|
İstanbul İslamlaşma düşüncesinde demokrasi perspektifi

Namık Kemal büyük bir deha. İslamlaşma düşüncesinin kurucu babası. İttihadı İslam, meşveret, vatan, şura kavramları onunla yeniden hayatiyet kazanır. İslam siyaset düşüncesi, ölü topraktan kurtulur. Yeni bir ses ve yeni bir anlam haline gelir. İslam ümmeti, İstanbul’da doğan bu ses ve anlam ile yeni bir umuda koşar. Anayasalar yapılır ve meclisler açılır. Hürriyet, kaside olarak yazılır. Sarayı ve iktidarı tenkit etme ve ikaz etmenin cesareti yükselir aydınlar arasında. Hem tenkit hem de metot keşfedilir. Bütün İslamlaşma düşünürleri onun paltosundan çıkar. Said Halim Paşa da, Elmalı da, Akif de Filibeli Ahmet Hilmi de. İstanbul İslamlaşma düşüncesi, meşrutiyet teorisiyle imparatorluğumuza yön vererek onu kurtarmak ister. İhtiyar çınara abı hayat olma tutkusuyla yanar.

İstanbul İslamlaşma düşüncesi, meşrutiyet teorisiyle yeni bir siyaset düşüncesi geliştirir. Bir siyasal tecdittir bu. Ne Batı taklitçiliği ne de gelenek taklitçiliği. Ümmetin yeni meselelerine, yeni bir siyaset anlayışı ile cevap verir. İttihadı İslam siyasetin resmi otoritesi II. Abdülhamit’e ters düşme pahasına, bu siyasal düşünce savunulur. İskilipli Atıf Efendi’den Mustafa Sabri Efendi’ye kadar herkes meşrutiyetçidir. Yani demokrasi ile uzlaşan bir İslam siyaset düşüncesini savunurlar. Hilafeti bile bu zeminde tartışırlar. Meclis ve seçime dayalı hilafet tarzını keşfederler. Birinci Meclis bunun pratiğidir. Meşrutiyetçi, İslamcı ve seçime dayanarak Abdülmecit halife ilan edilmiştir. Hatta bir buçuk seneye yakın “cumhuriyetli halifemiz” de vardır.

İslam dünyası yangınlar içindeyken, İstanbul İslamlaşma düşüncesi ittihadı İslami ruhla buna meydan okuyan bir söylem geliştirdiği kadar demokratik bir siyasal anlayışı da çözüm olarak öneriyor. Büyük teorisyenimiz ve devlet adamımız Said Halim Paşa, “Müslüman Toplumlarda Siyasal Kurumlar” adıyla bir risale yazar. Burada ana tezini ortaya koyar. “Kamil demokrasi” kavramını kullanarak, yeni bir tarzı demokrasi öneriyordu. Buna ben “yasama Allah’a, yürütme millete” biçiminde ifade ediyorum. Şer’i şerifle bütünleşen bir demokrasi tarzıdır bu. Namık Kemal ile başlayan bu yaklaşım Said Halim Paşa ile olgunluğa erişir.

Birinci Meclis tasfiye edilince İslamlaşma siyasal düşüncesi de tasfiye edildi. Said Halim Paşa’ya yurda dönüş izni verilmedi, Akif sürgüne zorlandı, İskilipli Atıf idam edildi, Elmalı evinde hapis kaldı, Said Nursi hayat boyu bir sürgün ve mahkumiyetle yaşadı.

Soğuk savaş İslamlaşma düşüncesi evine, İstanbul’a yabancılaştı. İstanbul’da yaşayanlar bile bu düşünce evinin içinde kalarak olaylara bakmıyorlardı artık. Hakikatin evi, ev olmaktan çıkmıştı. Payitaht, her açıdan payitahtlığını kaybetmişti. İki olgu, İslamcıları etkiledi: Soğuk savaş ideolojisi ve Arap dünyasının “harici siyasal teorisi”. Necip Fazıl, birinci kategoriye girer. İdeologya Örgüsü, baş yücelik teziyle İstanbul İslamlaşmasından tamamen apayrı bir siyaseti anlatır. Soğuk savaşın milliyetçi, devrimci ve otoriter vasıflarını sentezler. 1960’lardan sonra bu soğuk savaşın otoriter ve devrimci siyasal söylemlerine Arap harici siyaseti katılır. Kahire, burada ana merkez. Seyyid Kutup, bunun teorisyeni. Devlet ve siyaset meselesi küfür ve iman etrafında (Hariciler gibi) konuşulur. Bu bakışta demokrasi de küfür ile birleşir. Türkiye’de demokrasi söylemleri, İslamcılar arasında bunun etkisiyle dillendirir. Rasim Özdenören, Ali Bulaç ve Yaşar Kaplan gibi aydınlar nezdinde, 2000 yıllara kadar demokrasi ötekidir. Bu aydınlar İslamcı siyasal liderlerin ve Türkiye’nin realitesine karşı ciddi bir yabancılaşma içindeler. Demokrasi ile yükselen, belediyeler kazanan ve daha sonra iktidara gelen gelişmeleri öngörememişlerdir. Onlara yol gösterememişlerdir. Adeta onlara rağmen yine devlet, İslamlaşma ile demokrasi ilişkisinin kurulmasına yol vermiştir.

İstanbul İslamlaşmasının demokrasi perspektifi yüzyıl önce ortaya kondu. Çok değerli bir yaklaşım. Ama biz bunu keşfederek kendimizle barışma yerine, yine başka bir Arap Müslüman düşünür Gannuşi ile demokrasi İslam ilişkilerine sempati duyduk. Herhalde Arapça yazılınca ve Arap ülkelerinde gelince düşünceler büyüleyici oluyor! Artık bu kompkleks ve bu konseptten çıkmalıyız. Aydınlar ön göremiyorsa, geri kalmaya mahkumdurlar. Kendi gerçekliklerine ve düşünce akışına yabancı bilinçler her zaman taklitçi ve geride takip etmeye mahkumdurlar. Dün Batı taklitçiliğidir, bugün de Arap taklitçiliği olur. İstanbul İslamlaşması bir zihniyet ve yöntemdir. Siyasetle, dünyayla, İslam’la ilişki kurma konusunda bir zihniyet ve metot. İstanbul’da doğmak değil, bu zihniyet ve metotla hareket etmek önemli. Bu açıdan Abduh bile ve hatta bugün Gannuşi bile kısman İstanbul İslamlaşma perspektifinde yer alırlar. Bize yol açacak ve aydınlatacak da bu zihniyet ve metottur.

#İstanbul
#İslamlaşma
#Gannuşi
3 yıl önce
İstanbul İslamlaşma düşüncesinde demokrasi perspektifi
Rüzgar arkamızda güneş tepemizde
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü