bir konuşmada, bugün edebi nevilerden geçerliliğini koruyan iki tür vardır, bunlar da deneme ve romandır demişti. Hâlbuki daha sonraki bazı yazılarında ve sohbetlerinde romanın değerini yitirdiğini ifade etmişti. Ben de bu konuya bir açıklama getirmesini istemiştim.

Cemil Hoca gerekli açıklamayı yapıp ilgi çekici cevaplar verdikten sonra ben yine aynı konuyu devam ettirip şu kısa soruyu yönelttim:

- Hisar dergisinde yayımlanan bir yazınızda, Adalet Ağaoğlu’nun iki romanından sitayişle söz ediyorsunuz. Bununla ilgili söyleyeceklerinizi merak ediyorum.

Cemil Meriç şu cevabı verdi:

- Efendim, ben her çağdaş Türk romanını zaman zaman inceledim. Roman, insan meseleleriyle, bir topluluğun belli bir devirde yaşayışını, duyuşunu, düşünüşünü açıklayan bir edebiyat nevidir. Romanın bir vasfı da tarafsızlıktır. Yani hadiseleri açıktan açığa belli bir zaviyeden vermemesi, kinlerini ve muhabbetlerini saklamasıdır. Kendinin çekilmesidir. Hadiseleri konuşturmasıdır. Şimdi bunu ölçü olarak alırsak, Adalet Ağaoğlu, dürüst bir insan olarak gördüklerini, düşündüklerini anlatmıştır. Bundan evvel Hisar’da roman üzerine bir yazı yazmıştım. Adalet Ağaoğlu’nun romanları Türkiye’de yazılanların içinde en efendi ve en dürüst, açıktan açığa kimseye ta’n etmeden, kimseyi övmeden, kimseyi yermeden bir kitap yazmıştır. Yani dürüst bir yazardır. Ben muvaffak olmuş bir roman olarak gördüm. Nihayet genç bir romancıdır. İstikbali vardır. Bir nevi teşvik mahiyetindeydi o yazı. Yani açıkçası romanı sevdim. Ben sevgilerimde ve öfkelerimde kısıtlama yapmaktan hoşlanmam. Ne düşünürsem onu yazarım. Adalet Hanım’ı tanımam. Hiçbir münasebetim yoktur, olacak da değildir. Sadece beğendim ve beğendiğimi ifade ettim.

Mesela “Kırk Yedililer” hakkında da yazmıştım önceden. Ağır bir yazıydı. Hakikaten sevmemiştim. Çünkü roman değil, bir ithamnameydi. Savcı ithamnamesi! Neyi itham ettiği de belirsiz.

Şimdi Türkiye’de Nobel’e aday gösterilen, göklere çıkarılan bir Yaşar Kemal yanında mukayese edilmeyecek kadar üstündür. Ve dürüsttür, Adalet Hanım’ın kitabı. Şişirilen adamlar vardır. Sahte şöhretler bunlarla mukayese edilince yerine oturabiliyor. Hakikaten o dönemi, 12 Mart dönemini gayet iyi ifade etmiş. Tarihe malzeme olacak değerdedir. Kanaatim bu.

Adalet Ağaoğlu’na ve Cemil Meriç’e Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

#Adalet Ağaoğlu
#Cemil Meriç
#Nobel
4 yıl önce
Adalet Ağaoğlu ve Cemil Meriç
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!