|
Gâvur kapısına düş(ürül)mek

Müslüman göçmenler, Yunanistan kapılarında rezilliği bütün dehşetiyle yaşıyorlar. Kurşun yiyorlar, gaz yutuyorlar, tarım ilaçlarında nefessiz kalıyorlar. Afganistan’dan, Pakistan’dan, Bangladeş’ten ve Suriye’den gelen insanlar bunlar. Müslüman beldelerden geliyorlar. Yurtlarını terk ediyorlar. Beş vakit ezanların okunduğu yurtlar. Atalarının mezarlarının üzerinde ikamet ettiği yurtlar. Büyük alim ve sufi türbelerinin üzerinde yükseldiği yurtlar. Aşık oldukları ve düğün yaptıkları yurtlar.

Müslümanlar, gavur kapılarına düşmüş! Binlerce kilometreyi aşarak geliyorlar. Dağları ve nehirleri aşıyorlar. Denizlerde boğuluyorlar, mafya çetelerinin tuzaklarına düşüyorlar, açlık ve acının sefaletini yaşıyorlar. Bütün bunlar gavur kapısına varmak için!

Ezanın okunduğu topraklar İslam beldesidir, Darul İslam’dır. Müslümanlar her zaman Darul İslam’da yaşamayı gaye edindi. Bu gayeye göre de yaşadılar. Bütün hayatlarını ezansız beldelerde ve yurtlarda geçirmeyi akıllarına bile getirmediler.
Ticaret için, savaş için ve ilim için seyahate çıktılar, uzak diyarlara gittiler. Ama yine de İslam beldesi olmayan yere yerleşerek hayatlarını orada tamamlamayı düşünmediler. Gâvur yurtlarında yaşamanın fıkhı da gelişmedi. Çünkü Müslüman tahayyülünde ezanların okunduğu İslam yurdunda hayatını sürdürmek esastı. Oysa gayri Müslümlerle ilgili geniş bir fıkıh külliyatı var. Müslüman olmayanları yurtlarında yaşatma tahayyülü her zaman canlı tutuldu.
Bu nedenle esasta Müslüman, gavur kapısına düşen değil, gavurun onun kapısına düştüğü kimsedir.
Modern zamanlarda değişti bu bilinç.
Çünkü modern zamanların gün doğumunda son cihan devletimizi kaybettik. Osmanlı’dan bahsediyorum... Osmanlı’nın çekildiği her beldede Müslümanlar cihan siyasetinde söz sahibi olmaktan çıktı.
Yerine de modern cihan devletleri geçiyordu. Müslümanlar, dünya siyasetinin aktörlerinden biri olmaktan çıktıkları zaman, dünya siyasetinin yeni cihan devletlerinin gölgesinde yaşamaya başladılar. Onlarca devlet kuruldu, onlarca bayrak dalgalandı. Ama hiçbirisi Müslümanları cihan siyasetinde bir aktör olarak temsil edemedi. Hatta hilafeti de ilga ederek hiçbir cihan devleti arayışlarının olmadığını deklare ettiler. İslam toplumları, emperyalist yeni cihan devletlerinin keyfi uygulamaları altında yaşıyor artık.
Müslümanlar, dünya siyasetinin sahipleri olmadıkları için vatansız hale geliyorlar. Kendi beldelerinde güven içinde yaşayamıyorlar. Zengin topraklarında fukaralıktan kırılıyorlar. Irkçılık, etnikçilik ve mezhepçilik politikalarıyla çekişiyorlar.
Siyasal rejimler, yozlaşmış elitlerle talancılık yapıyor. Zenginlikleri bencilce harcıyorlar. Adil dağılıma yanaşmıyorlar. Bir avuç siyasal elit ve devletli aileler bütün ekonomiyi keyfince yönetiyor. Zengin petrol rejimlerinin aşiretleri, aileleri ve siyasal seçkinleri emperyalistlerle beraber iş tutuyor. Batı bankalarında yığarak Müslüman ahaliden beri tuttukları paraları gavurlara hizmet ediyor.

İki milyara yakın Müslüman yaşıyor dünyada. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Fas’tan Basra’ya, Sudan’dan Kafkaslar’a kadar İslam beldeleri uzanıyor. Hala ayaktalar. Gururla Müslümanım diyen devlet adamları, siyaset adamları, aydınlar ve alimler var. Peki neden hala gavur kapısına düşer Müslümanlar? Bu soruyu her zaman kendimize sormalıyız. Batı’yı insan hakları, medeniyet ve ahlak üzerine hesaba çekmek elbette hakkımız. Çünkü dünyaya bunları söylüyorlar. Madem bu iddiaları var, neden Müslümanlara bunu göstermiyorlar? Esasta gâvur medeniyet de kurar demokrasi de. Ülkesini imar da eder, bayındır da. Ancak bunun aynısını bizim ülkemizde de yapmasını beklemek saflık ve aptallıktır. İki asırdır saflık ve aptallık içinde oyalanıp duruyoruz. Vatanımızı bize cennet yapmaz gâvur. Hele ki İslam vatanı olarak kaldıkça, üzerinde ezanlar okundukça, gâvura imrenmeye ve taklide itirazlar yükseldikçe.

Coğrafyamızdaki siyasal rejimler, çağın gerisinde kalmış bilinçler. Bu bilinçler halkları en baskıcı aygıtlar ve keyfi tutumlarla yönetiyorlar. Siyasal yeniliğe izin vermiyorlar. Siyasal katılımı ret ediyorlar. Meseleleri ümmetle müzakere etmiyorlar. Kendilerini mutlak, otoriter ve tek yönlü siyasal güçler halinde dayatıyorlar.

Yurtsuzluk, ezanların üzerinde okunmadığı toprakların kapısına düşmektir. Büyük bir çaresizlik, otoritesizlik ve acziyettir. Zengin toprakları, büyük kültürleri ve
bereketli hilali
üzerinde tutan beldelerimizden çıkarak yurtsuzlaşmanın en büyük utancı, gavur kapısına düşmektir. Bundan kurtulmanın yolu, yeniden cihan siyasetini tesisi edecek bir siyasal bilince yönelmektir. Her Müslüman, bu bilinç etrafında yeniden dirilmelidir. Yoksa gün gelecek her Müslüman gâvurun kapısına düşmek zilletini yaşamaktan kendisini kurtaramayacaktır.
#Müslüman
#Çin Seddi
#Coğrafya
#Bereket
4 yıl önce
Gâvur kapısına düş(ürül)mek
Jorge Jesus için gensoru
Yaşar Kaplan’a rahmet
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed